SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 18 Temmuz 2022 02:07

SAPPHO'NUN MİDİLLİ ADASI

Ayvalık'a vardıktan kısa bir süre sonra aracımızla feribota binip karşı yakada bulunan Mythelene'ye doğru yol çıkıyoruz. Kuzey Ege'nin o güzel rüzgarı ve güneşi yüzümüze vuruyor. Hava mis gibi. Bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Mythelene Limanı'na varıyoruz ve önümüzde farklı bir dünyanın kapıları aralanıyor

Sappho'nun Midilli Adası

Deniz DİKMEN

Bazen kültürel güzellikler görmek için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Gün geliyor burnumuzum dibindeki değerleri görmüyoruz, bilmiyoruz, araştırmıyoruz.

Bu nedenle sizi bu sefer, Türkiye’nin anakarasına sadece on kilometre uzaklıktaki Midilli Adası’na götürmek ve orada yatan hazinelerden anlatmak isterim.

Bir sonbahar günü zaman zaman yaptığımız gibi çok spontan bir şekilde Ayvalık'ın tam karşısında bulunan ve anakaramıza çok yakın olan Midilli Adası’nı keşfetmeye karar veriyoruz. Pasaportlar hazır, sabahın çok erken saatlerinde yola çıkıp yeni yapılan otoyoldan 4-5 saat içinde Ayvalık’a varıyoruz. Aracımıza triptik yaptırmışız ve feribota da biletimizi almışız yani her şey hazır.

midilli-3

Şirin kasabaya gidiyoruz

Ayvalık’a vardıktan kısa bir süre sonra aracımızla feribota binip karşı yakada bulunan Mythelene’ye doğru yol çıkıyoruz. Kuzey Ege’nin o güzel rüzgarı ve güneşi yüzümüze vuruyor. Hava mis gibi. Bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Mythelene Limanı’na varıyoruz ve önümüzde farklı bir dünyanın kapıları aralanıyor.

Otelimiz Molivos’ta ve adanın bilmediğimiz yemyeşil yollarından yaklaşık bir saatlik bir araba yolculuğu ile 60 kilometre kadar adanın kuzeyinde bulunan ve kalesi ile ünlü bu şirin kasabaya gidiyoruz.

Otelimiz o kadar güzel ki, devasa bir zeytin ve limon ağaçları bahçesinin içinde villalar ve havuzları var ve tüm villaların balkonundan karşıda 14’üncü yüzyıl Bizans döneminden kalma bütün ihtişamı ile Molivos Kalesi’ni görebiliyoruz.  

Midilli Adası namı diğer Mitelene veya Lesvos Adası Yunanistan’ın Girit ve Egriboz (Evia ) Adaları’ndan sonra üçüncü büyük adası ve çok eski bir tarihe sahip. Neolitik çağlardan beri yerleşimim bulunduğu bu ada Yunanistan’dan çok aslında yakınlığı nedeniyle Anadolu topraklarındaki medeniyetlerden etkileşim altında kalmış. Tunç Çağı’ndan bu yana dönem dönem Perslerin, Cenevizlerin, Rumların, Bizanslıların yönetiminde kalmıştır. 1462 ile 1912 senesi arası Osmanlı İmparatorluğun bir parçası olduktan sonra ise, tekrar Yunanistan’ a bağlanmıştır. Başkent Mythelene milattan önce 11’inci yüzyılda kurulmuştur ve ismini eski Hitit kültüründen aldığı tahmin ediliyor. Aynı zamanda Homeros’un İliyada’sında Midilli Adası’nın bir zamanlar Truva İmparatorluğuna da bağlı olduğuna değinilmiştir. Bu nedenle adanın her bir köşesinde bu kültürlere ait izlere denk gelebilirsiniz. Örneğin, Yunan mitolojisine ait Appollon ve Demeter tanrılarının tapınaklarına veya Dionysius tanrısına adanmış barınaklara da rastlayabilirsiniz. Diğer yandan Kybele yani Anadolu’nun ana tanrıçasına da büyük ilgi gösterildiğini de göreceksiniz. 

midilli-1

Molivos Kalesi’ni izliyoruz

Bu çok eski ve çok farklı kültür katmanlarını içinde barındıran lokasyonlar kanımca hep çok farklı bir güzelliğe ve ambiyansa sahip oluyor. O olgun kültürlerin verdiği derinlik ve bilgelik bambaşka oluyor sanki. Otelimizin balkonundan gece ay ışığında karşıda Molivos Kalesi’ni izliyoruz. Ay ışığının parlaklığı bu topraklardaki otların çiçeklerin ve ağaçların kokusu ile birleşip muhteşem bir ortam oluşturuyor.

Ertesi gün kaleyi ve Molivos’un kendisini keşfetmeye gidiyoruz. Molivos’un kalesi, eski sokakları ve özellikle limanı çok güzel. Burası dünyadan uzak, hatta herhangi bir zaman diliminden de tamamen uzak kendi yavaş hayatını yaşıyor. Akşamüstü güneşi iplerde kurutulmaya bırakılmış ahtapotların arasından bize göz kırpıyor. Rengârenk küçük sandallar limanın demirlerine bağlı hafifçe sallanıyorlar. Dükkanlar çok şirin, kapıları ardına kadar açık ve kapı önlerinde ahşap sandalyeleri ve güzel yerel ürünleri ile müşterilerini bekliyorlar.

Kediler ve köpekler kendilerine birer gölge yer bulmuş ufak bir şekerleme yapıyor.

Restoranlar özellikle akşam gelecek turistler için yavaş yavaş masalarını, mezelerini ve ikramlarını hazırlıyorlar. Günlük rutin hayatları o kadar sessizce ve güzel ki. Sanki asırlardır hayat burada hep böyle devam etmiş ve dışarda koşuşturan, kavga içinde olan dünya ile hiç bir zaman bağlantıları olmamış gibi. İnsana bu dingin ve doğal atmosfer ne de iyi geliyor anlatamam. Yerliler bize de gülümseyerek tatilimizi en güzel şekilde yaşamamız için ellerinden geleni yapıyorlar. Akşam vakti geldiğinde ise hafif Yunan müzikleri ortalığı şenlendirmeye başlıyor ve turistler bir bir keyifle balık, ahtapot, midye, meze, dolma, Yunan salatası, Yunan peynirleri ve Yunan tatlılarını tatmaya limana geliyorlar.

midilli-2

Çevreyi keşfediyoruz

Her gün yollara dökülerek çevreyi keşfediyoruz. Plajlar, dağ yamaçlarında olan minik köyler, o ahşap sandalyeleri ve yaşlı köylüleriyle ve harika kahveleriyle olan köy kahveleri, deniz kıyısında gizli kalmış eski hamamlar, muhteşem jeolojik yapıda taşlar, tepelerde denize harika manzarası olan küçücük yerel restoranlar ve küçük bakkallar. Hangi birini sayayım?

Her yerde ağaçların ve denizin dalgaların güzelliği ve kokusu... İçlerinde en çok sevdiklerimden birisi Skala Kallonis köyü oldu. Gittiğimiz gün tesadüfen hava kapadı, dağlardan aşağıya doğru indiğimizde bu şirin mi şirin köye varmıştık. Küçücük limanı ve renkli kayıkları, o an dalgalı olan denizi ve kapkara bulutları ile sanki bir tablonun içinde oturuyorduk. Yerliler bu havadan hiç rahatsızlık duymuyordu ve gayet keyifli bir şekilde limanda oturmaya devam ediyorlardı.

Bizlerde acıktığımızdan burada gözümüze hoş gelen bir restorana oturmuştuk. Restoran sahibi bizim İstanbul’dan geldiğimizi öğrenince menüyü kendisinin seçmesini önermişti ve o gün orada yediğimiz mezelerin muazzamlığını ve çeşidini anlatamam. Aklıma geldikçe hala ağzım sulanır. Böyle bir lezzet, böyle bir misafirperverlik, böyle profesyonelce ve zarif bir ağırlama gerçekten gönlümüzü çok okşamış ve günümüzü özel kılmıştı.

Adaya geldiğinizde buraya has olan Chachles , Kydonato , Revihato, Ladotry Mytilinis, Selinato, Sfougato, Skafoudes, Sougania, Platseda, Finikia, Amygdalota ve Retseli gibi lezzetlerini mutlaka tatmalısınız . Ayrıca ada sardalyaları ile nam salmış. Bu nedenle mutlaka meşhur sardalyaları da tatmak lazım.

Sappho adındaki şair

Midilli Adası bunun yanı sıra, asırlarca şairleri ile çok ün salmış. İçlerinde en bilinen ve etkileyici olan ise milattan önce 6’ıncı yüzyılda burada yaşamış olan “Sappho” adındaki kadın şair olmuş. Sappho kendi döneminde özellikle aşk şiirleri, kadın kadına olan aşk mısraları ve kullandığı dil ile ilgili o kadar sevilmiş ve etki yaratmış ki, Plato kendisini Zeus’un dokuz kızı olan ilham ve sanat perisi ‘Muse’ lere atıfta bulunarak Sappho’yu 10 uncu ‘Muse’ olarak tanımlamış.

Sappho’nun 10 bin civarında mısra bulunduğuna ve Antik çağda ve Helenistik dönemde İskenderiye ekolünün çok saygın şairlerinden biri olduğu söylenir. Çok uzun süre bu şairin yapıtları toplumları ve çağları derinden etkilemiş fakat zaman içinde unutturulmaya ve yok edilmeye çalışılmış. Sappho’nun bu şiirlerine ve doğum yeri olan Lesvos’a dayanarak, kadın kadına yakınlık duyulan eşcinsel ilişkiler 1800 yıllardan sonra dünya çapında “lezbiyen” ilişkiler olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Kendisi de kişi olarak lezbiyenliğin sembolü haline gelmiştir.

Olur da bir gün bu güzel adaya, Midilli’ye giderseniz adada kaybolmanızı ve adadaki kültürel güzellikleri keşfetmenizi öneririm. Eski manastırları, kiliseleri, kaleleri, eski sokakları, Roma döneminden kalma su kemerlerini, köprüleri, camileri, müzeleri, tapınakları ve yeraltı şehirlerini araştırmanızı ve bulmanızı isterim.

Her döneme ait kalıntılara, izlere rastlayabilirsiniz. Hatta milyonlarca yıl önce yaşamış olan ağaçların taşlamış hallerine, gizli köşelerde kalmış doğal güzelliklere, eşsiz manzaralara rastlayacaksınız.

Adada yerleşim olduğundan bu yana zeytin ağaçlarıyla, üzüm salkımlarıyla, limon ağaçlarıyla bezenmiş ve balıkçılık ile hayatını kazanmaya çalışan yerel halk sizi güzel tavırlarıyla çok mutlu edecektir.

Ben ise kısa bir sürede Kuzey Ege’nin bu müstesna adasına tekrar gitmeyi ve Ege’nin o muhteşem enerjisini içime çekmeyi ve tarihin derinliklerinde kaybolmayı düşlüyorum.

 


ABONE OL