Dolar $
32.42
%-0.32 -0.1
Euro €
34.96
%-0.34 -0.12
Sterlin £
40.51
%-0.75 -0.3
Çeyrek Altın
4092.28
%0.61 24.65
SON DAKİKA
Son Yazıları

'Avrupa Baharı'

30 Mar 2019

"Coğrafya kaderdir" tezinden hareketle Ortadoğu ve Arap ülkeleri sıklıkla çatışmacı ve istikrarsız bir karakterle özdeşleştiriliyor. Bu bağlamda "Arap Baharı", söz konusu kaotik yapı üzerine kurulu bölgenin bir isyan kıvılcımıyla domino etkisi gösteren büyük bir şiddet sarmalına dönüşebileceğini gözler önüne serdi.

Ancak sadece Ortadoğu ve Arap hattı değil; artık Avrupa coğrafyası da son derece kırılgan bir görünüm sergiliyor. Öyle ki gelinen aşamada Avrupa Birliği’nin mevcudiyetine kaynaklık eden ortak değer ve politikaların itibarsızlaştırılması ve işlevsizliği tartışılıyor.

Çıkar çatışmaları

Özellikle son yıllarda Avrupa Birliği ülkeleri arasında zuhur eden ulusal çıkar çatışmaları ve rekabetçi politikaların giderek şiddetlendiğini görüyoruz. İtalya ve Fransa arasında yükselen tansiyon, bu gidişata somut bir örnek teşkil ediyor. Fransa, dünyanın en gelişmiş ekonomisine sahip 7. ülkesi iken; Avrupa’da ise ilk sıradaki Almanya ve ardından gelen İngiltere’yi müteakip 3. büyük ekonomi olarak konumlanıyor. Diğer taraftan Avrupa Birliği bütçesini en fazla finanse eden ülkeler de bu üçlü oluyor. Ancak bu sefer sıra değişiyor; bütçeye en fazla katkı sunanlar sırasıyla Almanya (%19), Fransa (%16,63) ve İngiltere (%13,45) şeklinde seyrediyor.

Kara delik oluşacak

Kuşkusuz İngiltere’nin AB’den çıkışıyla birlikte bütçede bir “kara delik” oluşacağı; 27 üye devletin eskiye nazaran daha büyük bir finansman yükümlülüğü üstlenerek külfeti paylaşmak zorunda kalacakları aşikâr. Bu çerçevede 2021-2027 dönemi için hesaplanan 1 trilyon 279 milyar Euro bütçenin, bir önceki yedi yıllık 1.09 trilyon Euro’luk bütçeden çok daha fazla olduğu ve mali yükü paylaşacak üye sayısının azalacağı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Kaldı ki 2008 ekonomik krizinden bu yana AB üye devletleri ortak bütçeye ilişkin harcama taahhütlerini yerine getirme hususunda fazlasıyla sıkıntı yaşıyorlar. Hatırlanacağı üzere, iflas bayrağı çeken Yunanistan’ın imdadına Almanya ve Hollanda yetişmişti. Oysa Eurozone ekonomik krizi sadece Yunanistan’ı değil; artan borç yükü ve işsizlik oranlarıyla boğuşan İtalya, İspanya, İrlanda ve Portekiz’i de vurmuştu. Örneğin İtalya, %12,49’luk bir oranla AB bütçesine en fazla katkı sunan 4. ülke olmakla birlikte, borç stoku GSYH’sinin %131’ine ulaşmıştı. AB Komisyonu’nun bütçe yaptırımlarını son anda bertaraf etmeyi başaran İtalya’nın 2019 Yılı Bütçesi’ni geçirebilmesi aylar süren müzakere ve çalışmaların ardından gerçekleşmişti.

Ne var ki AB ülkeleri kendi iç siyasi ve ekonomik sorunlarıyla boğuşmanın ötesinde, ortak politikalara dair ayrışmaların derinleşmesiyle de gündeme gelmeye başlamışlardır. Bu minvalde, göç, sınır ve vergi politikası AB ajandasını en fazla meşgul eden sorun alanları olarak dikkat çekiyor. Örneğin maliye, sınır ve göç politikası nedeniyle sıklıkla eleştirilen başlıca ülkelerden birisini İtalya teşkil ederken; Roma’dan yükselen itiraz ve ithamların özellikle Fransa’yı hedef aldığı görülüyor. Bu anlamda, 2019 Ocak’ında İtalya Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Matteo Salvini’nin Polonyalı mevkidaşı Joachim Brudziński ile Varşova’da yaptığı görüşme sonrasındaki basın açıklaması önemli bir mesaj iletiyordu. Zira Salvini, İtalya-Polonya öncülüğünde başlayacak bir “Avrupa Baharı”nın, “Avrupa değerlerinin rönesansı” olarak tanımlarken; Avrupa Baharı’nın yeni bir denge kurmak suretiyle, uzun zamandır Avrupa kıtasına hükmeden “Almanya-Fransa ekseni”nin sonunu getireceğini ileri sürmüştü.

Fransa çıkışı

Fransa’yı hedefin merkezine alan daha çarpıcı bir itham ise İtalya Başbakan Yardımcısı Luigi Di Maio tarafından yöneltilmişti. Maio, “Afrika Afrikalılara ait olmalıdır” diyerek Paris’in Afrika kıtası üzerindeki sömürgeci zihniyetini devam ettirdiğini öne sürmüştü. Fransa’nın hâlihazırda onlarca Afrika ülkesini sömürmeye devam ettiğine dikkat çeken Maio, Fransa’nın Euro kullanmasına rağmen kendi ülkesinde eski para birimi olan Frank bastırdığını ve bazı Afrika ülkelerine CFA Frankı kullanma baskısı yaparak ekonomilerini manipüle ettiğini vurgulamıştı. Maio, Fransa’nın Frank kullanan Afrikalı devletlerin gittikçe yoksullaşmasına neden olduğunu, bu sayede ise kendi iç borçlarını ödediğini iddia etmiş; bu sömürgeci politikaları yüzünden AB yaptırımlarına maruz kalması gerektiğini savunmuştu. Bu arada not düşelim; “Fransız emperyalizminin simgesi” olarak tanımlanan CFA Frankı halen 14 Orta Afrika ve Batı Afrika ülkelerinin para birimidir. Aslına bakılırsa buradaki esas mesele, mülteci sorunun her iki ülkenin geçmişteki kolonyal miras üzerinden tartışmaya girmesidir ki; İtalya’nın Libya gibi eski kolonilerine nasıl davrandığını hatırlatan benzer tarz eleştiriler fazlasıyla dillendiriliyor.

Görüldüğü üzere AB; 2008 ekonomik krizinin etkileri, Eurozone bölgesindeki yüksek borç stoku ve işsizlik, İngiltere’nin AB’den ayrılması, göç, sınır, vergi, çevre ve enerji politikaları gibi birçok sorunla karşı karşıyadır. Son olarak, her ne kadar muhtelif eleştirilere tabii tutulsa da, AB’nin demokrasi ve temsiliyet gücünü simgeleyen Avrupa Parlamentosu’nun 23 Mayıs’ta seçimlere gideceği hatırda tutulmalıdır.

 

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları