HAZIR GİYİMDE ÖLÇÜ KAÇTI FATURA SANAYİCİYE KALDI
TGSD Başkanı Toygar Narbay, sektörün tarihi bir kırılma yaşadığını belirterek, "Dünya ticaretinden aldığımız pay 35 yıl, AB'den aldığımız pay ise 30 yıl sonra ilk kez kritik eşiklerin altına düştü. Sanayici, kendi yaratmadığı bir problemin faturasını ödüyor" dedi.

Hakan ÖZBAY
Türkiye'nin ihracattaki lokomotif sektörlerinden hazır giyim, son 35 yılın en kritik eşiğini aşarak alarm verme noktasına geldi. Dünya pazarında payı hızla eriyen sektör, ekonomi politikalarının yol açtığı maliyet tsunamisi altında ezilirken, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Toygar Narbay, "Geldiğimiz noktada devlet desteği bir tercih değil, zorunluluk olmuştur" diyerek acil eylem çağrısında bulundu.
Türkiye ekonomisinin yıldızlarından olan ve uzun yıllardır ülkenin en büyük istihdam ve döviz kaynaklarından biri olarak görülen hazır giyim sektörü, bugün varoluşsal bir krizle yüzleşiyor. Pandemi sonrası küresel pazarlar yeniden canlanırken Türkiye'nin bu pazarlardaki payının tarihi bir düşüşle 35 yıl önceki seviyelerin altına gerilemesi, sektörde kırmızı alarm zillerinin çalmasına neden oldu. TGSD Başkanı Toygar Narbay ile yaptığımız özel görüşmede, rakamların ardındaki acı gerçeği, krizin oluşturduğu durumu ve sektörün geleceğini bekleyen tehlikeyi tüm detaylarıyla masaya yatırdık. Narbay, mevcut durumu "tarihi bir kırılma noktası" olarak nitelendirirken, sorunun kaynağının sanayicinin kendisi değil, uygulanan ekonomi politikaları olduğunu ifade ediyor.
35 YILLIK DİP NOKTASI
Sektördeki krizin boyutunu anlamak için rakamlara bakmak yeterli. Toygar Narbay, 2022'de hem dünya hem de Türkiye hazır giyim ihracatının zirve yaptığını hatırlatarak acı tabloyu gözler önüne seriyor. O yıl Türkiye'nin dünya ticaretinden aldığı pay %3,67 iken, bu oran adım adım eridi. Narbay'ın paylaştığı veriler endişe verici: "2023 yılında dünya hazır giyim ticareti %5,7 düşerken Türk hazır giyim ihracatı %9,4 düşüş ile 19,2 milyar dolara geriledi ve dünya hazır giyim ticaretinden aldığımız pay %3,52 oldu. 2024 yılında dünya hazır giyim ticareti %1,8 büyürken buna karşın Türk hazır giyim ihracatı %6,7’lik düşüşle 17,9 milyar dolar seviyesine indi ve payı da %3,29 oldu."
Asıl kırılma ise 2025'te yaşandı. Narbay, bu yılın ilk yarısına dair verilerin vahametini şu sözlerle vurguluyor: "2025 yılı ilk 6 ay verileri ise dünya hazır giyim ihracatının %6 büyürken Türk hazır giyim ihracatının %6,5 daraldığını ve dünya hazır giyim ticaretinden aldığımız payın %2,94 seviyesine gerilediğini gösteriyor. Türk hazır giyim ihracatı ilk kez 1990 yılında %3 seviyesini geçmiş ve bir daha bu yıla kadar hiçbir zaman bu seviyenin altına düşmemiştir. Bu nedenle bu bir tarihi kırılma noktasıdır."
"YÜKSEK FAİZ-BASKILANAN KUR POLİTİKASI"
Peki, 2022'den sonra ne oldu da Türkiye'nin en rekabetçi sektörlerinden biri bu duruma düştü? Narbay, 2021 yılından itibaren uygulanan ekonomi politikalarının bu duruma yol açtığını vurguladı. Narbay’a göre, yüksek enflasyonla mücadele adı altında benimsenen "baskılanmış döviz kuru ve TL’yi değerli kılmak için yüksek faize dayalı bir politika seti", ihracatçının rekabet gücünü tamamen yok etti.
TGSD Başkanı, sektörün maliyet yapısındaki kırılganlığı şu şekilde açıklıyor: "Hazır giyim ve tekstil özelinde baktığımızda, ürün fiyatının %40’lık kısmını ham madde ve yardımcı malzemeler oluşturuyor. Fiyatı oluşturan kalan %60’lık kısım ise TL bazlı gider kalemlerinden oluşuyor." Bu durum, döviz kuru artışının TL bazlı maliyet artışlarının (işçilik, enerji, finansman) çok gerisinde kalmasıyla sektörü adeta bir mengeneye sıkıştırdı. Narbay, maliyet artışlarını somut verilerle ortaya koyuyor: "2022-2024 yılları arasında firmaların ham madde hariç giderlerini oluşturan genel finansman maliyeti (politika faizi) %258, iş gücü maliyetleri (asgari ücret) %249, işletme ve yönetim maliyetleri (enflasyon) %138 artarken, geliri oluşturan döviz kur sepeti artışı %101 olarak gerçekleşti."
Bu denklemin sonucunda sektörün maliyetleri döviz bazında %26,5 arttı. Narbay, bu durum karşısında sanayicinin çaresizliğini şu çarpıcı sözlerle dile getiriyor: "Sanayici, yaratmadığı bir enflasyon ve bu enflasyonla mücadele için seçilen ekonomi politikasının sonucunda rekabetçiliğini, karlılığını, istihdamını kaybettiği durumdan sorumlu değildir. Kendi yaratmadığımız problemi, bu noktada kendimizin çözmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla geldiğimiz noktada devlet desteği bir tercih değil, zorunluluk olmuştur."
"KATMA DEĞERSİZ FASONCU" ELEŞTİRİLERİNE NET YANIT
Yıllardır sektöre yöneltilen "markalaşamadı, katma değersiz fason işçilik yapıyor" eleştirilerine de yanıt veren Narbay, bu söylemlerin gerçeği yansıtmadığını rakamlarla kanıtlıyor. "Katma değeri birim ihracat değeri ile ölçüyorsak; hazır giyim endüstrisi 15,2 dolar/kg birim ihracat değeri ile mücevher ve savunma sanayiinden sonra en yüksek kilogram satış değeri ile ihracat yapan üçüncü sektör konumundadır" diyen Narbay, Türkiye'nin ortalama birim ihracat değerinin 1,5 dolar/kg olduğunun altını çiziyor. Ayrıca, sektörün %80 yerli katma değer oranıyla bu değeri en yüksek oranda ülkede bırakan sanayi kollarından biri olduğunu belirtiyor. Fason üretimin ölçek yaratmak için bir gereklilik olduğunu, ancak markalaşma hedefinin de 2000'lerden beri var olduğunu; fakat yüksek enflasyonist ortamların firmaların bu alana yatırım yapacak fonu biriktirmesini engellediğini de sözlerine ekliyor.
İFLAS VE GÖÇ DALGASI KAPIDA
Kârlılıkların erimesi, sektörü çok daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bırakıyor: iflaslar ve üretimin yurt dışına kayması. TGSD'nin modellemesine göre, 2022'de %10,5 kâr eden bir firma, 2024'ü %5,1 zararla kapattı ve bu yılı da %4,6 zararla kapatması bekleniyor. Narbay, bu durumun acı sonucunu şöyle özetliyor: "Bu durum, 100 birim ciro için 25 birim sermaye kullanan bir firmanın, bu yıl sonunda öz kaynağının büyük bölümünü kaybedeceğini gösteriyor. Bu durum da kapanma, iflas ya da konkordatoların devam edeceğine ya da Mısır gibi ülkelerde organizasyon yapabilme kapasite ve becerisi olan firmaların üretimlerini o bölgeye kaydıracaklarına işaret ediyor." Sektör patronlarının Mısır ve Sırbistan gibi ülkelere yatırımlarını taşıdığına dair duyumlar, bu "B planı"nın çoktan devreye girdiğini gösteriyor.
AMKARA İLE DİYALOG VAR SONUÇ YOK
Peki, sektörün bu çığlığı Ankara'da yankı buluyor mu? Narbay, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır, Ticaret Bakanı Ömer Bolat ve diğer ekonomi yetkilileriyle görüştüklerini, sorunları ve çözüm önerilerini ilettiklerini belirtiyor. Ancak diyalog kanalları açık olsa da somut bir adım atılmadığını şu sözlerle ifade ediyor: "İletişim kanallarımız açık ancak taleplerimizin ekonomi yönetiminin kaynak tahsisindeki imkan ve önceliklerinde karşılık bulamadığını düşünüyoruz."
Ekonomik kriz, sadece bilançoları değil, aynı zamanda sektörün insani sermayesini de yok ediyor. Yaşanan işten çıkarma furyası, sektörün tecrübe hafızasının silinmesi anlamına geliyor. Bugün işini kaybeden ustabaşılar, makineciler ve modelistler, yarının tecrübe boşluğunu yaratıyor. Narbay, bu sürecin 2026'da dengelenmesini, 2027'de ise küresel pazardaki büyümeyle bir toparlanma yaşanmasını umduklarını belirtse de kaybolan nitelikli iş gücünün nasıl geri kazanılacağı sorusu havada kalıyor. Yine de bir umut taşıdığını şu sözlerle belirtiyor: "Firmaların, katma değer sağlayan tasarım, pazarlama, planlama, Ar-Ge gibi kilit çalışanlarını bu süreçte koruyacaklarını düşünüyoruz."
Tüm bu zorluklara rağmen TGSD, "UFUK 2040" vizyon belgesiyle geleceğe dair bir yol haritası çizmekten vazgeçmiyor. Narbay, hayallerini şöyle özetliyor: "Biz TGSD olarak; sektörün üretim gücünü koruduğu, dijital ve yeşil dönüşümü gerçekleştirdiği, marka ve satış kanallarına sahip olan firma sayısını artırdığı, firmaların müşterileri ile dirsek temasıyla çalıştığı bir gelecek hayal ediyoruz." Ancak bu vizyona ulaşmak için sektörün öncelikle bugünkü hayatta kalma mücadelesini kazanması gerekiyor. Türk hazır giyim sanayisi, kendi yaratmadığı bir fırtınanın ortasında, geleceğini kurtarmak için acil bir can simidi bekliyor.
HAZIR GİYİM SEKTÖRÜNÜN BEKLENTİ VE TALEPLERİ
1- Döviz kuru, enflasyonla paralel hareket etmeli ve ihracatçılara, yaptıkları net ihracatın (ithalattan arındırılmış net ihracatları kadar) yüzde 10’u kadar döviz dönüşüm desteği verilmelidir.
2- Eriyen işletme sermayeleri, referans faizin yarısı kadar değişken faiz oranıyla ve uzun vadeli kredilerle tamamlanmalı, reeskont kredilerinde faizin tahsilatı dönem sonunda yapılmalıdır.
3- Emek yoğun sektörlerdeki KOBİ’lere verilen çalışan başı 2.500 TL destek, ölçek gözetmeksizin tüm firmalara verilmelidir. Bölgesel asgari ücret için çalışma yapılmalı ya da asgari ücret için verilen 1.000 TL destek, bölgesel gelişmişliğe göre kademeli olarak artırılmalıdır.
4- Eximbank kredi destekleri 2018’de olduğu gibi toplam ihracat değerinin yüzde 16’sı seviyesine çıkartılmalı, vadeler uzatılmalı, Eximbank tarafından talep edilen banka teminat mektupları %75 oranında KGF ile tamamlanmalıdır.
5- Avrupa Yeşil Mutabakatına uyumun sağlanması için sanayicilerin yapacakları GES yatırımlarına ruhsat almalarının önündeki sorunlar çözülmelidir.
6- İşletmelerin ölçeklerini büyütmelerini sağlayacak yeni teşvik mekanizmaları oluşturulmalıdır. Hazır giyim sektöründe 250 kişi üzerinde istihdamı olan ve toplam firma sayısının %1,3’üne denk gelen firmalar, istihdamın %28’ini, üretimin ise %40’ını gerçekleştirmektedir. Katma değerli üretim için ölçek büyütülmelidir.
7- Çevrim içi kanallardan çevre ülkelere satış yapılabilmesi için mikro ihracat ve KDV iade süreçleri kolaylaştırılmalı; gümrükleme, nakliye maliyetlerini düşürecek düzenlemeler yapılmalıdır.
8- EYT ile kaybedilen tecrübe ve bilgiye sahip iş gücünün işletmelere dönüşünü sağlayacak destekler verilmeli, kayıt dışılığı önlemek için emekli çalışanlardan SGK primi alınmamalıdır.
9- Kadınların iş gücüne katılımlarının sağlanması için eşi sosyal güvenlik sistemine dahil olan ve çalışma hayatında olmayan kadınların SGK primleri 3 yıl boyunca alınmamalıdır.
10- Kadınların iş gücüne katılımlarının sağlanması için yerel yönetimlerin ve bakanlıkların her semte, mahalleye kreş yatırımlarını ihtiyaca uygun şekilde yapması sağlanmalıdır.

