SON DAKİKA
Kültür - Sanat - Magazin Pazar 21 Ocak 2024 07:59

PORT BARTON RESİFLERİNDE HARİKA BİR GÜN

Yeni yıla uzun zamandır özlemini çektiğim Uzak Doğu'da, Filipinler'de girme fırsatım oldu. Ayağımın tozuyla size Asya'daki bu muhteşem adalar topluluğunda gördüğüm harika lokasyonları anlatmak isterim.

Port Barton resiflerinde harika bir gün

Deniz DİKMEN

Bu yazımda sizi Filipinler’in en büyük üçüncü adası olan meşhur Palawan Adası’nın Port Barton kasabasına götüreceğim. Filipinler’de birçok ünlü şehrin adını duymuşsunuzdur. Ancak, Port Barton’ a çok aşina olmayabilirsiniz. Çünkü Port Barton Filipinler’in o çok turistik ve kalabalık destinasyonlarından biri değil.

Burası Palawan Adası’nın kuzeybatısında doğanın tam ortasında, deniz kenarında yaklaşık yedi bin nüfusu olan minicik hatta neredeyse unutulmuş bir sahil kasabası.

Puerto Princesa ’dan geliyoruz ve yaklaşık üç saatlik bir araba yolculuğundan sonra Port Barton’a varıyoruz. Yolumuz virajlı ve yoğun ormanlık alanlardan geçiyor. Port Barton’a vardığımızda köyün girişinde kaydımızı yaptırdıktan sonra ufak bir ayak bastı parası alıyorlar. Burası lüks ve kalabalık turistik kentlerden daha çok, sessiz, huzurlu ve kırsal, daha çok genç ve maceracı gezginlerin uğrak yeri olan bir destinasyon. Gördüğüm kadarıyla geldiğimiz yolları bile daha nispeten yeni asfaltlamışlar yoksa buralara tropikal ormanların içinden, toprak yollardan geliyorsunuz.

Okyanusun kıyısındayız

Kasaba dev palmiyelerin süslediği upuzun bir kumsal şeridinde bulunuyor ve çevresindeki minik adalarla tanınıyor. Bölgenin en iyi sezonu aralık ile mayıs ayları arasında. Özellikle aralık ayı ile ocak ayın ilk haftası genelde uluslararası Noel tatili nedeniyle çok yoğun oluyor ancak akabindeki haftalarda ortam biraz daha sakin.

Otelimize yerleşiyoruz ve okyanusun kıyısında olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Ortam öylesine doğal ki önce çevremizdeki hayvanların seslerine alışmamız gerekiyor. Kuşların, horozların ve yarasaların sesleri geliyor. Bazı sesleri ise tanımlamakta zorluk çekiyoruz. Kendimizi tam bir tropikal ormanın içinde buluyor huzuru hissediyoruz.

Ormanın iç kısımlarında, bölgeye has Palawan ağaç sincabı, Palawan dağ faresi, Palawan uçan tilkisi, Palawan sakallı yaban domuzu, Palawan pangolin, mavi kuyruklu Palawan tavus kuşu, Palawan maymunları gibi endemik hayvan türleri de bulunuyor.

Ertesi sabah deniz kıyısında kahvaltımızı yaptıktan sonra otelin arka tarafından köyün merkezine gidiyoruz. Sağlı sollu yol boyunca minik marketler ve dükkanlarda turistlere ufak tefek birşeyler satmaya çalışıyorlar. Köyün merkezinde tekne turumuzu yapacağımız yerel tekne ve kaptanı bizi bekliyor.

Kaptanımız Jeremy ve ekibi tam çocuk filmlerindeki denizci karakterlerine benziyorlar. Yanık yüzlerinde yıllardır denizde ve güneşin altında bulunmuş olmanın doğal çizgileri var. Kaptan ve ekibi bizi hem yerel ahşap tekneleri ile çevredeki adalara götürecekler, hem de bize güzel bir öğle yemeği hazırlayacaklar.

Kaptan Jeremy ve yanındaki üç arkadaşı son derece güler yüzlü ve saygılılar ve belli ki bize bu tekne turunda en iyi şekilde hizmet etmeye çalışacaklar. Pırıl pırıl kumsalımızdan ahşap payandalı küçük teknemize biniyoruz ve turumuza başlıyoruz. Teknelerin payandası basit gibi görünse de çok işlevsel çünkü tekneyi dalgalara karşı hem dengede tutuyor hem de devrilmesini veya kaymasını önlüyor. 

Denizin rengi lacivert

Hava sıcaklığı otuz derece civarında, gökyüzü masmavi ve sadece bir iki küçük beyaz bulut dolaşıyor tepemizde. Burnumuza muhteşem tertemiz deniz havası geliyor. Buradaki denizin rengi lacivert ve koyu yeşil. Kokusu da bizim denizlerden biraz farklı ama çok güzel.

Filipinler 7641 adet adadan oluşan bir ülke ve tahmin edeceğiniz gibi Port Barton’ un da çevresinde sayısız irili ufaklı adalar bulunuyor. Adaların birçoğu ıssız ve hiç el değmemiş plajları ve muhteşem yemyeşil ormanlık alanları var. Deniz kıyısında Hindistan cevizi ağaçları koca yaprakları ile pırıl pırıl parlıyor ve rüzgârda hafifçe sallanıyor.

Bu bölgede denize girmek, güneşlenmek ve dalış yapmak için mükemmel lokasyonlar var. Tahmin edebileceğiniz gibi hava mis gibi.

Daha deniz yolculuğuna çıkar çıkmaz denizin üstünde beyaz hareket eden bir bulut görüyoruz. Buluta yaklaşınca bunların aslında gümüş renginde bir uçan balık sürüsü olduğunu anlıyoruz. Muhteşem bir görüntü. Tekne ile yanlarından geçince sürü denizin derinliklerine dalıp kayboluyor.

Tekne ile ilk durağımız deniz kaplumbağalarına ev sahipliği yapan kaplumbağa koruma alanı. Bu şahane havada tekneden hemen masmavi sulara atlıyoruz. Su ılık ve çok temiz. Biraz akıntı var. Bu nedenle biraz dikkat etmek lazım. Jeremy’nin ekibinden bir kişi bize eşlik ediyor ve denizin altında kaplumbağaları görür görmez bize işaret ediyor. Hep birlikte bu güzel ve uğurlu hayvanları izlemek için denize dalıp dalıp çıkıyoruz. Kaplumbağa mercan resiflerin arasından denizin dibinde neşeli bir şekilde yolunu buluyor. Denizaltını izlemeyi her zaman çok sevmişimdir. Burası rengarenk, sessiz ve kendine has olağanüstü güzellikte bir dünya. Yüzdüğümüz kıyılar Filipinler’in Güney Çin Denizi’ne veya yerlilerin söylemi ile Batı Filipinler Denizi’ne bakan tarafta.

Bin bir çeşit mercan var

Kaplumbağa ile bir süre birlikte yüzüyoruz ve ardından bir sonraki durağımız olan Egzotik Maxima Adası’na devam ediyoruz. Buradaki ada etrafı sığ bir suya sahip ve bir kum barından birbirine bağlı ve suyun rengi burada açık türkuaz ve kumsallar bembeyaz. Bu kum barından iki ada arasında suyun içinde yürüyerek geçiş yapabiliyorsunuz.

Biz burada ikinci yüzme molamızı verirken Kaptan Jeremy ve ekibi ise bize öğle yemeğimizi hazırlıyorlar. Bir süre sonra bizi teknede kurdukları harika sofraya davet ediyorlar.

Büyük bir özenle yerel balık, kırmızı yengeç, yeşil salata, sebzeli noodle, pirinç ve ananas, sarı karpuz ile mangodan oluşan meyve salatası hazırlamışlar. O naif ve utangaç gülümsemeleriyle sofrada bize yemekleri servis etmekten büyük mutluluk duyuyorlar.

Yüzmekten, güneş ve rüzgârdan yorulmuşuz ve bu nedenle teknede bu nefis yemekleri tatmak ve biraz soluklanmak bize çok iyi geliyor.

Molamızın ardından öğleden sonra Kaptan Jeremy bizi bölgedeki meşhur Fantastic Reef ve Twin Reef‘e götürüyor. Bu iki resif çeşit çeşit mercanlardan oluşuyor. Vazo tipinde, karnabahar tipinde, yelpaze tipinde bin bir çeşit mercan var. Aralarında minik mavi veya siyah beyaz çizgili zebra ismini taktığımız balıklar yüzüyor. Bir balığın rengi yarısı beyaz yarısı siyah. Mercanların arasında keşfedilecek o kadar çok şey var ki. Akıntı ve dalga olduğu için dalmak ve yüzmek pek kolay olmuyor ama tüm çalkantıya rağmen su o kadar berrak ki, denizin dibi, balıklar ve resif pırıl pırıl görünüyor. Masmavi bir deniz yıldızı resiflerin üstünden bize göz kırpıyor. Ne kadar da zarif görünüyor. Sevinçten çığlıklar atıyoruz.

Canlıları rahatsız etmek yasak

Filipinler’de doğa o kadar güzel ki. Akşamüstü deniz ve denizin renkleri bir başka güzel oluyor ve teknemizle son durağımız olan Denizyıldızı Adası’na geliyoruz.

Aslında burası bir adadan çok bir kumbarı ve denizin med cezir hareketleriyle su çekilince kumbarı büyüyor ve üstünde yürüyebiliyorsunuz. Su yükselince ise denizin ortasında küçük bir kum tepeciği oluveriyor. Bu kumbarın özelliği burada birçok deniz yıldızına ev sahipliği yapıyor olması. Orta boy ve bej üstü kahverengi noktalı deniz yıldızından burada o kadar çok var ki. Kumbarın etrafındaki su sığ olduğu için rahatlıkla deniz yıldızların yanına gidip onları inceleyebiliyoruz. Ancak deniz yıldızları başta olmak üzere denizdeki tüm canlıları rahatsız etmek veya denizden çıkarmak kesinlikle yasak. Bir tanesine sadece dokunuyorum. Deniz yıldızına dokunmak buradaki doğal dokuya dokunmak veya ulaşmak gibi bir duygu. Denizyıldızların benim için çok özel bir enerjisi var. Sanki sihirliler ve bu dünyadan değiller gibi. Hangi renkten olursa olsun hepsi çok alımlı.

Tatlı bir yorgunlukla tekne turumuzu akşamüstü bitiriyoruz ve Port Barton sahilimize geri dönüyoruz. Kaptan Jeremy ise müşterilerine harika bir hizmet vermiş olmanın büyük mutluluğu ve gururu ile bizi güler yüzü ile teknesinden uğurluyor.

Sahilde Filipinli çocuklar gövdesi denize sarkan bir palmiye ağacına bir salıncak kurmuşlar ve salıncağın üstünde mutlu bir şekilde sallanıyorlar çok da eğleniyorlar. Kasabanın bir iki köpeği de sahilde yatmış çocukları seyrediyor. Kasabada ise hayat yavaş akmaya devam ediyor. Her yer sakin ve çok huzurlu.

Müthiş güzel bir gün geçirdik. Güneş ve denizin tuzu hafif tenimizi yakıyor. Zihnimizde bugün gördüğümüz o güzellikler, uçan balıklar, mercanlar, kaplumbağalar ve deniz yıldızları ile yavaş yavaş otelimize geri dönüyoruz.

Hepsi adeta bir masal gibiydi. Ben her zaman “cennet aslında bu dünya. Cennet yeryüzünde” diyorum. Sadece gözlerimizi, kulaklarımız ve yüreğimizi açmamız ve çevremizdeki güzellikleri fark etmemiz ve bu cennet köşeleri korumamız gerekiyor. Umarım size biraz olsun bu güzel adaların ambiyansını evinize getirebilmişimdir. Önümüzdeki günlerde Filipinler’de hayran olduğum birçok başka doğal harikaları sizinle paylaşmaya devam edeceğim.

Dünyadaki tek dileğim insanlığın bir an evvel barış ve huzur dolu günlere geri dönmesidir.

1)

2)

3)

4)

ABONE OL