Dolar $
32.42
%-0.32 -0.1
Euro €
34.96
%-0.34 -0.12
Sterlin £
40.51
%-0.75 -0.3
Çeyrek Altın
4092.28
%0.61 24.65
SON DAKİKA
Son Yazıları

Elinizdeki hiçbir varlığı satmayın

23 Mar 2020

ABD/Çin ticaret savaşıyla resesyona düştükten sonra virüs salgınıyla ikinci bir durgunluk pençesine düşen dünya, bunalımdan çıkış yolunu piyasalarda aramaya başladı. Merkez bankaları ve hükümet politikalarıyla ayakta tutulmaya çalışılan ekonomileri krizden çıkarmanın tek yolu ise varlık satmamak.

Küresel ekonomi ikiz kriz içinden çıkış yolu arıyor. Resmi olarak 2018 Mart ayı ile başlayan ve 2019 yılı sonu itibariyle bittiği farzedilen ABD/Çin ticaret savaşlarının verdiği durgunluğu henüz üzerinden atamayan dünya, 2020 yılı başı itibariyle küresel koronavirüs salgınına yakalandı.

Dünyada gelişmiş ve gelişen ülkelerinin tamamını tehdidi altına alan salgın, ticaret savaşı olumsuzluğunun verdiği durgunluğun üzerine ikinci bir küresel ekonomik krizi gündeme taşıdı. Söz konusu küresel şaşkınlık;  kendini önce altın fiyatlarının yükselmesi ve ardından sert düşmesi, borsaların yüksek değer kayıpları ve petrol fiyatlarının 25 dolara kadar inmesiyle gösterdi.

Çin’den yayılmasına karşılık kaynağı konusunda hâlâ spekülasyonlar yapılan ve ticaret ve siyaset başta gayri nizami savaşların başka bir versiyonu olarak tarif edilen koronavirüs salgını, Avrupa ve ABD ile birlikte dünyada etkisini artırırken küresel ekonomi ise krizin şaşkınlığından çıkmak için çabalıyor.

satma-8

Varlıklar ucuzlamıyor çalınıyor

Bilhassa ekonomide yetkin çevreler, genişleyen küresel büyük krizin kötü niyetliler tarafından  kullanabileceğini ve gelişmenin giderek bir servet transferi haline geldiğini hatırlatıyorlar ve gerek iş dünyası ve gerekse hanehalkının elindeki  varlıklarını “ucuzluyor” diye elden çıkarmamalarını öneriyorlar.

Çin’in salgında iyileşme dönemine geçmesiyle moral kazanan iş dünyası ve hanehalkında tedirginliğin tamamen giderilmesi ve ekonomilerin dirençli hale getirilmesi için piyasaların önemine vurgu yapan söz konusu çevreler, “Salgın krizinde iki husus öne çıkıyor. Birincisi sürekli medya organlarında yayımlanan hasta ve ölüm sayıları, ikincisi ise piyasalardaki sert satışlar” diyorlar.

Her iki durumun da insanları paniğe sevkettiğini, bu panikten de kötü niyetlilerin faydalandığını dile getiren aynı çevreler, “Medyada hasta sayısı ve ölüm vakalarının sürekli gündemde tutulması doğru değil. Birincisi bu konuda daha sağduyulu hareket etmek gerekiyor. İkincisi ise piyasalardaki panik satışlar. Eğer ülke ekonomisinin zarar görmesini istemiyorsak, piyasaya yönelik hareketlerimizde itidalli olmamız gerekiyor” bilgisini veriyorlar.

satma-6

Satmayın mümkünse alın

Elde hangi varlık olursa olsun hiçbir değerin satılmamasını tavsiye eden ekonomik çevreler, hatta fiyatları düşen hisse senedi, yatırım ve emeklilik fonları gibi yatırım araçlarının satın alınmasını öneriyorlar. Özellikle Türkiye gibi gelişen ülkelerin yerel varlıklarını kaybetmemesi için riski seven altın, döviz ve tahvil gibi yatırım araçlarında dikkatli olunması isteniyor.

Dolarizasyon hastalığının böyle riskli dönemlerde daha da artabileceğini, insanların dövize yönelebileceğinin altını çizen aynı çevreler, merkez bankası ve hükümetin krize yönelik tedbirler aldığını ve oluşacak duruma göre yeni önlemlerin de gelebileceğini ifade ederek piyasadaki olumlu hareketlerin ekonomiye de müspet yansıyacağını belirtiyorlar. Aynı çevreler ekonomik iyileşmelerin hızlandırılması açısından piyasalara can suyu niteliğindeki yerli kurumsal yatırımcılara büyük, önemli ve milli bir iş düştüğünü ifade ediyorlar.

Koronavirüse karşı insan bünyesinin dayanıklı hale getirilmesi gibi, eldeki yerel varlıkların yabancıların eline geçmesini önlemek adına da bir takım piyasa tedbirlerine ihtiyaç olduğu hatırlatılan tavsiyelerde ülkedeki merkez bankası ve hükümetin alacağı ekonomik önlemlere hassasiyetle uyulması, panik satışlardan kaçınılması ve dolarizasyon mantığının ters şekilde işletilmesi öneriliyor.

satma-1

Para ikamesine dönülmemeli

Bilhassa bugün yaşadığımız koronavirüs salgını gibi riskli dönemlerde gelişen ülkeler için dolarizasyon en fazla dikkat edilmesi gereken husus. Dolarizasyon ile enflasyon arasındaki ilişkiyi artık hepimiz biliyoruz. Türkiye de uzun yıllardır bu sancıyı çekti, çekiyor. Ülkede dolarizasyonla birlikte enflasyon ve faizler çıkarken cari açık ve bütçe açığı sıkıntısı sürekli ekonominin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Halen bankalarda 200 milyar doların üzerindeki mevduatın Türkiye’deki dolarizasyonu göstermesi açısından manidar bulunması gerekir.

Zaten dolarizasyon da dolarizasyon ve enflasyon arasındaki ilişki çerçevesinde para ikamesi kavramıyla ilişkilendiriliyor.  Bir ülkede dolarizasyonun ilk aşaması yabancı para cinsinden varlıkların biriktirilmesi aracı olarak kullanılıyor ve ileride varlık ikamesi şekline dönüşüyor. Söz konusu varlık ikamesi enflasyonun kronik hale dönüşmesiyle para ikamesine evrilmişse işte o zaman ekonominin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlıyor.

Tabii işin bir de yükümlülük yani borçluluk kısmı var. Gelişen ülkelerde yaşanan bankacılık krizlerinin temelini oluşturan yükümlülük dolarizasyonu  finans ve kamu kesimini sarmışsa ekonomi çarkını çevirmek daha da zorlaşıyor.

satma-5

Reel dolarizasyondan kaçalım

Konuya açıklık getiren Merkez Bankası (TCMB) eski başkanlarından Süreyya Serdengeçti, “Dolarizasyon / Ters dolarizasyon” başlıklı bir konuşmasında hem varlık hem de yükümlülük dolarizasyonlarının bugün için finansal dolarizasyon olarak algılandığını ve giderek yaygınlık kazandığını belirtiyor.

Finansal dolarizasyonun dış ticaret için bir yere kadar gerekli olduğunu ancak bunun bir ileri adımı olan dolarizasyonunun risklerinden korunamama, yabancı para kullanımının kaçınılmaz olması ve dengesizliklere yol açan yapının ortaya çıkmasının ekonomilerin kimyasını bozabileceğini dile getiriyor. Özellikle yurtiçi fiyatların ve ücretlerin yabanca paraya göre endekslenmesi olarak literatüre giren reel dolarizasyonun tehlikeli bir durum arz edebileceğinden bahsediyor.

Diğer taraftan dolarizasyonun yüksek olduğu ekonomilerde likidite riskini ortaya çıkarıyor. Bu durum ise finansal dalgalanmalarla birlikte yerel varlıklara talebin azalması, mevduat ya da yastık altında tutulan yerel paranın dövize çevrilmesi, dövizin yurt dışına aktarılması ve kısa vadeli kredilerin geri çağrılmasını beraberinde getiriyor.

satma-2

Kırılganlıkları tetikliyor

Şayet döviz cinsinden mevduatın varlık karşılığı yeterli değilse mali sistemde bir likidite sıkıntısı meydana geliyor. Bu sıkıntı da doğrudan ekonomideki kırılganlıkları artırıyor veya tetikliyor. Merkez Bankası eski başkanı Serdengeçti aynı konuşmasında, bağımlılık derecesindeki dolarizasyonun sadece finans kesiminde değil kamu kesimini de olumsuz etkisi aldığını ve devletin risklerle karşı karşıya kaldığını belirtiyor.

Geçen yıla bakıldığında dolar endeksi ilk çeyrekte 96 seviyesinde. ABD 10 yıllık tahvil getirisi ise bir önceki yıla göre çıkışını kaybetmiş. Buna karşılık düşecek sanılan brent petrol fiyatı da 70 dolar seviyesine dayanmış. Almanya’da ise 10 yıllıklar hep ekside. Tabii gün altına yarıyor. Anlattığım datalar ABD/Çin ticaret savaşının en yoğun yaşandığı dönem.

TL’nin dolara karşı değer kaybı da yine aynı döneme denk geliyor. Gerek CDS’ler ve gerekse jeopolitik ve ekonomik riskler TL varlıklarına yönelik satışları da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla riskli ortamlarda oluşan yerel varlıklara yönelik satışlar dolarizasyon oranını artırırken hem kamu hem de finans sektöründe kırılganlıkları ortaya çıkarıyor.

Ekonomi de bünyemiz gibi

Koronavirüs salgını ile ilgili 14 maddelik korunma tedbiri alınması ve insan bünyesinin dirençli hale gelmesi için yapılan aktiviteler gibi ekonominin ve piyasaların da dirençli hale getirilmesi gerekiyor. Merkez Bankaları ve hükümetlerin milyarlarca dolar ekonomik paketler açıkladığı bir dönemde koronavirüsün menfi etkilerini ortadan kaldıracak en iyi gelişme birincisi salgının hafiflemesi, diğeri de para ve sermaye piyasalarının canlanması.

Bilhassa ekonomiye moral verilmesi açısından borsaların da içinde olduğu pay piyasalarının yönünü alımlara çevirmesi bugünlerde  ekonomiyi koronavirüs tehdidine karşı en iyi koruyacak bir husus. Oluşacak iyimser algıyla ekonomi makro bazda iyi bir çizgiye gelebilir.

Burada en önemli görev milli, yerli kurumsal yatırımcılara düşüyor. Zira piyasaları olumlu yönde destekleyecek kurumsal yatırımcılar koronavirüsün olumsuz algısını da silecek, başta döviz, faiz ve dış ticarette olumlu gelişmeleri beraberinde getirecek.

satma-4

Krizde dip noktası neresi?

Dünyada en çok merak edilen konu koronavirüs salgınının ekonomide ne kadar hasar yapacağı ve krizde dip noktanın neresi olacağı. Bu maksatla IMF, Dünya Bankası, küresel merkez bankaları ve gelişmiş ülke hükümetleri bu haftadan itibaren virüsün ekonomilere verdiği zararı tespit etmeye çalışacak.  

Hükümetlerin en fazla üzerinde durdukları konu istihdam. Mesela ABD’de ortalama 280 bin civarında olan haftalık işsizlik maaşı başvurularının 2,2 milyona ulaşması bekleniyor. Yine ülkelerdeki sanayi üretimi ve PMI’ların da ciddi şekilde düşebileceğine dair tahminler yapılıyor. Küresel merkez bankaları, faiz indirimlerine virüsün gelişme istidadına göre yenilerini ekleyebilecek.

Söz konusu noktada diğer konu ise piyasalardaki dip seviye. Birçok uzmanın bu haftadan itibaren piyasalardaki zararla birlikte dip noktayı gerek teknik analiz ve gerekse öngörülerle hesaplamaya çalışacaklar. Ancak bu seviyede piyasalarda dibin neresini olduğunu tahmin etmek oldukça zor.

satma-3

Yakında normale döner

Bir kısım analist koronavirüs salgınının yayılması ölçüsünde piyasaların daha dibi görmediği ve çok fazla satışların gerçekleşebileceği yolunda görüş belirtiyorlar. Fakat birçok analist ise daha iyimser. Çin’in virüs tehdidini anlatmasıyla düzelen Asya ve nispi Avrupa piyasalarını örnek göstererek dünyada korona tehdidinin 2-3 ay içerisinde ortadan kalkacağını ve normale dönüleceğine dair ifadeleri de dikkatlerden kaçmıyor.

Bilhassa bugüne kadar küresel piyasalarda görülen altı ‘ayı piyasası’nda kaybın yüzde 38’i geçmediğini belirten analistler, şu anda gelinen noktanın da aynı seviyede olduğunu, şimdi uzun vadeli yatırım yapanların katlamalı kazançlar elde edebileceğini savunuyorlar.

Meşhur kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratingsde dünyanın global resesyon sınırında olduğunu, dünya GSYH’sinin 1 trilyon dolara yakın bir kayıp vereceğini raporlarken Fransız Societe Generale bank da dünya GSYH’sinin yüzde 2,5 azalacağını ifade ediyor.

ABD’li yatırım bankası Goldman Sachs ise 2020 yılının ikinci yarısından itibaren küresel ekonomide bir toparlanmanın olacağını, ABD ekonomisinin ise yıl bazında yüzde 3,8 daralabileceğini tahmin ediyor. Oxford Economics ise küresel bir resesyonun beklendiğini, krizin derin ve yaygın olacağını ancak ekonomik faaliyetlerde kalıcı bir düşüşe yol açmayacağını öngörüyor.

satma-7

Alımlar milli görev olur

Kurumsal yatırımcıların devreye girmesi ve ardından amatör yatırımcının pay piyasalarındaki alım hareketleri koronavirüs algısını da siler düşüncesi hakim. Ucuzlayan hisselerin alınması, yatırım fonlarıyla birlikte emeklilik fonlarına yapılacak yatırımların yakın gelecekte büyük kazançlar sağlayacağı gibi ayrıca piyasalarda alım yapmanın bugün için milli bir görev olduğu apaçık ortaya çıkıyor.

Zaten birçok analist de piyasanın yakında yüksek bir şekilde alım tepkisi vereceği yolunda ortak fikir beyan ediyor. Analistler, reel değerin oldukça altına inen hisse senetlerde firmaların geri alım programı yeniden devreye girerken elde edilecek kârlarla birlikte ekonomiye milli bir destek olacağının altını çiziyorlar.  Aynı çevreler, faiz ve döviz fiyatlarındaki artışın ülke ekonomisine özellikle enflasyon, dış ticaret, cari denge ve bütçeye ciddi zarar verdiğini belirtirken ekonomik iyileşmelerin hızlandırılması açısından piyasalara can suyu niteliğindeki yerli kurumsal yatırımcılara büyük iş düştüğünü ifade ediyorlar.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları