Dolar $
32.51
%-0.1 -0.03
Euro €
34.82
%-0.05 -0.01
Sterlin £
40.48
%-0.22 -0.09
Çeyrek Altın
3965.76
%-0.21 -8.29
SON DAKİKA

Çok geç kalmadan…

Ülkemizde en sık görülen doğal afet türü olan depremler, aniden ortaya çıkarak büyük felaketlere yol açmaktadır. Zaten başlı başına bir felaket olan depremin yol açabildiği yangın, toprak kayması ya da sel gibi ikinci felaketler; yıkımın boyutunu ikiye katlayabilmektedir. Depremlerin ortaya çıkması önlenemeyeceğinden, depreme karşı hazırlıklı olmak birinci hedef haline getirilmelidir.

Doğanın en ürkütücü ve yıkıcı olgularından birisi olan depremler insanlarda hep bir korku duygusu uyandırmış, bu yüzden sayısız söylence ve efsaneye konu olmuştur. Bir depremi bu denli ürkütücü yapan ise depremin başladığı anda bile, sarsıntıların ne kadar süreceğinin ya da ne şiddette olacağının söylenememesidir.

Depremlerde ne kadar önlem aldığımız sorgulanmalı, her sarsıntı da yaşadığımızda “şöyle önlem almalıyız, şunları yapmalıyız” gibi sözler yerine ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Haberlere konu edilip daha sonra da rafa kaldırılmamalıdır. Söyledikleri gibi deprem insanları öldürmez, ihmal ve sorumsuzluk öldürür. Her deprem olduğunda aynı durumları yaşayacağız sanırım. İlk önce hatırlayıp üzerinden zaman geçince unutulacak. Hâlbuki deprem bağıra bağıra ben geliyorum diye çığlık atıyor. 

Ülkemiz, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda ülkemizde birçok yıkıcı deprem olmuştur. Depremlerin gelecekte de olmaya devam edeceği bir gerçektir. Deprem Bölgeleri Haritasına göre yurdumuzun % 92'si deprem bölgesi içerisinde yer almaktadır. Ülke nüfusumuzun % 95'i deprem bölgelerinde yaşamakta, ayrıca büyük sanayi merkezlerinin % 98'i ve barajların % 93'ü yine deprem bölgelerinde bulunmaktadır. Görüldüğü üzere neredeyse yurdumuzun tamamı deprem tehdidi altında bulunmaktadır. Son 58 yıl içerisinde meydana gelen depremlerde 58.202 kişi yaşamını yitirmiş, 122 bin 096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.

Depremleri önlemek olanak dışıdır. Ancak günümüzde bilinçli ve etkili yöntemler ile deprem hasarlarının azaltılması mümkün olmaktadır. Depremler ile yaşamak zorunda olan ülkelerde bu doğrultuda büyük çabalar gösterildiği ve başarılı sonuçlar alındığı bilinmektedir. Bu çabalardan birisi, deprem olasılığının çok yüksek olduğu fay kuşaklarında doğadaki değişimleri belirleyerek izlemek ve depremlerin öncüsü olarak yorumlayıp önceden haber alınabilmesidir. 

Depremlerin oluşumu önlenemeyeceğine göre; insanlık için tek çare can kayıplarını ve hasarı azaltabilecek önlemleri almaktır. Deprem habercisi olarak en belirgin doğa değişimi, deprem merkezi ve çevresindeki yer kabuğunda görülen yatay ve düşey hareketlerdir. Bu hareketlerin belirlenmesi için kullanılan yöntemlerin içerisinde jeodezik çalışmalar da yer almaktadır.

Deprem, kişinin yaşamını can, mal ve anlam boyutlarında tehdit eden önemli bir stres unsuru olduğundan, tepki olarak ciddi psikolojik, sosyal uyum ve performans sorunları yaratmaktadır. Deprem felaketinin sıkça gerçekleştiği ülkemizde, insanların deprem konusunda bilinçlendirilmesi, bedensel ve psikolojik etkilere yönelik kendi kendine ve yakınlarına yardım konusunda eğitilmesi, gerekli durumlarda profesyonel destek olanaklarından yararlanabilmesi, toplum sağlığı açısından, en az yapıların imarı kadar önem taşımaktadır.

Bugün başka ülkelere baktığımız da büyük depremlerin yaşandığı Japonya da 8 şiddetindeki depremlerde ne bir yapı hasarı ne de insan ölümlerinin olmadığını görüyoruz. Bu da gösteriyor ki alt yapısı tamamlanmış gerekli tedbirler alındıktan sonra depremleri minimum düzeyde atlatılabiliyor. Ülke olarak kat etmemiz gereken çok uzun mesafeler var. Bu gerçeği kabul edip hem hükümetin hem halkın bir araya gelip iş birlik içerisinde sorunlar çözümlenmeye başlanmalı çok geç kalmadan…