SON DAKİKA

Rusya gazı keserse Avrupa ne kadar egemen?

Mehmet Babar 01 Aðu 2025

Avrupa'nın enerji dengesi, 2022'de Ukrayna savaşının patlak vermesiyle ciddi bir sarsıntı yaşadı. Savaş öncesinde Rusya, Avrupa'ya doğalgazın yaklaşık %40'ını sağlıyordu.

Ancak çatışmaların başlamasıyla birlikte enerji, artık yalnızca ekonomik bir meta değil; aynı zamanda devletler arası ilişkilerde stratejik bir baskı aracı hâline geldi. Rusya'nın vanaya uzanan eli, Avrupa'nın ekonomik güvenliğini doğrudan etkilemeye başladı. Bu yeni denklemde mesele yalnızca yakıt temini değil; aynı zamanda ekonomik istikrarın korunması, toplumsal düzenin sürdürülebilirliği ve siyasal bütünlüğün ayakta tutulması meselesine dönüştü.

Krizden en çok etkilenen ülkelerden biri Almanya oldu. Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021 tarihli raporuna göre, Almanya doğalgazının %55’ini Rusya’dan alıyordu. Ancak savaş sonrası bu oran hızla düştü. Berlin, Katar, ABD ve Norveç’ten LNG ithalatına yöneldi. Bu geçiş Almanya’ya ekonomik olarak pahalıya mal oldu. Artan enerji fiyatları özellikle kimya ve otomotiv sektörlerini etkiledi; bazı firmalar üretimlerini Asya’ya kaydırdı. Nükleer santrallerin kapatılması ve kömür santrallerinin yeniden devreye alınması, Almanya’nın yeşil dönüşüm hedefleriyle çelişti. Resmî verilere göre enerji yoksulluğu %3 seviyesinde görünse de, dar gelirli kesimler bu geçiş sürecinden orantısız biçimde etkilendi.

Enerji yoksulluğu, bir hanenin gelirinin önemli bir kısmının ısınma, aydınlatma ve temel enerji ihtiyacına harcanması ya da yeterli enerjiye erişimin sağlanamaması durumunu tanımlar.

Fransa, elektrik üretiminin %70’ini nükleer santrallerden sağlıyor. Rus gazına bağımlılığı %17 ile sınırlı olsa da yaşlanan reaktörlerin bakım sorunları ve Nijer darbesi sonrası uranyum tedarikindeki belirsizlikler bu avantajı sınırlandırdı. World Nuclear Association’a göre, Fransa’nın uranyum ithalatının %25’i Nijer’den karşılanıyor. Avrupa Birliği'nin ortak enerji stratejisine rağmen bazı ülkelerin ulusal çıkarlarını öncelemesi, enerji politikasında eşgüdümü zorlaştırıyor.

İtalya, doğalgazının %40’ını Rusya’dan sağlıyordu. Bu da Roma’yı en kırılgan ülkelerden biri hâline getirdi. Ancak ülke, Libya ve Cezayir ile yeni anlaşmalar yaparak, TAP hattı üzerinden Azerbaycan gazına yöneldi; Sicilya’daki güneş santrali yatırımlarıyla enerji sepetini çeşitlendirmeye çalıştı. ENI şirketi, Mozambik ve Kongo’daki LNG projelerine yatırım yaptı. ENEA verilerine göre ülkede enerji yoksulluğu %12’ye ulaştı. Bu oran Almanya’da %3, Fransa’da %5, Avrupa ortalamasında ise %6 civarında seyrediyor.

Türkiye ise Avrupa için yalnızca bir geçiş güzergâhı değil, aynı zamanda stratejik bir enerji koridoru hâline geldi. Azerbaycan gazını Avrupa’ya taşıyan TANAP hattı, Türkiye üzerinden TAP’a bağlanıyor. Bu süreçte BOTAŞ, sadece iletim değil; rezerv yönetimi, depolama ve fiyatlama gibi stratejik roller üstleniyor. EPİAŞ üzerinden yürütülen gaz ticaretiyle Türkiye, bölgesel enerji fiyatlamasında da söz sahibi olmaya çalışıyor. Tuz Gölü ve Silivri’deki yer altı depolama tesislerinin yanı sıra Mersin Taşucu, İzmir Aliağa ve Marmara Ereğlisi’ndeki LNG terminalleri, Avrupa’ya sıvılaştırılmış gaz aktarımında önemli rol oynuyor. Zengezur Koridoru ve Iğdır–Nahçıvan enerji hattı gibi projeler yalnızca enerji açısından değil, bölgesel entegrasyon ve jeopolitik istikrar bakımından da stratejik önem taşıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2023 Ulusal Enerji Planı’na göre Türkiye, Avrupa’nın Rusya dışındaki kaynaklara yönelmesinde önemli bir alternatif olarak öne çıkıyor.

İngiltere ise enerji krizine diğer ülkelere kıyasla daha hazırlıklıydı. Norveç gazı, LNG ithalatı ve Kuzey Denizi rezervlerine dayalı düşük bağımlılık politikası sayesinde süreci daha kontrollü yönetti. Offshore rüzgâr enerjisinde 14 GW’ı aşan kapasitesiyle Avrupa’da lider konumda yer aldı. Ancak Brexit sonrası AB enerji piyasasından kopması, ortak enerji politikalarına uyum kapasitesini sınırladı.

İskandinav ülkeleri ise krizi uzun vadeli planlama sayesinde başarıyla yönetti. Norveç, Avrupa’nın en büyük ikinci doğalgaz ihracatçısı olurken; İsveç ve Danimarka, elektrik üretiminde nükleer, hidroelektrik ve rüzgâr enerjisini etkin biçimde kullanarak enerji arzında istikrar sağladı.

Avrupa çapındaki enerji dönüşümünün koordinasyonu, 2022’de yayımlanan REPowerEU Planı ile yürütülüyor. Planın temel amacı, 2030 yılına kadar Rus fosil yakıtlarına olan bağımlılığı azaltmak. 2022–2027 döneminde yaklaşık 210 milyar avroluk yatırım öngörülüyor. Bunun 86 milyar avrosu yenilenebilir enerjiye, 27 milyar avrosu hidrojen altyapısına ve 10 milyar avrosu sınır ötesi boru hatlarına ayrılmış durumda. Bu kaynakların büyük kısmı, Avrupa'nın ekonomik toparlanması amacıyla oluşturulan NextGenerationEU (RRF) fonundan sağlanıyor; geri kalanı ise üye ülkelerin bütçeleri ve özel sektör katkılarıyla destekleniyor. Avrupa Komisyonu ayrıca üye devletlerin ortak hareket etmesini teşvik etmek amacıyla doğalgaz alım konsorsiyumu kurulmasını önerdi. Bu platform ile ülkelerin toplu alım yaparak fiyatları düşürmesi ve arz güvenliğini artırması hedefleniyor. Avrupa Komisyonu’na göre, 2025 yılına kadar yaklaşık 300 milyar avro mobilize edilmiş durumda. 2024 itibarıyla AB’de elektrik üretiminin %46,9’u yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor. 2030 için belirlenen bağlayıcı hedef %42,5 olsa da, %45 oranına ulaşılması için üye ülkelerin ilave çabalar göstermesi gerektiği belirtiliyor.

Son olarak, Rus fosil yakıtlarından çıkış süreci için net bir takvim de belirlendi. 2025 yılı sonunda yeni doğalgaz sözleşmelerinin sona erdirilmesi, 2027 yılı itibarıyla ise Rusya’dan tüm fosil yakıt ithalatının durdurulması planlanıyor. Bu hedef, yalnızca enerji güvenliği açısından değil; aynı zamanda Avrupa’nın karbon nötr geleceğe ulaşma yolunda attığı tarihî adımlardan biri olarak değerlendiriliyor.