İşsizlik ve istihdamda üç kritik sektör
OECD'nin açıkladığı güncel verilere göre üniversite mezunlarının dörtte biri ve gençlerin üçte biri işsiz. Hem lise hem yüksek okul hem de üniversite mezunlarında işsizlik oranı en yüksek ülkelerin başında geliyoruz.
TÜİK verilerine göre, dar tanımlı işsizlikte nispi iyileşme olsa da (Şubat 20025 %8,2- Temmuz 2025 %8) atıl işgücünü de kapsayan ve asıl dikkate alınması gereken geniş tanımlı işsizlikte durum giderek kötüleşiyor. (2025 yılı 1. Çeyrek %28,5- 2. Çeyrek %29,6- Temmuz %32)
Enflasyon istikrarlı olarak düşüyor. Ekonomik göstergeler düzeliyor. Yani uygulanan ekonomik program gecikmeli de olsa hedefine ulaşacak. Bununla beraber işsizlik sorunu çözülmediği sürece halkın durumunda istenen iyileşme olmaz. Bu nedenle ekonomik program istihdamı arttıracak politikalar ve teşvik paketleri eklenerek güncellenmeli.
Çok güçlü olduğumuz fakat yerinde saydığımız (inşaat), zayıfladığımız (tekstil) ve yavaş ama yüksek reklam harcamaları nedeniyle maliyetli büyüdüğümüz (turizm) üç sektör emek yani istihdam yoğun. Bu sektörlerde istihdam diğer sektörlere göre çok daha az yatırımla artıyor. İşsizlerimizin önemli kısmı bu sektörlerde deneyimli. Yani bu sektörleri desteklediğimizde hem işsizlik sorununu çözmemiz hem de iddialı olduğumuz alanlarda daha da güçlenmemiz mümkün. İlaveten kalifiye işgücü istihdam edileceğinden halka daha yüksek tutarlar yansıyacak. Üç sektörde de uzun vadeli iddialı hedefleri olan programlar hazırlamalıyız. Turizm 2050, Teksti 2050 gibi.
Yurtdışı müteahhitlikte hala covitten önceki hacimlere ulaşamadık. Zira Rusya ve Ukrayna’da savaş var. Arap devletleriyle ilişkilerimizin bozuk olduğu dönemde Körfezde atak yapan Çin’i alt etmek kolay değil. Bu sektörde yapılan işler ihracat gibidir. Zira ülke içindeki para elden ele geçmiyor. Ülkeye dışarıdan para giriyor.
Yurtdışı müteahhitlik şirketlerine inşaatta kullandıkları malzemelerin belli bir yüzdesini Türkiye’den tedarik etmeleri ve çalışanlarının belli bir yüzdesinin Türk olması koşuluyla vergi ve sigorta pirimi muafiyeti getirmeliyiz. Böylece şirketlerimiz Çinliler karşısında rekabet gücü kazanır. İlaveten Çin’in çok güçlü olduğu bizimse neredeyse hiç olmadığımız Latin Amerika ve Afrika’da ekstra teşvikler uygulamalıyız ki bu büyük ve hızlı büyüyen pazarlardan pay alabilelim.
İnşaat sektörü bütün sektörleri tetiklediğinden çok mühimdir. Şeffaf ve olabildiğince çok firmanın katılımına açık Yap-İşlet-Devret yöntemiyle yapılan ihalelerle sektör dolayısıyla ülke ekonomisi hareketlendirile bilinir. Küresel ısınma nedeniyle giderek artan su kıtlığı sorununu çözmek için Konya Ovasını sulamayı hedefleyen GAP tarzı entegre bir projeyi hayata geçirmeliyiz. GAP’ın su dağıtım kanallarını tamamlamalıyız. Bu projeler inşa aşamasında inşaat sektöründe, tamamlandıklarında tarım, gıda ve sanayi sektörlerinde istihdamı arttırır.
Turizm de casino, eğlence parkları, golf, alışveriş ve sağlık alanlarında hamle yapmadan ve sınır ticaretine ağırlık vermeden hızlı büyüyemeyiz ve yüksek istihdam oranları yakalayamayız. Sadece yabancı turistlerin pasaportla girebildiği, beş yıldızlı otellerde, tatil köylerinde ve havalimanlarında yüksek harçlar ödenerek açılabilen casinolara izin verildiğinde, turizm gelirlerimiz beş yılda iki katına çıkabilir, bir milyona yakın gencimiz istihdam edilebilir ve inşaat sektörümüz hareketlenir.
Yüksek tutarların harcandığı ama Türkiye’nin pazar payının olmadığı ya da çok küçük olduğu golf, eğlence parkları, alışveriş, sağlık, kongre, termal ve günübirlik turizm, desteklememiz gereken diğer turizm türleri. Yıllık ziyaretçimiz kadar misafir ağırlayan ve yarım milyon çalışanı olan eğlence parkı zincirleri var. Ülkemizin ikilimi ve doğası bu zincirlerin yatırım yapması için Avrupa’dan da Arap ülkelerinden de daha uygun.
Tekstil sektörü eriyor. Fabrika ve atölyeler Mısır, Bangladeş, Vietnam ve Kamboçya gibi işçiliğin çok ucuz olduğu ülkelere taşınıyor. Bugüne kadar alınan tedbirler bu süreci durduramadı. Gelecekte de tekstilde başat oyunculardan biri olmak istiyorsak bölgesel asgari ücrete geçmeli ve teşvik sistemimizi değiştirmeliyiz. Teşvikler ilçe bazında verilmeli. Geri kalmış ilçelere yapılan yatırımlardan vergi, sigorta pirimi ve işveren payı alınmamalı. Böylece bu ilçelerde çalışanların eline geçen para azalmadan, işverenin üstlendiği yükler azaltılmalı. Sadece bu düzenlemeler yapıldığında dahi sektörün yurtdışına yönelimi durur. Fabrika ve atölyeler yurtdışına değil geri kalmış ilçelere taşınır. Ters göç başlar. Kalkınma ve refah daha dengeli dağılır.
Tekstil sektöründe yurtdışında markalaşma da teşvik edilmeli. Çok güçlü olduğumuz bu sektörde hala güçlü markalarımız yok. Böyle olunca karın büyük kısmı güçlü markaları olan İtalya, Fransa, ABD ve İngiltere gibi ülkelerde kalıyor. Bize taşeronluk ve düşük marjlarla yetinmek düşüyor.
Türk malı satan mağazalara verilen destekler sayesinde yurtdışında beş binden fazla mağazamız var. Zayıf olduğumuz ülkelere ve ihracatımızın düşük olduğu deri, ayakkabı, spor, mobilya ve ev tekstili gibi alt sektörlere öncelik vererek bu sayıyı katlamalıyız.