Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA
ÖZEL RÖPORTAJ Pazar 13 Aralık 2020 13:22

ATAY'IN BİLİNMEYEN DÜNYASI

"Oğuz Atay yaşadığı hayal kırıklığının etkisiyle, sol ideoloji olmasa bile, aydın kesimden güvenini tamamen kaybetmiş olarak kendi iç dünyasına, her zaman tek sığınağı olan kitaplarına dönmüştür. Tutunamayanlar'da üst üste yaşadığı bu hayal kırıklığını şöyle açıklar: Selim Işık; "Her zaman olduğu gibi dışında kalıyorum düzenin. Bu benim kaderim." Acı acı yakınmasını sürdürür. "Ne yapabilirim? Kitap okumakla manavın beni aldatmasına engel olamıyorum bir türlü. Manava inanmadığım halde beni aldatıyor, namussuz. Ya inandığım dostlarımın beni aldatmasını önlemek büsbütün imkansız."

Atay'ın bilinmeyen dünyası

Doç. Dr. Süleyman DOĞAN

Profesör Gülper Refiğ merhum Halit Refiğ’in eşidir. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde emekli olduktan sonra konferanslar, makale ve kitap yazımı gibi uğraşılarıyla mesleki yaşamını sürdürüyor. Profesör Refiğ’i ile merhum eşi Halit Refiğ’i ile Oğuz Atay arasında geçen dostluklar başta olmak üzere, Oğuz Atay ile ilgili bilinmeyenleri konuştuk. Atay’ın sosyalist macerası, roman ve sanattaki dönemleri ve büyük değişimini Gülper Refiğ’den dinledik. Bu ilginç söyleşi ile siz aziz okurları baş başa bırakıyorum. 

Halit Refiğ ile Oğuz Atay’ın dostlukları nasıl başladı?

Oğuz Atay’ın (1934-1977)  Halitciğimle dostlukları 1956’ta başlıyor. Oğuz Atay İstanbul Teknik Üniversite’den yeni mezun bir mühendis. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi rektörlüğüne gelerek meslektaşı mimar Orhan Şahiner ile ortak projeler üstünde çalışıyorlar. Halit Refig İstanbul’da Yeni Sabah gazetesinde çalışıyor. Oğuz Atay’la Yeni Sabah gazetesi yazı işleri yardımcısı müşterek dostları Turhan Tükel vasıtayla tanışıyorlar. Çok çabuk anlaşıyorlar. Oğuz Atay ve Turhan Tükelin içinde bulunduğu grup hızlı sosyalist. Halit, kendi deyişiyle, “siyasi militan” değil ama sosyalizme yatkın görüşte. “Bizi Oğuz’la gönülden birleştiren duygu memleket sevgisiydi” diyor. 

atay-1

Turan Tükel ile birlikte Oğuz Atay’ın sosyalist dergi macerası nasıl sonuçlandı? 

Oğuz Atay Turan Tükel ile birlikte ülkenin tanınmış sosyalist aydınlarını bir araya getirerek “Olaylar” başlıklı sosyalist bir dergi çıkarma çabasına giriyor. Halit’te onları destekliyor. Ne yazık ki bu iyi niyetli girişim bir süre sonra anlaşmazlık ve çekişmelerle çıkmaza giriyor. Bir araya gelen sosyalistler nerdeyse hiçbir noktada buluşamaz anlaşamaz hale gelip yollarını ayırıyorlar. Dergi için toplanan paraların hesabının temizlenmesi gibi angaryalar Atay’ın üstüne kalıyor. Bu kapanan defterlerle birlikte Oğuz Atay’ın insana aydına ait görüşleri de tamamen değişiyor. Çok dürüst insan olan Oğuz çevresindeki insanların ahlaki zaaflarından büyük hayal kırıklığı yaşar. İnandığı sevgiyle bağlandığı insanlar onun zor geçitte yarı yolda bırakmıştır. Bu karakter ve kişilik zaafları Oğuz Atay’ın düşünce dünyasında fırtınalar yaratıyor. Tekrar Orhan Şahinler (Mimar Sinan Üniversitesi eski rektörü) ile kurdukları inşaat işlerine geri dönüyor. Halit’te kendi mesleğinde, Türk sinemasına ulusal bir karakter kazandırmak arzusu ile yoğun çalışmalara girdiği için bir müddet görüşemiyorlar. 

Halit Refiğ ile Oğuz Atay’ın yeniden buluşma ve büyük dostluğu nasıl gerçekleşiyor?

1970’li yıllarda bir gün  Beyoğlu’nda tekrar karşılaşıyorlar. Halit ne yaptığını sorduğunda, Oğuz, roman yazdığını söylüyor. Bu cevap Halit’i çok şaşırtıyor. Dostluk dönemlerinde, edebiyata özellikle Rus romanları ve Dostoyevski’ye yoğun ilgisini biliyor kendisinin roman yazmak gibi bir arzusu olduğu dile gelmiyor. O tarihlerde, daha çok fikri ve siyasi yazılar yazıyor.  Ne yazıyorsun Oğuzcuğun? Dediğinde ise, “Bizleri yazıyorum”  cevabını alır. Önce 1971’de “Tutunamayanlar” romanı çıkıyor. Halit romanı okuduğu zaman, eski dostu Oğuz Atay’ınkinden çok farklı bir dünyada ve güçlü bir yazar ile karşılaşıyor. Sosyalist Oğuz Atay için ülke sorunları, toplumsal sorunlar ön planda iken, “Tutunamayanlar” bireysel problemlere değinmektedir. 

“Tutunamayanlar” ve “Tehlikeli Oyunlar” romanları hakkında Halit Refiğ düşünceleri nedir?

“Tutunamayanlar” ve “Tehlikeli Oyunlar”ın üstünde bıraktığı şaşırtıcı ve çarpıcı etkiyi Halit şöyle açıklar: “Karmaşık ama çok sağlam kuruluşlu roman mimarisi, dil ustalığı, zeka ve duyarlığının incelikle dengelendiği bir ifade gücü, geniş bir kültür, bu kitaplara olağanüstü özellikler kazandırmaktadır. Tutunamayanlar kendisinin bana bir vesileyle söylediği gibi memleketi kurtarma günlerinde tanıdığı çevrenin alayla örtülü açı bir eleştirisiydi…” “Doğruya aradım güzeli sevdim” kitabının “Oğuz Atay” bölümünde Halit Refiğ, “Akıllı ve namuslu bir aydın olduğu için çok yalnızdı” diyor.  Yaşadığı büyük hayal kırıklığı, büyük ruhsal sarsıntı, onun kendi içine kapanmasına, dış dünya ile bağlarına kopararak tek dostu yazıya, edebiyata sarılmasına yol açmıştır. 

Bu hayal kırıklığı romanlarına nasıl yansır?

Yıllar sonra 5.1.1975 tarihli günlüğüne “Olaylar” dergisi deneyimleriyle ilgili şunları yazar: “Bu insanlardan Türk halkı bir şey beklememeli. Üçkâğıtçılıkla ne devrim olur, ne de ümmeti İslam kurtulur. Bunlar çürüyen et, dökülen diş gibidirler. Bayrak yaptıkları inançlarına rağmen, aslında inançsızdırlar. Kim hangi kapıdan ekmek yiyorsa o kapının kulluğunu yapmaktadırlar. Bunlar Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasının kötü bölümü olan kapıkulu kurumunun temsilcileridir. Artık her yerde hangi kampın adamı olurlarsa olsunlar, bunlar teşhis edilmelidir. Önce halka örnek olabilmek için aydının kendisiyle hesaplaşmasının vakti gelmiştir. Yazarlarda romanda, hikayesinde, şiirinde bu hesaplaşmaya girişmelidir” (Günlükler, s.140). Bu notlar Metin Erksan ve Oğuz Atay’ın nikah şahidimiz olduğu bizim Beyoğlu evlendirme dairesindeki nikah günümüzde törenimizden üç gün öncesi yazılmıştır.

atay-2

Oğuz Atay’ın toplumcu sosyalist birinci dönemi, “Tutunamayanlar” ve “Tehlikeli Oyunlar”daki bireyselliğinden sonra yeni bir dönemi mi başlıyor?

1970’te Halit’le Beyoğlu’nda tekrar karşılaşmaları ile tazelenen dostlukları ve saatler ve günler süren konuşmalar, tartışmalar Oğuz için yepyeni bir dünyanın kapısını aralayacak, kendini hapsettiği, kafesten, ruhsal yalnızlık dünyasından yeniden toplumsal düşünmeye ama bu kez bambaşka motivasyonlara daha gerçekçi bir yaklaşımla dönecektir. Ve üçüncü dönem başlar. Ama ne yazık çok kısa süreli olacaktır. Halit ile Oğuz, bilgi, bilinç düzeyi, entelektüel birikimin çok ötesinde birleştiren, onları kader yoldaşları yapan çok somut bir neden vardır. Henüz 20’li yaşlarda ilk idealist girişimleri “Olaylar” dergisinde onları yüzüstü bırakan, Oğuz Atay’a yaşamının en büyük hayal kırıklığını yaşatan, sözde solcu, özde Batıcılar Canım Halitciğime, henüz 20’li yaşlarda meslekten büyükleri Lütfi Akad, Metin Erksan, Ertem Göreç, Duygu Sağıroğlu, Atıf Yılmaz başta olmak üzere evinde toplayıp, hem seyirci ile buluşan hem de düzeyli toplumsal mesajı olan ulusal sinema örneğini yaratmak üzere çırpındığı günlerden başlayarak ömrü boyunca düşmanlık eden, saldıran, onun işlerine engel olan, adeta yaşayamaz hale gelmesi için her yolu deneyenler, bu dava arkadaşlarını yarı yoldan bırakan ilkesizlerin devamından başka bir şey değildir.

Oğuz Atay’da bu değişim nasıl gerçekleşti?

O günlerde benim tanıdığım Oğuz, endişeli, gergin hatta gözlerindeki ifade itibariyle kederliydi. Bazı günler sabahtan akşama (Oğuz’un sabah sekizde geldiği günlerdi bunlar) bazı akşamlar sabaha dek konuşurlar, tartışırlardı. Birbirlerini dinleyerek ve kesinlikle birbirlerinden de öğrenerek. Sanat dünyasının, aydın ortamının duyarsızlığından, ilgisizliğinden kaçan Oğuz, Halitciğimde adeta bir sığınma limanı bulmuştu. Halit’e yaşamında ilk kez, hiçbir ticari kaygı olmadan istediği, gibi film çekme imkanı sağlayan Aşk-ı Memnu hayatımıza bir mucize gibi girmişti. Oğuz, Aşk-ı Memnu’nun  banyo edilen ilk birkaç bölümünü stüdyoda seyretmeye giderken, bir çocuk gibi sevinç ve heyecan içindeydi. Adeta içine düştüğü umutsuz karanlıkta, hiç olmazsa Halit eline geçen bu fırsatla kendini gösterme imkanına kavuşur diye bu makus talihi o yener diye seviniyordu. İlk basılan sahneleri görür görmez gözleri yaşlı Halitciğine sımsıkı sarıldı. Bari birimiz kırdık şu demir parmaklıkları en azından diye içi içine sığmıyordu. Daha saf daha çocuksu ruhlu Oğuz’a göre Halit yaşadığı tecrübelerle, karşılarındaki gizli düşmanın ne kadar kararlı ve azimli olduğunu bildiği için hep temkinliydi ve hayalden çok gerçeği görmeye yatkındı. Aşk-ı Memnu filminin büyük seyirci ilgisine rağmen, o güne kadarki film anlayışına, estetik, teknik düzeyini çok aşan değerine rağmen Halit’ten, Oğuz’un çok arzu ettiği aydın desteği, hakkı olan övgüler esirgenmişti. Suskunlukla, görmemezliğe gelerek geçiştirdiler. Basının yüksek kalemleri Halit’ten olumlu bahsetmek, onu meth etmekten kaçındılar. Oğuz bunu da kolay hazmedemedi. Türkiye’nin ruhunun yakalanacağı roman projesini kırık bir umut da olsa içinde taşıyordu. 

Oğuz Atay’daki bu değişimin somut örnekleri nelerdir?

Halitciğim, artık Joyce, Kafka, Hesse ve Borges gibi bireysel psikolojiden kaynaklanan Batılı yazarların eserlerine duyduğu ilginin yanısıra Fuzuli, Halit Ziya, Yahya Kemal ve Tanpınar ile tazelenen bir sevgiyle yaklaşan Kemal Tahir’i yeniden değerlendiren Oğuz Atay’a Uşaklıgil ailesinin biyografik romanını yazmasını önermişti. Bülent Uşaklıgil’in evinde verdiği bir davete Oğuz ve eşi Pakize Atay ile birlikte gittik. Bülent Bey proje ile çok ilgilendi. Ailenin Osmanlıdan Cumhuriyete geçişteki durumu çerçevesinde Türkiye’deki sosyo-kültürel değişimlerin inceleneceği bir tasarıydı. Bu tasarı sonuçlandırılamadı. O sıralarda biz Halit ile Amerika’daydık. Oğuz’dan gelen mektuplardan birinde Bülent Uşaklıgil’in vefatını haber veriyordu. Oğuz Atay nihayet aradığı ışığı uzaktan karanlıktaki tünelden görmüştü. Oğuz Atay’ın endişeli arayışların yerini adeta vicdani bir sorumluluk bilinci alır ve kendi yaşadığı toprakların keşfedilmesi, tarihsel ve sosyal zenginlikleri onda büyük heyecan yaratmıştır.  Bizim evimizdeki yüksek tonlu tartışmaların yerini, sakin, dingin diyaloglara dönüşümünü sevinçle izlemiştim. Yine sabahlara kadara çay yetiştiriyordum ama bu kez uyku kaçırmak için değil üst üste içilen keyif çaylarıydı. Yeni bir hedef, yeni bir vizyon ve açılan yeni ufuklar. Bir yazar için ne bulunmaz ne güzel bir fırsattı. Hem de değinilmemiş, ışığa çıkmamış bir gizli hazine. Türk ruhunun özelliklerini, bu soylu ulusun kollektif bilinç altını usta kalemiyle dile getirmek hayalindeydi. Aylar süren uzun tartışmalardan sonra, gemisini güvenli bir limana demirleyen Oğuz Atay, “Kollektif Türk ruhunu yakalayabileceğim bir roman yazmak istiyorum” diyordu. Türkiye’nin ruhu bir roman üçlemesi olacaktı.

atay-3

Oyunlarla Yaşayan piyesinin kahramanı Coşkun Ermiş idi. Burada bir sembolik gönderme var mıdır?

Oğuz Atay, kendi toplumu, kendi insanı ile arasındaki uçurumu kapatmış, bu gerçeği göremeyen, görmek istemeyen dram içindeki, bizar çaresiz umutsuz çevreyle, tehlikeli oyun oynayan tutunamayanlarla yolunu ayırmıştı. İyi ki bu olgunluğa erişti, bu sayede erken gelen ölümünü Batı’lı gibi cehennem azabının dehşetiyle değil, bir dervişin bir ermişin tevekkülü ve sükunetiyle karşılamıştır. Bu  Oğuz Atay’ı “Oyunlarla Yaşayanlar” piyesinin Coşkun Ermiş’inde karakterize eder; “Ey talih, neden ecnebi malumatın kölesi yaptın beni? Neden halkından uzaklaştırdın? Lanet olsun sana kör talih”  (Oyunlarla Yaşayanlar). Oğuz Atay, Mustafa İnan, “Bir Bilim Adamının Romanı” , “Eylem Bilim”  romanları”, “Oyunlarla Yaşayanlar” piyesinde olduğu gibi artık büyük bir sorumluluk bilinciyle ülkesinin tarihsel, sosyal ve kültürel gerçeklerine eğilmektedir. “Bir Bilim Adamının Romanı”nda, “Aklın” yanında “Hikmet” dediğimiz yüksek bilgi kabiliyetine de yer vermek lazımdır. Hikmet bu alemin olaylarına onun üstüne çıkarak mütevazi bir şekilde bakmak, aralarındaki iç ahengi sezmek, aşk ile realitenin derinliğini nüfus etmektir (Y.Ecevit, s.351). Sözlerinin de gösterdiği gibi Oğuz Atay tefekkür yolculuğunun sonuna gelmiş ve ömrünün son durağında nihayet kamil insan olmuştur. 

Sonuç olarak sizin için Oğuz Atay kimdir?

Oğuz Atay benim için sanatçı bilim adamı ya da düşünür kimliğini çok ötesinde “insan” Oğuz en değerlisi en yücesiydi. O tarihlerde kolay kolay göze alınmayacak bir cesaretle ulusalcı bir faşist gerici olarak damgalanmış ve lanetlenmiş Halit Refiğ’e bütün kalbiyle destek veren tek kişiydi. Onun sanatçı kişiliğinin dünyaya bakışını topyekun bütün yönleriyle değil sadece bir dönemine ait yaşam felsefesi ve o dönem eserleriyle anlatmaya ve anlamaya çalışmak bence Oğuz Atay’a yapılacak en büyük saygısızlıktır. Oğuz Atay asıl bu karanlıkta kalan fotoğrafın bütünü aydınlatıldığında anlaşılacak tarihteki eşsiz yerini alacaktır. 


ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR