Dolar $
32.54
%0.07 0.02
Euro €
35.01
%-0.13 -0.04
Sterlin £
40.82
%-0.14 -0.06
Çeyrek Altın
3989.5
%-0.07 -2.68
SON DAKİKA
Son Yazıları

Zenginler! Vergilerinizi ödeyiniz

14 Haz 2021

Biden'ın Türkiye ile ilgili aldığı tutum, NATO zirvesinde Erdoğan'la yapması beklenen görüşme bizde öncelikli olarak ele alınıyor ama ABD'nin yeni başkanının küresel ölçekte attığı önemli adımlar genellikle gözden kaçırılıyor.

Salgınla daha fazla gündeme gelen iktisadi sorunlar zaten bir süredir alttan alta işlemekteydi. Son bir buçuk yılda yaşadığımız olağanüstü koşullar sadece problemlerin katmerlenmesine ve sürecin hızlanmasına yol açtı. Biden yönetiminin şimdi bu problemli alanlara el atmaya başlaması umut verici.

Biden’ın benim açımdan aldığı en doğru kararlardan birisi Paris İklim Anlaşması’na geri dönmek oldu, ancak bunu daha sonraki bir yazıda ele alacağım. Bugün, geçen hafta çokuluslu şirketlerin faaliyet gösterdikleri ülkelerde minimum %15 vergi oranı uygulanmasına ilişkin küresel ölçekli bir plan hazırlamasına odaklanmak istiyorum. Küreselleşme çağında, piyasaların hakimiyetinde geçen on yıllar sonunda ulus devletlerin nihayet bir araya gelip eşgüdüm sağlamaları açısından önemli bir adım atılıyor. Böylelikle sermayeyi çekebilmek adına vergi oranlarını sürekli aşağı çekmeye yönelik yarışa bir sınır konulması, ele avuca sığmayan sermayenin bir nebze de olsa vergilendirilip kamu harcamalarından kendisine düşen payı kısmen karşılaması sağlanabilecek. Bu girişimde başarı sağlanırsa küresel eşgüdümün daha birçok alana yayılması ve ekonomik dengesizliklerin temelinde yatan sorunlara yavaş yavaş çözüm getirilmeye başlanması mümkün olabilir.

Bretton Woods’dan bugüne

Uluslararası piyasaların yönetilebilmesi için ulus devletler arasında bugüne kadar hiçbir mekanizmanın kurulmadığını söylemek doğru olamayacaktır. Bretton Woods düzeni denen İkinci Dünya savaşının sona ermesiyle beraber yaratılan kurumlar belli bir düzenleme, denetleme rolü üstlenmişti. IMF ve Dünya Bankası gibi örgütler küresel finansal istikrar ve kredi akışlarının sağlanması görevini üstlenirken Dünya Ticaret örgütü de ülkeler arası ticaretin küresel ölçekte bir standardizasyonla yapılmasını sağlamıştı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren sıçrama yapan uluslararası mal ve hizmet alım satımı bu kurumun başarı hanesine yazılabilir. Ancak son on yıllarda tıkanma noktalarının aşılamaması birçok ülkeyi bölgesel anlaşmalara yöneltti.

Finansal istikrar konusunda ise, neo-liberal politikalarla ulus devletlerin ve düzenleyici kurumların güç kaybı daha çalkantılı bir dünyanın kapılarını açtı. Regülasyonun sınırlandıramadığı sermaye, kendi getirisini en çoklayıp riskini azaltacak şekilde tüm dünyayı kendi oyun sahası haline getirdi. Ulus devletler, ele avuca sığmayan ancak çok da ihtiyaç duydukları sermayeyi çekebilmek adına birbirleriyle taviz yarışına giriştiler. Bu, bazılarının öngördüğü gibi ulus devletlerin ortadan kalkması ve tüm dünyanın devasa bir tek pazara dönüşmesini sağlamadı ancak giderek finansallaşan sermayenin iyice kontrol dışına çıkmasına ve eski dünyanın aristokrasisi gibi vergilendirilemeyen, imtiyazlı bir aktöre dönüşmesine sebep oldu. Zira kamu harcamaları için üzerine düşen payı ödemesi istendiğinde, kolaylıkla sınırları aşabilen finansal sermaye daha düşük vergi oranlarının ve daha zayıf regülasyonların olduğu bölgelere doğru akabiliyordu. Öte yandan çalışan kesimlerin böyle bir lüksü olmadığını biliyoruz. İşgücü hareketliliği günümüzün liberal düzeninde en sıkı denetlenen unsurlardan biri. Ne aşırı vergilerden kaçmak, ne daha yüksek ücret sağlamak, ne de daha kaliteli kamu hizmeti alabilmek adına kolay kolay sınırları geçemiyoruz.

Hal böyle olunca da kamu otoriteleri uçan kuşu yolamadıkları için kümesteki kazları yolmayı doğal olarak tercih ediyorlar. Tüm vergi yükü de emekçilerin üzerine biniyor. Başta finans kesimi olmak üzere ellerindeki fonları bir yerden bir yere kolaylıkla kaydırabilen çokuluslu şirketler ise kendi üzerlerindeki yükleri giderek azaltarak bugünlere geldiler.

İşte Biden planı bu çarpık gidişatı duraklatmayı ve bir nebze geriletmeyi öneriyor. Uluslararası eşgüdüm gerektirdiği için hep uygulamada güçlük çekilen böylesi politikalar da ancak hegemon gücün kararlılığıyla mümkün olabiliyor. İkinci Dünya Savaşı sonucunda atılan adımlar bu şekilde gerçekleştirilebilmişti. Krizlerle dolu on yılların ardından ABD bir kez daha böyle bir liderliği üstleniyor olabilir. Gelecek için daha umutlu olmak için küçük ama önemli bir adım.  


Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları