SON DAKİKA
GÜNDEM Pazartesi 10 Kasım 2025 04:37

BAĞIMSIZLIĞIN EKONOMİK MİRASI

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü aramızdan ayrılışının 87. yıl dönümünde saygı ve minnetle anarken, O'nun "Siyasi bağımsızlık, ancak iktisadi bağımsızlıkla kalıcı olur" ilkesiyle temellerini attığı milli kalkınma hamlesini inceliyoruz

Bağımsızlığın ekonomik mirası

Hakan ÖZBAY

Bugün 10 Kasım 2025. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ebedi Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 87. yıl dönümü. Atatürk, sadece askeri bir deha ve siyasi bir lider değil, aynı zamanda ulusal egemenliğin ekonomik bağımsızlıktan geçtiğini bilen vizyoner bir kalkınma stratejistiydi.

Savaşla küçülmüş, kapitülasyonlarla sömürülmüş bir imparatorluğun ardından, 15 yıl gibi kısa bir sürede kendi kendine yeten, üreten, fabrika kuran ve fabrikalara sahip bir cumhuriyetin nasıl doğduğunu, mercek altına alıyoruz.

1923'te Cumhuriyet ilan edildiğinde, elde kalan miras; 14 milyon yorgun nüfus, sıfıra yakın sanayi, borç içindeki bir hazine ve kapitülasyonların pençesinde bir ekonomiydi. İşte bu karanlık tablodan, Atatürk'ün "milli iktisat" vizyonuyla çıkıldı.

Her Şeyin Başlangıcı: İzmir İktisat Kongresi (1923)

Daha Cumhuriyet resmen ilan edilmeden, 17 Şubat 1923'te toplanan İzmir İktisat Kongresi, yeni devletin ekonomi politikasının manifestosuydu. Burada "Misak-ı İktisadi" (Ekonomi Yemini) kabul edildi. Kongrenin temel felsefesi; dışa bağımlılığı kırmak, yerli üretimi teşvik etmek ve milli bir burjuvazi yaratmaktı. Kapitülasyonların Lozan'da kesin olarak kaldırılmasıyla, bu felsefenin önündeki en büyük engel de kalkmış oldu.

Köylünün Prangası Kırılıyor: Aşar Vergisinin Kaldırılması (1925)

Ekonominin can damarı tarımdı ve nüfusun yüzde 80'i köylerde yaşıyordu. Ancak "Aşar" (Öşür) adı verilen ve üretimin onda birini alan bu ağır vergi, köylünün belini büküyordu. Atatürk'ün talimatıyla, 17 Şubat 1925'te Aşar Vergisi tamamen kaldırıldı. Bu, Cumhuriyet tarihinin en köklü sosyal ve ekonomik reformlarından biriydi. Tarımsal üretimi canlandırmakla kalmadı, aynı zamanda köylüyü devletle barıştırdı ve iç pazarın temellerini attı.

Milli Sermayenin Doğuşu: Bankacılık Hamlesi

Yerli sanayiyi finanse edecek ulusal bir sermaye birikimi yoktu. Yabancı bankaların egemenliğini kırmak için 1924 yılında, bizzat Atatürk'ün 1 milyon liralık sermayeye katılımıyla, ilk milli özel banka olan Türkiye İş Bankası kuruldu.

1925'te sanayi ve madencilik yatırımlarını finanse etmek amacıyla Sanayi ve Maadin Bankası (bugünkü Sümerbank ve Etibank'ın temeli) faaliyete geçti. Para politikalarında tam bağımsızlık için atılan en kritik adım ise 11 Haziran 1930'da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın kurulması oldu. Artık Türk Lirası'nın değerini ve para arzını milli bir kurum belirleyecekti.

Özel sektör denemesi ve 1929 krizi

İlk yıllarda (1923-1929), özel sektör eliyle kalkınma modeli denendi. 28 Mayıs 1927'de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu ile özel girişimcilere ücretsiz arazi, vergi muafiyetleri ve gümrük indirimleri gibi çok geniş imkanlar sağlandı.

Ancak, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı (Büyük Buhran), tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de dengeleri değiştirdi. Zayıf olan özel sektör, bu büyük krizi aşarak beklenen sanayi atılımını gerçekleştiremedi.

Devletçilik ve sanayi planları

Atatürk, ideolojik dogmalara değil, ülkenin gerçeklerine inanan pragmatik bir liderdi. 1929 krizinin ardından, 1930'lu yıllarda "Devletçilik" ilkesi benimsendi. Bu, Sovyet tipi bir komünizm değil, özel sektörün yetersiz kaldığı alanlarda devletin öncülük ettiği bir "karma ekonomi" modeliydi.

Bu modelin somut programı, Sovyet uzmanların da desteğiyle hazırlanan ve 1934'te uygulamaya konan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı oldu. Bu plan, bir sanayi seferberliğiydi.

KUTU

CUMHURİYETİN SANAYİ MÜCEVHERLERİ (1934-1938)

Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, Atatürk'ün sağlığında büyük ölçüde hayata geçirildi. Temel hedef, ithalata bağımlı olunan temel tüketim mallarını (tekstil, şeker, cam) ve stratejik ürünleri (demir-çelik, kimya) içeride üretmekti.

• Sümerbank (1933): Devletin sanayi yatırımlarındaki lokomotifi oldu.

• Kayseri Bez Fabrikası (1935): Tamamen milli sermaye ile kurulan ilk büyük tekstil fabrikası.

• Paşabahçe Cam Fabrikası (1935): Şişecam'ın temeli atıldı, ithalata bağımlılık sona erdi.

• Nazilli Basma Fabrikası (1937): Sadece bir fabrika değil, sosyal bir kompleks (sinema, lojman, okul) olarak kuruldu.

• Etibank (1935): Madenleri, kömürü ve enerjiyi millileştirmek ve işletmek için kuruldu.

• Karabük Demir-Çelik Fabrikası (Temeli 1937): Atatürk'ün en büyük hayallerinden biri olan ağır sanayi hamlesinin simgesiydi. "Fabrika kuran fabrika" olarak nitelendirildi.

Vatan "demir ağlarla" örülüyor

Atatürk için kalkınma, altyapı olmadan düşünülemezdi. "Vatanı demir ağlarla örme" vizyonuyla, 15 yıl içinde yabancı şirketlerin elindeki 4.000 km'den fazla demiryolu hattı millileştirildi ve buna ek olarak 3.000 km'den fazla yeni hat inşa edildi. Bu hatlar, fabrikaların hammaddesini ve mamullerini limanlara, üretilen buğdayı ise şehirlere taşıyarak ulusal pazarın bütünleşmesini sağladı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938'de ebediyete intikal ettiğinde, geride sadece siyasi sınırları çizilmiş bir vatan değil, aynı zamanda ekonomik temelleri sağlam atılmış, kendi uçağını tasarlayan (Nuri Demirağ), kendi şekerini, kumaşını, camını üreten ve ağır sanayi hamlesini başlatmış bir ülke bıraktı. Bugün, O'nun mirasına sahip çıkmanın yolu, 87 yıl önce ortaya koyduğu o sarsılmaz "milli ekonomi" ve "üretim" vizyonunu anlamak ve yaşatmaktan geçiyor. Ruhu şad olsun.

ABONE OL