Ekonomideki açmazlar için ne yapılmalı?
Gerek gelişmiş ülkelerde gerekse gelişmekte olan ülkelerde son dönemde ciddi sorunlar yaşanıyor.
Neoliberal politikaların getirdiği açmazlar önce pandemi ile bozulan arz- talep bozulması ardından da Rusya – Ukrayna savaşı sonrası ciddi sorunlarla karşılaştı. 2008’den sonra genişlemeci para politikası sonrasında m yeni bir sorun da enflasyonda yaşandı. Burada vurgulanması gereken en önemli husus gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyon sebeplerinin iyi analiz dilmesi yatıyor.
Özellikle Türkiye gibi kırılgan ekonomilerde bu ve buna benzer majör sorunlar her geçen gün derinleşirken yeni bir kriz daha konuşuluyor. O da hiç kuşkusuz kurlarda yaşanan artışlar. Düzenleyici ve denetleyici kurumların attığı adımlar ve aldığı kararlar bu artışı önleyemiyor.
Öce dolar kurunu etkileyebilecek dış etkenlerden söz edelim. Dolar, geçen yılın Eylül ayında bütün paralara karşı değerinin doruk noktasına çıkmıştı. ABD’nin en önemli dış ticaret ortağı konumundaki 6 ülkenin para birimlerine (Euro, Yen, Pound, Kanada Doları, İsviçre Frangı, İsveç Kron’u) karşı oluşturulan Dolar Endeksi (DXY) 114’e kadar yükselmişti. Sonra gerileme başladı. Bugünlerde ABD’nin önündeki en ciddi iki konu; bankacılık sektörünün sorunları ve kamu borçlanma limitinin sonuna gelinmiş olması. Eğer bu iki sorun çözülemezse dolardaki hareketlilik devam eder. Tabii böyle gelişmelerin olma olasılığı doğduğunda diğer rezerv paralarla birlikte altın da değer kazanır.
Gelelim dolar kurunu etkileyebilecek olan iç etkenlere. Faizi düşük tutma takıntısının sonucu olarak cari açık yükseldi. Merkez Bankası’nın swap hariç net rezervleri eksilerde. Hangisini kabul edersek edelim yatırımcı açısından çok kötü bir görünüm söz konusu. Merkez Bankası, döviz üzerinde, dalgalı kur rejiminde olmaması gereken bir baskı uyguluyor, bankaların döviz satışını kısıtlıyor, çünkü döviz sıkıntısı var. Bütçe açığı tarihi rekor kırıyor. İlk çeyrekte büyümenin yüzde 1 – 1,5 arasında bir yerde olması bekleniyor. Bütün bunlar söz konusuyken seçimi kazanmaları halinde iki tarafın da verdiği vaatlerin getireceği yükler, zaten son derecede sıkıntılı olan ekonomik tabloyu daha da sıkıntılı bir hale sokuyor.
Bugün itibarıyla dolar kuru kâğıt üzerinde 19,80 civarlarında, gerçek piyasada 22,40 lira. İhracatçı bu kurdan mutlu değil, onlara sorarsanız dolar kuru 23 – 25 lira arasında bir yerde olmalı. İlk bakışta haklı görünüyorlar ama aslında kurun buralara gelme nedeni faizin düşük kalabilmesi için kura yapılan baskıdan kaynaklanıyor. Merkez Bankası, bankaların döviz satışını sürekli kısıtlıyor. Dolar ihtiyacı olanlar, ihtiyacını bankalardan alamayınca serbest piyasadan almaya yöneliyor. İlk bakışta karaborsa gibi görünen bu farklı piyasa aslında gerçek piyasa kurunun oluştuğu yer. Piyasaya müdahale edildiğinde bu tür görünümlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Hemen şunu da belirtmekte fayda var: Burada konuştuğumuz, anlattığımız kur, serbest piyasada oluşan kurdur. Bankaların açıkladığı kur gerçeği yansıtmıyor.
Türkiye için önemli bir başka sorun da bütçe açıkları. Merkezi yönetim bütçe tasarısını Cumhurbaşkanı hazırlar. 2023 bütçe ödenek toplamı 4 trilyon 469 milyar 570 milyon liradır. Ocak-Nisan; dört aylık bütçe gideri 1 trilyon 445 milyar 197 milyon lira oldu. Yani toplam ödeneklerin yüzde 32,3’ü kullanıldı. 2023 öngörülen bütçe açığı 659 milyar 421 milyon liradır. 4 aylık bütçe açığı 2023 için öngörülen toplam bütçe açığının yüzde 58’i kadar yani 382 milyar 496 milyon lira oldu. Deprem harcamaları, EYT ödemeleri eklenince, 2023’te kim gelirse gelsin, ek bütçe talebi olacaktır.
Türkiye’de bütçe konusunda ezberler var… Bunların başında bütçe açıkları ve borçlanma geliyor. Gerçekte ise bütçe açıkları ve borçlanmanın istikrar üstündeki bozucu etkisi şartlara göre değişir.
Her şeyden önce, bütçe kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması, cari harcamalar ile yatırım harcamaları arasında denge kurulması, açıktan daha önemlidir. Bozulan makroekonomik sorunlar elbette yurt içindeki bireyleri de etkiliyor. Bu bozulmalar TÜİK’in yayımladığı verilere de yansıyor. Şöyle ki; TÜİK, 2021 yılını referans alan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarını yayınladı. Ölçüme esas alınan 2021 yılı, Merkez Bankası’nın faizi düşürmeye başlaması sonucu enflasyonun hızla artarak yılsonunda yüzde 36,08’e ulaştığı yıldır 2020 yılsonunda yüzde 14,60 idi. Enflasyondaki bu hızlı yükseliş toplumda gelir dağılımını bozarak düşük gelirlilerin gelirden aldığı payın daha da düşmesine yüksek gelirlilerin ise payının yükselmesine yol açtı.