SON DAKİKA

Elçimizin F16 ve F-35 ile ilgili tespitleri

New York Üniversitesinde Türk öğrencilerin başkanlığını yaptığım dönemde tanıştığım, daha doğrusu eğitim aldığı dönemde abimin tanışıp beni de yönlendirdiği elçimiz, sohbet sırasında, konu abimin ve benim defalarca ele aldığımız uçak konusuna geldiğinde, tespitlerimize ana hatlarıyla katıldığını ifade ederek çok önemli bir hususu bu konuda kalem oynatan diğer ilgililer gibi gözden kaçırdığımızı söyledi. Elçimizin dediklerini akıcı olması için yazı üslubunda aktaracağım.

1980’lerden 2015’e kadar üretim yapan F-16 fabrikamız, ordumuzun ihtiyaçlarını karşılamanın yanında ihracat yaptı. Defalarca en hatasız, en mükemmel uçakları ürettiği için ödül alan tesisin üretim maliyetleri son derece düşüktü. Üretilen uçaklarda yerlilik oranı %80 civarındaydı. Bu tesiste üretilen uçaklar sayesinde Ortadoğu’nun en güçlü filosuna sahiptik.

F-16 fabrikasının performansı sayesinde F-35 projesine dahil edildik. İngilizler bu yüzden Eurofighter projesine ortak olmamızı teklif ettiler. Üretime F-16’nın ilk modeliyle başlayan fabrika, Amerika’yla eş zamanlı olarak son model uçakların üretimini yaptı. Ta ki 2015 senesine kadar. 

Türkiye’nin, 2005 ve 2010 yıllarında yapılan Eurofighter’in İngiltere, Almanya ve Fransa’yla birlikte dört ortağından biri olma teklifini reddetmesi makuldü. Zira F-35 projesine ortaktık. Fabrikamız F-16’nın en son modeli olan Block 50’leri üretiyordu. Şüphelenmemizi gerektiren bir durum yoktu. 

Amerikalılar, 2015 senesinde, bütün şartları yerine getirmemize rağmen, F-16’nın yeni modelinin lisansını vermediler. Aslında bu rutin bir işlemdi. 30 yıldır F-16 üreten bir tesisin F-16’nın yeni modelini üretemeyeceği düşünülemezdi.  F-16 üretiminin durmasını Hendek savaşları, 15 Temmuz ve PYD-YPG’nin ABD’nin taşeronu olması izledi. F-16 üretiminin lisans verilmeyerek durdurulması bu olaylardan ayrı değerlendirilemez. 

Gaye Türkiye’yi zayıflatmak ve Amerika’nın PYD-YPG’yi kullanarak yapacağı faaliyetleri engellemesine mani olmaktı. Amerika PYD-SDG’yi Akdeniz’e ulaştırmayı planlıyordu ki bu aynı zamanda Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin de Akdeniz’e ulaşması demekti. O tarihte Türkiye ile bölgesel yönetimin ilişkileri bugünkü kadar iyi değildi. Bölgesel Yönetim bağımsızlık ilan etmeye hazırlanıyordu. 

Hedef; Hendek savaşları ve 15 Temmuz nedeniyle kara ordusu, F-16 lisansı uzatılmayarak hava kuvvetleri zayıflayan Türkiye’nin PYD-SDG’ye müdahale edememesiydi. Eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı Türkiye zaten Amerika’nın emrinden çıkamayacaktı. Ama Amerika umduğunu bulamadı. Zira Türkiye, 15 Temmuz’dan sadece üç ay sonra, ilk sınır ötesi askeri operasyonunu yaptı. İlk operasyonun DEAŞ’ a yapılması, ABD’nin bu operasyona karşı çıkmasını önledi. Türkiye’nin bu operasyonu sonrakilere emsal göstermesini sağladı. Bir terör örgütü için meşru olan diğer örgütler içinde meşrudur.

Her sınır ötesi operasyon ve YPG-PYD’ ye gönderilen her tır, Türkiye ile Amerika’nın arasını biraz daha açtı. Nihayetinde görünüşte S-400 aldığımız için F-35 projesinden çıkarıldık. Oysa F-35 projesinden çıkarılmamız lisans uzatmama kararının devamıydı. S-400’ler sadece bahane. Aksi halde durup dururken neden 30 yılda yüzlerce uçak üretmiş bir tesisin lisansını uzatmasınlar? O tarihte S-400 almamıştık. Eğer gerçek neden S-400 olsaydı 2015 yılında lisansımızı uzatmaları gerekirdi. 

S-400 satın aldığımızda hem F-35 projesinden çıkarılırdık hem de lisansımız iptal edilirdi. Eğer S-400 almamış olsaydık bir başka nedenle F-35 projesinden çıkarılacaktık. Bizi projeden çıkardıklarında ilk parti uçaklarımız sevk edilmeye hazırdı. Hava kuvvetlerimiz zayıflasın diye lisansımızı uzatmayan ABD bize hiç F-35 verir mi?

Elçimize göre, çok pahalı olmasına rağmen Eurofighter almamız doğru karar. Zira bu ABD’ye alternatifimiz olduğunu gösterdi. Ona göre ABD en kısa sürede hem uçak ve motor satışını onaylayacak hem de F-35 projesine geri dönüşümüzü sağlayacak. Bunu yapmadıklarında bir sonraki adımda İngilizlerin Türkiye’ye ortaklık teklif edeceğinin farkındalar.

AB ülkelerinin savunma bütçelerini %5’e çıkarmaları ve İsrail’in Katar’a saldırması Türk savunma sanayisinin önünü açacak. AB ülkeleri fiyatları uygun ve kaliteli olan Türk ürünlerini tercih edecekler. Portekiz’in gemi, İspanya’nın Hürjet ve İtalya’nın İHA alımları daha başlangıç. Birlik bütçesinden üye ülkelere silah alımları için tahsis edilen 160 milyar Euro bütçeli Safe programına katılımımızın veto edilmesini çok önemsemeyin. Çünkü Almanya ne yapıp edip Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a vetolarını geri çektirecektir.

İsrail’in Katar’a saldırması bir dönüm noktası. Körfez devletleri Amerikan korumasının sözde kaldığını gördüler. Bundan sonra Amerika’nın vereceği hiçbir söz ve teminat ikna edici olmaz. İsrail, hava sahasının tamamı Patriyotlar tarafından korunan Katar’a saldırdı ve patriyotlar ya İsrail füzelerini engelleyemedi ya da bilinçli olarak devreye alınmadı ki ikisi de aynı noktaya varır. Patriyotlar İran füzelerini de durduramamıştı. Bundan sonra Körfez ülkeleri silah ve mühimmat alımlarının bir kısmını Türkiye’ye kaydırırlar. Nitekim Katar’dan bir heyet çelik kubbeyi incelemek için Türkiye’ye geldi.