OECD RAPORU AÇIKLANDI, TÜRKİYE MESAİ LİDERİ
OECD verilerine göre Türkiye, çalışanlarının %15,1'inin haftada 50 saatten fazla mesai yapmasıyla, üye ülkeler arasında en uzun çalışma saatlerine sahip ülke oldu. Zirvede Türkiye'yi Kolombiya (%14,2) ve Meksika (%13,4) takip etti.

Hakan ÖZBAY
OECD'nin "iş-yaşam dengesi" kategorisinde topladığı verilere göre, Türkiye’de neredeyse her 7 çalışandan biri, uluslararası standartlara göre "çok uzun" olarak kabul edilen sürelerde mesai yapıyor. Türkiye'nin %15,1'lik bu oranı, çalışma kültürleriyle örnek gösterilen ülkelerle kıyaslandığında endişe verici bir tablo çiziyor. Örneğin, bu oran Birleşik Krallık'ta %4,1, ABD'de %3,3, İspanya'da %2,5 iken; iş verimliliği ve mutluluk endekslerinde zirvede yer alan Danimarka'da sadece %1,6, Norveç'te ise %0,9 seviyesinde. Listenin en altında yer alan Litvanya'da ise çalışanların sadece %0,4'ü haftada 50 saatten fazla çalışıyor.
Bu rakamlar, Türkiye'nin sadece gelişmiş Batı ülkelerinden değil, aynı zamanda Japonya (%5,6) gibi geleneksel olarak uzun çalışma saatleriyle bilinen ülkelerden bile açık ara önde olduğunu gösteriyor.
UZUN SAATLERİN ARKASINDAKİ NEDENLER
Peki, Türk çalışanları neden bu kadar uzun saatler çalışıyor? Sosyal politika uzmanlarına göre bu durumun ardında hem ekonomik zorunluluklar hem de kökleşmiş kültürel kodlar yatıyor.
Ekonomik Baskı: Yüksek enflasyon ve düşük alım gücü, birçok çalışanı ek gelir elde etmek için fazla mesaiye veya ikinci bir işte çalışmaya itiyor. Temel ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla çalışmak, bir tercih değil, bir mecburiyet haline geliyor.
"Görünürde Olma" Kültürü (Presenteeism): Uzmanlar, Türkiye'deki iş kültüründe "çok çalışmanın" genellikle "uzun süre ofiste kalmakla" eşdeğer tutulduğunu belirtiyor. Verimlilik ve sonuç odaklılık yerine, masada geçirilen sürenin bir performans kriteri olarak görülmesi, çalışanlar üzerinde dolaylı bir baskı yaratıyor.
Yasal Boşluklar ve Denetimsizlik: Her ne kadar yasalarda haftalık çalışma süresi 45 saat ile sınırlandırılmış olsa da uygulamada bu kuralın sıkça delindiği ve denetimlerin yetersiz kaldığı ifade ediliyor. Özellikle kayıt dışı ekonominin yaygınlığı, çalışanları güvencesiz ve uzun saatler çalışmaya mahkum bırakıyor.
UZUN ÇALIŞMA SÜRELERİNİN BEDELİ
Uzun çalışma saatlerinin birey ve toplum üzerindeki maliyeti oldukça ağır. Sürekli olarak uzun saatler çalışmak, "tükenmişlik sendromu" olarak bilinen kronik stresi tetikliyor. Bu durum, anksiyete, depresyon gibi ruhsal sorunların yanı sıra, kalp-damar hastalıkları ve sindirim sistemi rahatsızlıkları gibi fiziksel sağlık problemlerine de zemin hazırlıyor.
Çalışanların ailelerine, sosyal çevrelerine ve kendilerine ayıracak vakit bulamaması, toplumsal bağların zayıflamasına ve yaşam kalitesinin düşmesine neden oluyor. İşin ironik tarafı ise, uzun çalışmanın her zaman daha fazla üretim anlamına gelmemesi. "Verimlilik paradoksu" olarak adlandırılan bu duruma göre, belirli bir süreden sonra çalışanın yorgunluğa bağlı olarak hata yapma oranı artıyor ve saat başına düşen verimliliği ciddi şekilde azalıyor. Danimarka ve Norveç gibi az ama verimli çalışmayı benimseyen ülkelerin ekonomik başarıları, bu tezi güçlendirir nitelikte.
ZİHNİYET DEVRİMİ ŞART
OECD verileri, Türkiye'nin iş-yaşam dengesi konusunda acil adımlar atması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Uzmanlara göre çözüm, sadece yasal düzenlemelerden değil, aynı zamanda köklü bir zihniyet değişiminden geçiyor.
Şirketlerin, çalışan performansını "ofiste geçirilen saat" ile değil, "elde edilen sonuç" ile ölçen bir kültüre geçmesi gerekiyor. Esnek çalışma saatleri, uzaktan çalışma modelleri gibi modern uygulamaların teşvik edilmesi ve en önemlisi, çalışanların dinlenme hakkına saygı gösterilmesi hem daha mutlu bireyler hem de daha verimli bir ekonomi yaratmanın anahtarı olarak görülüyor. Aksi takdirde Türkiye, "en çok çalışan" ama "en az yaşayan" ülkelerden biri olmaya devam edecek.