GÜNEY FİLİPİNLER'İN KRALİÇESİ CEBU
Bu hafta sizi güzel mi güzel cennet adalardan oluşan Filipinler'in bir köşesine, Cebu Adası'na götürmek istiyorum. Biraz uzaklaşmak ve dinlenmek istiyorsanız burası harika bir destinasyon. Gelin size Cebu Adası'ndaki yapabileceğiniz güzel rotalardan bahsedeyim

Deniz DİKMEN
Filipinler Güney Doğu Asya’da Pasifik Okyanus’un batısında bulunan ve 7640 ada ve adacıktan oluşan bir ada ülkesi. Toplamda yaklaşık üç yüz bin kilometrekareyi kapsıyor. Ülke üç ana bölgeye ayrılıyor. Bu üç bölge Luzon, Visayas ve Mindanao ana coğrafi kara parçalarından meydana geliyor.
Ülke Çin Denizi, Filipin Denizi ve Celebes Denizi ile çevrilidir ve komşu ülkeleri Tayvan, Japonya, Kore, Endonezya, Malezya, Vietnam ve Çin’dir ve ülke bu vesile ile de çok zengin bir kültür karmasına sahiptir.
Filipinler’i özel kılan el değmemiş doğal güzellikleri, büyüleyici dağları, volkanları, muhteşem bembeyaz kumsalları, egzotik yaban hayatı, denizaltı dünyası, güleryüzlü insanları ve huzurlu ada hayatı betimler.
Ülkenin genelinde 115 milyon insan yaşıyor ve Hristiyanlık ülkenin 80%’nin kabul ettiği ana din. Ancak, Hristiyanlığın yanı sıra İslam, Budizm, Hinduizm, Sihizm, Anitizm ve bazı küçük yerel halkların takip ettiği yerel dinler de azınlık olarak mevcut. Anitizm veya Anito ( Anitu ) bu ara Filipinler’de İspanyol sömürge dönemin öncesine dayanan ve bugünlere kadar gelen yerli Filipin halkın benimsediği ve ata ruhlarına, doğa ruhlarına ve tanrılara dayanan bir din. Halk bu ruhları temsil eden ahşap, taş veya fildişinden yapılmış bir nevi insansı figürler olan taotaolara tapıyor.
Filipinler dahilinde önemli bir turistik bölge olan Cebu Adası ise ülkenin güney kesiminde konumlanıyor ve Visayas bölgesine bağlı. Cebu bir ana ada ve yaklaşık 167 çevre ada ve adacıktan meydana geliyor. Cebu’nun kıyı bölgesi ise “Mercan Üçgeni” olarak anılır ve çok zengin bir deniz biyoçeşitliliğine sahip bir bölgedir.
Cebu ismi eski bir kelime olan Sibu kelimesine dayanır ve ‘ticaret’ anlamını taşır. Geçmişte adanın limanı bu Sigbo ismini taşıyordu ve daha sonra bu isim adanın ve tüm bölgenin ismi haline geldi.

Hayalimizi gerçekleştirdik
Biz de Filipinler’e gitmekten dolayı çok heyecanlıyız. Uzun süredir bu ülkeye gitmeyi ve keşfetmeyi hayal ediyorduk. İnsanın bir hayalinin gerçekleşmesi muhteşem bir duygu.
İstanbul’dan 11 saatlik bir uçuşun ardından Filipinler’in başkenti Manila’ya varıyoruz. Vakit kaybetmeden aktarmalı olarak Manila’dan Visayas Bölgesi’nde bulunan Cebu kentine uçuyoruz.
Burası Filipinler tarihi için önemli bir bölge zira, Portekizli denizci Macellan’ın dünyayı turlarken 16’ncı yüzyılda Filipinler’e ilk ayak bastığı ve yerel halka Hristyanlık dinini yaymaya başladığı yer olarak biliniyor.
Bu nedenle 1521 senesinde kendisi Cebu sırtlarında ahşaptan yapılmış bir Macellan Hacı diktirmiş. Bu dev hac yüzyılları aşarak günümüzde Filipinler’de Hristyanlığın yükselişini sembolize ederek koruma altındadır. Cebu’da Macellan Hac’nın yanı sıra, Cebu Kalesi’ni ve Katedrali’ni, büyük anıtı, Çin Tüccar Evi’ni, Nino Katedrali’ni ve San Pedro Kalesi’ni ziyaret edebilirsiniz.
Seyahatimizin ikinci gününde Cebu’dan hareket ederek biz de bir feribot ile günübirlik Bohol Adası’na geçiyoruz. Sabah iskelede yerel halkla bir araya gelip beraber bu yolculuğu yapmak çok keyifli. Sabahın erken saatlerinde Filipinli çalgıcılar kostümlerini giymişler ellerinde müzik enstrümanları feribotu beklerken bize yerel müzikler çalıyorlar. Şarkılar söylüyorlar. Kahvelerimizi yudumlarken böylece güne çok neşeli bir başlangıç yapıyoruz. Feribotumuzla Bohol Adası’nın başşehri Tagbilaran’a geçiyoruz ve adayı turlamaya başlıyoruz. Gün boyu Tagbilaran Katedrali’ne, Kan Kardeşliği Anıtı’na, muhteşem Çikolata tepelerine gidiyoruz. Akşamüstü ise Bohol Adası’nın endemik ve dünyanın en küçük maymun türü olan ve koruma altına alındığı Tarsier Çiftliği’ne gidiyoruz. Tarsier maymunları sadece 9 ile 15 cm arası büyüklüğünde oluyor ve genelde tüm ömürlerini tek bir ağacın dalında geçirebiliyor. Yaşadığı bölgeden hatta ağaçtan ayrılması durumunda Tarsier yaşamını yitiriyor. Bu nedenle Tarsierler başka bölgelere taşınamıyor.

Yemyeşil tropikal ormanlar
Gün boyu adanın yemyeşil tropikal ormanlarında yol almak müthiş keyifli. Öğle saatlerinde Loboc Nehri’nde harika yerel bir tekne ile nehir boyu yol alıyoruz. Deniz ürünlerinden, yerel meyvelerin ve sebzelerin, noodle ve ızgara tavuk ve balıklardan oluşan harika bir öğle yemeği yiyoruz. Canlı müzik çalıyor. Ambiyans çok tatlı, insanlar çok pozitif ve bizimle en güzel şekilde ilgilenmeye çalışıyorlar.
Bir diğer gün ise, yine Cebu’dan bu sefer adanın güneyinde bulunan meşhur Oslob kenti için yola çıkıyoruz. Mesafe sadece 120 kilometre olmasına rağmen aracımızla yaklaşık dört saatte Oslob’a ulaşabiliyoruz. Hem yolların yapısı hem trafiğin yoğun olması sebebiyle bu kısa sayılabilecek mesafeyi yarım günde alabiliyoruz. Ancak burayı tercih etmemizin sebebi çok özel. Oslob’ta yerel balina köpekbalıkları ile yüzmek. Bu konuda hem biraz gergin hem de çok heyecanlıyım. Bu dev balinaların zararsız olduğunu söyleseler bile bu serüveni sağlıkla nasıl aşacağımız benim kafamı kurcalıyor. Öğleye doğru Oslob’a varıyoruz ve tüm eşyalarımızı aracımızda bırakarak doğruca sahile koşturuyoruz. Zira balinalarla yüzmek için sıraya girmemiz gerekiyor. Denize açılacak teknelerin kapasitesi kısıtlı.
Denizin rengi o kadar güzel ki. Sahil turkuazdan lacivert rengine doğru giden bir renk paletine sahip ve ufukta balinalarla yüzmeye giden teknelerin ve teknecilerin silüetlerini görüyoruz.
Burada olmak o kadar güzel ve mutluluk verici ki anlatılamaz. Sıramız gelince biz de teknelerle denize açılıyoruz ve bu muhteşem dev balinalarla dans edercesine yüzüyoruz. Sanırım bu etkinlikte dünya seyahatlerim arasında en unutulmaz ve heyecan verici etkinliklerim arasında yerini alır. Bu dev balinalar çok büyük olmasına rağmen ( 6-10 metre uzunluğunda) son derece zarif ve munis hayvanlar. Korkulacak bir şey yokmuş gerçekten.
Denizden çıkınca bizi çok yakındaki bir otelin bahçesine davet ediyorlar. Çok tatlı küçük bir bahçede tam denizin kıyısında bize harika bir sofra hazırlamışlar. Karidesler, balıklar, egzotik meyveler ve bunları muz ve hindistan cevizi ağacın yaprakların üstüne harika bir şekilde yerleştirmişler ve soframızı süslemişler. Her şeyin taze olduğu ürünlerin diriliğinden ve renginden de ne kadar belli.

Keyfimiz yerinde
Bu harika sofrada denizin hafif dalgalarını seyrede seyrede karnımızı doyuruyoruz. Keyfimiz yerinde. Rehberimiz yemekten sonra buradan hareketle bizi yakında bulunan bir şelaleye götürüyor. Bu sefer motosikletlere biniyoruz. Araçlar şelalenin tam kıyısına kadar gidemiyor. Motosikletle de ayrı bir neşe ile Oslob’un yamaçlarına tırmanıyoruz ve Tumolog Şelaleleri’ne varıyoruz. Burası gerçekten gizli küçük bir cennet. Tropikal bir ormanın içinde olan bu tatlı şelaleler yüksek kayalardan dökülüyor ve döküldüğü doğal havuzun içinde yüzmek mümkün. Ben maalesef yakın zamanda ayak bileğimi kırdığım için bu yüzme serüvenini bu sefer pas geçiyorum. Çünkü bu gölün zemini büyük kaygan bir kayadan oluşuyor ve dibi de görünmüyor. Bu harika doğanın içinde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile. Hava mis gibi, çevredeki tropikal ağaçlar ve bitkiler müthiş güzellikte. Şelale başlı başına zaten harikulade.
Akşamüstü ise tekrar Cebu City’ye dönme kararı alıyoruz. Dönüş yolumuzda bu sefer beş saat sürüyor. Demek ki bize kısa gibi görünen bu mesafelere kanmamak lazım çünkü yerel şartlarda o mesafeleri aşmak bizim normalimize göre 4-5 kat daha uzun sürebiliyor.
Bunun gibi Cebu City’den hareket ederek bölgedeki bir çok günübirlik geziye katılıp, çeşit çeşit adalara ‘island hopping’ yapıp, denize girip bu ülkenin doğal güzelliklerini keşfedebilirsiniz.
Cebu’da her yerde sadece Filipin değil, Çin Mutfağı, Vietnam Mutfağı, Endonezya Mutfağı gibi diğer Güney Doğu Asya Mutfaklarına ve sokak lezzetlerine rastlayabilirsiniz. Kanımca Asya mutfakların hepsi çok güzel ve bu nedenle kendi damak tadınıza uygun ürünleri seçip tadımlar yapabilirsiniz. Sokaklarda satılan Balut yemeği gibi Filipinler’e has yumurtasından henüz çıkmamış bir ördek embriyosoundan yapılmış lezzetlerine denk gelebilirsiniz. Bizim için biraz egzotik sokak yemeği bu ama zevkler tartışılmaz. Biz tatlılara bakalım. Mochi kıvamında dokusu olan ve tatlı bir pirinç keki olan Kutsina’ya denk gelebilirsiniz. Bu tatlı genelde taze rendelenmiş hindistan cevizi ile servis ediliyor.
Banana Q tatlı sevenler için gene karamelize edilmiş kahverengi şekerin içine batırılmış muz.

Yerel muzlar
Yerel muzların konsistansı bizim yediğimiz muzlara göre çok farklı, çok daha yoğun olabiliyor. Sotanghon’da yerel olarak yaygın bir erişte yemeği yani saydam erişte. Bazen bu erişteyi kızarmış sarmısaklı et suyunda hazırlıyorlar ve yanında haşlanmış yumurta ve yeşil fasulye ile servis ediyorlar.
Cebu sokaklarında Tayland veya Endonezya’ya benzer şekilde tencere yemeklerinin satıldığını görebilirsiniz. Seçilen yemeğin yanına genelde pirinç pilav lapası ilave edilir.
Bunun gibi gezdiğimiz daha nice keşfedilecek yerler, tadılacak yerel yemekler var.
Biz Cebu’dan ayrıldıktan sonra Filipinler’in farklı bölgelerine de seyahatimizi devam edip bu ülkeden ve zengin denizlerinden çok büyük keyif aldık.
Bir gün siz de Filipinler’e giderseniz Cebu bölgesini de mutlaka gezmenizi tavsiye ederim. Balina köpekbalıklarını ve Tarsierleri ve ülkenin tüm o doğal güzelliklerini doya doya yaşamanızı dilerim.