500 MİLYAR EURO'LUK PASTADAN PAY ALALIM
Paris İklim Anlaşması ve dünyadaki enerji sorununa çözüm için AB yeşil hidrojeni fırsat olarak görüyor. Pure Energy Yönetim Kurulu Başkanı Argun Karaçay, "AB, 2050'ye kadar yeşil hidrojen için yaklaşık 500 milyar Euro'luk yatırım öngörüyor. Bu yatırımın mutlaka ülkemize de girişi olacaktır. AB, yeşil hidrojen konusunda net ithalatçı olacak. Bu, ülkemize çok büyük bir avantaj sağlamaktadır" dedi.

Fatih KUŞÇU
Yenilenebilir ve temiz enerji teknolojileri, yeşil ekonominin öncelikli temel unsurlarından biri. Döngüsel ekonomi, emisyon ticaret sistemi, ulaşım, tedarik zinciri, eğitim, yeşil binalar ve yeşil kentler gibi her bir başlık kadar değerli. Üstelik enerji, her biri iç içe geçmiş bu sektörlerin ortak kesişim alanlarından biri. Bu alanda, hem ülkeye hem de insanlığa hizmet fırsatını görev gibi gören bir girişimci Pure Energy Yönetim Kurulu Başkanı Argun Karaçay, kısa bir süre önce Budapeşte’de bir konferansın davetlileri arasında yer aldı. Karaçay, İngiltere'de yüksek lisans eğitiminin ardından kariyerine Almanya'nın en büyük enerji şirketlerinden birinde başlamış. 10 yıl boyunca doğalgaz dağıtımı, doğalgaz depolama, elektrik tedariki ve yenilenebilir enerji yatırımları konusunda, hem Türkiye hem de Almanya'da farklı projeler üzerinde çalışmış, deneyim kazanmış. Dünya Enerji Konseyine göre, 2050 yılında 1 trilyon dolarlık bir hidrojen ekonomisinin oluşacağının öngörüldüğüne işaret eden Argun Karaçay, “Avrupa Birliğinde, 2030 yılına gelindiğinde ise yeşil hidrojen ekipmanları üretim hacminin yıllık bazda 40 milyar Euro’ya ulaşması bekleniyor. Avrupa Birliği 2050 yılına kadar yeşil hidrojen için yaklaşık 500 milyar Euro’luk bir yatırım öngörüyor. Bu yatırımın mutlaka ülkemize de girişi olacaktır” dedi.
HEM ÜLKEMİZ HEM DE İNSANLIĞIN GELECEĞİ İÇİN
Enerji sektörüne kendi şirketinizle girişiniz nasıl gerçekleşti?
Argun Karaçay: Yenilenebilir enerjinin ve temiz enerji teknolojilerinin geleceğimiz için kritik bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum.Böyle düşünen üç girişimci olarak hem ülkemiz hem de insanlığın daha temiz geleceğe dönüşümüne katkı sağlamak amacıyla şirketimizi kurduk.
Dönüştürücü/yenilikçi bir yaklaşımla, yenilenebilir enerji yönetimi üzerine odaklanan bir cleantech şirketiYİZ. Enerji ticareti, dijital enerji yönetimi ve danışmanlık faaliyetlerinden oluşan üç ana iş kolu temelinde Türkiye ve Almanya başta olmak üzere ulusal ve uluslararası arenada faaliyet gösteriyoruz. 2016 yılından beri enerji sektörüne dönüştürücü/yenilikçi bakış açıları katma vizyonumuzla daha iyi bir enerji geleceği yaratmak için çalışıyoruz. Türkiye'nin ilk gerçek zamanlı Dijital Santral Yönetim Operatörü (Virtual Power Plant) olarak hizmet veriyoruz. 2022 yılı itibari ile bağımsız yönetim ve operasyonel mükemmellik anlayışı çerçevesinde Türkiye’de 2.5 GW, Almanya’da ise 1.5 GW’lık sadece yenilenebilir enerji santrallerini içeren portföyümüzü 7 gün 24 saat yönetiyoruz. Yenilenebilir enerjinin Türkiye Şebekesine etkin entegrasyonunu geliştirirken arz güvenliğine katkı sağlıyoruz.
-Macaristan’da ETCSEE konferansı neden düzenlendi? Siz neden katıldınız?
ETCSEE her yıl düzenli olarak düzenlenen uluslararası bir enerji konferansı. Özellikle Orta ve Doğu Avrupa bölgesini odak noktasına alan ve global alanda enerjide yaşanan önemli gelişmeleri ve değişimleri konu edinen önemli bir etkinlik.
Organizasyon komitesinin davetiyle Columbia Üniversitesi enerji dönüşüm ofisi direktörünün moderatörlüğünde gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak katıldım. Enerjinin geleceğini ve yeşil hidrojenin temiz enerji geleceği açısından sahip olduğu kritik role ilişkin dinamikleri değerlendirme fırsatı bulduk.
ALTERNATİF VE TEMİZ ENERJİ KAYNAKLARINA YÖNELİYORUZ
-Enerji sektöründeki dönüşümü nasıl yorumluyorsunuz? Bu dönüşümün ekonomik yapısı ve sonuçlarını nasıl görüyorsunuz?
Enerji dönüşümü konusu uzun yıllardır enerji dünyasının gündeminde ancak genel kamuoyu nezdinde biraz geri planda görülmekteydi. Son aylarda yaşanan savaşın da dahil olduğu jeopolitik gelişmeler, enerji dönüşümü konusunu iyice ön plana çıkardı.
Geldiğimiz noktada hem ülkelerin hem de şirketlerin karbon ayakizinin ölçülmesi, azaltılması ve uzun vadede bertaraf edilmesi ciddi bir gereklilik halini almıştır. Örnek vermek gerekirse AB içerisinde karbon ayakizine bağlı olarak şirketlere maliyet getiren bir karbon piyasası gelişti. Ülkemiz benzeri bazı ülkelerde ise, üreticilerin gerçekleştirdiği karbon salımına bağlı olarak bir maliyete katlanmadığını görüyoruz. Bu bağlamda, AB ülkeleri haksız rekabetin önüne geçebilmek amacıyla sınırda karbon vergisi (CBAM) dediğimiz mekanizmayı önümüzdeki birkaç yıl içerisinde devreye almayı planlamaktadır. Bu mekanizma kapsamında AB ülkelerine ihracat yapan üreticiler eğer kendi ülkelerinde karbon vergisi ödemiyor ise, o ürünlere AB'ye giriş yapmadan önce karbon vergisi uygulanmaya başlayacak.
Sonuç olarak şirketlerin önümüzdeki bu yeni döneme hazırlanabilmek adına enerji ihtiyaçlarını uzun vadeli yenilenebilir enerji tedarik kontratları ile karşılama, enerji verimliliğini geliştirme ve yeşil hidrojen gibi alternatif ve temiz kaynaklara yönelme gibi aksiyonları herkesin gündemine alması ve bu konularla ilgili bir yol haritası geliştirmesi sürdürülebilirlik açısından hayati bir önem arz etmektedir.
2053 HEDEFİ İÇİN ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ZORUNLULUK
-İklim eylemi/enerji dönüşümü ilişkisini siz nasıl görüyorsunuz?
İklim değişikliği konusu, daha önce hiç sahip olmadığı kritik bir bilinç seviyesine ulaşmıştır. Özellikle Paris iklim anlaşmasıyla birlikte devletler nezdinde de iklim değişikliği ve buna bağlı olarak alınması gereken aksiyon ve önlemler bağlayıcı bir hale gelmiştir. Türkiye'nin de Paris iklim anlaşmasını Ekim 2021'de onaylamasıyla birlikte ülkemiz için de yeni bir aşamaya geçilmiştir.
Yasal bağlayıcılığı olan anlaşma kapsamında daha önce emisyonlarını 2030'a kadar yüzde 21 artıştan azaltma taahhüdünü veren Türkiye'nin, ilk adım olarak, enerji, atık, ulaşım, binalar ve tarım sektörlerindeki emisyon azaltım hedeflerini içeren ulusal katkı beyanlarını güncellemesi gerekecek.
Ayrıca, Türkiye'nin açıkladığı ve 2053 yılına kadar net sıfır karbona ulaşılması kapsamında bir yol haritası da oluşturması gerekmektedir. Bu kapsamda enerji dönüşümü ve temiz enerjinin hayatımızın farklı alanlarında kullanımının sistematik bir şekilde artırılması kritik bir öneme sahiptir.
YENİLENEBİLİR ENERJİDE GÖZLER HİDROJEN ÜRETİMİNDE
-Budapeşte’de sizin görüşlerinizi sunduğunuz alanı konuşalım. Enerji güvenliği nedir?
Enerji güvenliği temel olarak enerji arz güvenliğinin sağlanmasıdır. Özellikle son aylarda yaşadığımız bölgesel gelişmeleri ve savaş atmosferini göz önüne aldığımızda, arz güvenliğinin ve enerji bağımsızlığının ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu çok net bir şekilde anlayabiliriz. Ukrayna'da yaşanan savaş ve yarattığı atmosfer bu tartışmayı körüklemiş ve tüm Avrupa ülkelerinin en öncelikli konusu haline getirmiştir. Özellikle doğal gaz tedariki konusunda Avrupa'nın büyük oranda Rusya'ya bağımlı olması arz güvenliği endişelerini üst seviyeye taşımıştır.
Bu bağlamda, enerji bağımsızlığı Avrupa'nın üzerinde tereddütsüz mutabık kaldığı bir gündem maddesi haline gelmiştir. Bu kapsamda yenilenebilir enerjinin payının radikal bir şekilde artırılması, yeşil hidrojen teknolojilerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ve ısınma teknolojilerinin geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi öne çıkan konu başlıkları olmaktadır.
Örnek vermek gerekirse Almanya yaklaşık 60 GW kurulu güce sahip olduğu güneş santrali kapasitesini 2030 yılına kadar 200 GW kurulu gücün üzerine ulaştırmayı hedeflemektedir. Aynı şekilde rüzgar kurulu gücünü de radikal bir şekilde artırıp 2030 yılında enerjisinin %80'ini yenilenebilir enerjiden elde etmeyi hedeflemektedir. Tek başına bu örnek bile enerji arz güvenliği söz konusu olduğunda ne kadar cesur adımların atılması gerektiğini somut bir şekilde açıklamaktadır.
AB’NİN YATIRIM HEDEFİ 500 MİLYAR EURO
-Yeşil hidrojen ekonomisi nasıl şekilleniyor? Türkiye’deki fırsatlar nasıl anlatılabilir?
Fosil yakıtlarla üretilen gri hidrojen, doğal gaz ile üretilen mavi hidrojen, henüz deneme aşamasında olan metanın termal parçalanması ile elde edilen turkuaz hidrojen ve yenilenebilir enerji ile elde edilen yeşil hidrojen, bu ürünün sınıflandırıldığı başlıklar.
Yeşil Hidrojen, yalnızca yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektrik kullanılarak suyun elektrolizi ile üretilir. Kullanılan elektrik %100 yenilenebilir kaynaklardan sağlandığı için seçilen elektroliz teknolojisine bakılmaksızın, karbondioksit içermez. Yani son kullanımı karbon salınımına neden olmaz. Hidrojeni yakarsınız, atık saf oksijendir.
Yeşil hidrojen, hem Paris İklim Anlaşması’nın taahhütlerini yerine getirmek için hem de dünyadaki enerji sorununun çözümü için bir fırsat olarak görülmektedir. Bugün itibarıyla, tüketimi gerçekleşen 70 milyon ton hidrojen, fosil kaynaklardan elde ediliyor. 30 yıllık süre zarfında ise bu hidrojen üretiminin yenilenebilir kaynaklardan yeşil hidrojen olarak üretileceği öngörülmektedir.
Bu potansiyelşöyle örneklenebilir:
Dünya Enerji Konseyine göre, 2050 yılında 9.000 TWh veya 270 Milyon Ton , 1 Trilyon USD’lik bir hidrojen ekonomisinin oluşacağı öngörülmektedir.
Avrupa Birliğinde, 2030 yılına gelindiğinde ise, Yeşil Hidrojen Ekipmanları Üretim hacminin yıllık bazda 40 Milyar EURO’ya ulaşacağı değerlendirilmektedir.
Avrupa Birliği 2050 yılına kadar Yeşil Hidrojen için yaklaşık 500 Milyar EURO’ luk bir yatırım öngörüyor. Bu yatırımın mutlaka ülkemize de girişi olacaktır, olmalıdır.
Almanya Stratejisi, yılda 14-28 TWh hidrojen sağlayan ve çoğunlukla rüzgar santralleri ile üretilecek 20-40 TWh yenilenebilir enerji tüketen elektroliz kapasitesi için 5 GW ila 10 GW arasında olan yerli yenilenebilir hidrojen üretimi için bir hedef formüle etmektedir.
Türkiye’ye baktığımızda ise, yeşil hidrojen üretimi açısından gerek ülkemizin altyapısı ve jeopolitik konumu gerekse de yüksek yenilenebilir enerji potansiyeli sayesinde en avantajlı ülkeler arasında olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Yapılan çalışmalar ülkemizin önümüzdeki 30 yıl içerisinde yılda 3,5 milyon ton civarında bir yeşil hidrojeni üretimine ulaşabileceğini göstermedir. Tabii ki bu hedefe ulaşılması durumunda üretilen yeşil hidrojenin büyük bir kısmı ihraç edilebilir olacak. Özellikle AB, yeşil hidrojen konusunda net ithalatçı olacak. Bu, ülkemize çok büyük bir avantaj sağlamaktadır.
Diğer taraftan bu hedefleri gerçekleştirebilmek için yılda yaklaşık 3-4 milyar dolarlık bir yatırım gerekmektedir. Ayrıca bu kadar yeşil hidrojenin üretilebilmesi içerisinde rüzgar ve güneş enerjisi için 150 GW’lık ekstra bir kurulu güce ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kadar yüksek bir kurulu güce sahip yenilenebilir enerji portföyünün şebekeye etkin bir şekilde entegre edilmesi için de en ileri teknolojiyi kullanarak santralleri 7/24 aktif bir şekilde yönetilmesine ihtiyaç duyulacaktır.
Yeşil hidrojenin kullanım alanları arasında konut, taşıma ve üretim sektörleri de bulunduğu için ülkenin bütün birincil enerji tüketiminin temiz hale getirilebilmesi için kritik bir önem arz etmektedir. Türkiye’nin toplam birincil enerji tüketiminin yüzde 5’inin yeşil hidrojenle ikame edilmesi için yaklaşık 35 GW yenilenebilir enerji santraline ihtiyaç duyulmaktadır.
En büyük barajın iki katı
AB Hidrojen Stratejisi, yenilenebilir hidrojen üretimini artırmak için 2030 yılına kadar 40 GW hidrojen elektrolizör kapasitesine sahip olmayı taahhüt ediyor.
Bu, dünyanın en büyük hidro elektrik santrali olan Çin'deki Üç Boğaz Barajı'nın kapasitesinin neredeyse iki katıdır. Bu hedefe ulaşmak için AB, 2050 yılına kadar 470 milyar Euro'ya kadar kamu ve özel yatırım hedefi açıkladı.