Dolar $
32.42
%-0.32 -0.1
Euro €
34.96
%-0.34 -0.12
Sterlin £
40.51
%-0.75 -0.3
Çeyrek Altın
4092.28
%0.61 24.65
SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 17 Ocak 2022 02:20

ATLI KIZAKLARLA ROMANYA'NIN KARLI ORMANLARINDA SEYİR

Seneler içinde Romanya'ya hem iş hem de tatil dolayısı bir kaç kez seyahat ettim ve Türkiye'ye yakınlığı nedeniyle sanki her zaman gidebilirsiniz diye düşünüyorum. Size bugün bu ülkeyi tarihi, kültürü ve insanları açısından biraz tanıtmak istiyorum.

Atlı kızaklarla Romanya'nın karlı ormanlarında seyir

İstanbul’dan Bükreş’e havadan mesafemiz yaklaşık 460 km ve ulaşım çok kolay. Uçak yolculuğunuz yaklaşık bir saatten biraz fazla sürer yani bir iç hatlar uçuşumuz kadar ve bir anda kendinizi Avrupa’nın doğusunda bulunan Tuna nehrin kenarındaki adını efsanevi bir Romen çobanından almış olan Romanya’nın başkentinde Bükreş’te bulursunuz.

Romanya’ya ilk geldiğim zamanlar köylerdeki büyük fakirlik beni hep çok etkilemişti. Yollar, evler, insanlar çok yoksul ve yorgundu. Her yerde sessizlik hakimdi. Köylerde çok az insan vardı. Geceleri köyler özellikle karanlık, ışıksız olurdu.

romanya-5

Romanya bana gri geliyordu

Bu yönüyle Romanya bana çok gri geliyordu ve Romen insanları başka ülkelerin insanlarından çok farklı buluyordum. Başları hep eğik, belleri hep bükük yere bakıyorlardı. Dik yürüyüp de yüzünüze bakan, tebessüm eden insana denk gelmek özellikle köylerde pek mümkün değildi. Yüzleri hiç bir zaman gülmüyordu.

İnsanlar insan gibi değildi sanki. Yüzlerinde ifade ve renk hiç bir zaman yoktu. İlk zamanlar bu durumu pek anlayamıyordum. Bir toplum nasıl böyle olabiliyordu? Fakat bir gün bana eşlik eden yerel bir rehber kişisel olarak da içinde bulunduğu 1989 öncesi dönemdeki günlük yaşantılarını anlatmaya başladığında, sebebini daha iyi anlamaya başlamıştım.

Rehberin bahsetmiş olduğu dönem ülkenin Nikolay Çavuşesku dönemine aitti. Kendisi o devirde bir demir perde ülkesi olan Romanya’nın 1965-1989 tarihleri arasında Romanya Komünist Partisi Genel Sekreteriydi.

1967 yılından itibaren Devlet Konsülü Başkanı ve1974-1989 arasındaki yıllarda da Romanya Cumhurbaşkanlığı yapmış olan bir siyasetçiydi. Bu siyasetçi ve ailesinin döneminde ülke korkunç bir kıtlığa sürüklenmişti. Çavuşesku ailesinin içinde yaşadığı şatafat ve zenginlik sokakta açlık ve korku içinde yaşayan halk ile çok büyük bir tezat oluşturuyordu. 

romanya-3

Asılsız propaganda

Yerel televizyonlardaki asılsız propaganda, gençlerin yetiştirildiği kamplar ve benzeri uygulamalar her geçen gün süregelen bu totaliter sistemin zulmünü bir kat daha artırıyordu.

Un, yumurta, tereyağı, süt gibi temel gıda maddelerine bile halkın ulaşması çok zorluyken, ülkenin bu lideri Bükreş'in tam ortasında kendisine 1100 odalık altınlarla bezenmiş bir saray yaptırıyordu. Bu sarayın yapımı için 700 mimar görevlendirilmişti ve Bükreş’in dörtte biri yerle bir edilerek saray inşaatı için alan açılmıştı.

Eski şehir merkezindeki bir çok fabrika, park alanı, eski tarihi binalar ve mekanlar yok edilip yerini bu yeni sarayın inşaatına bırakmıştı. 1989 senesinde ise halkın büyük bir ayaklanması sonucunda ve o dönemin sisteminin çökmesi ile birlikte Nikolay Çavuşesku ve eşi bir Noel günü tutuklanmış, ardından hemen askeri mahkemeye çıkarılmış ve bir kaç gün sonra kurşuna dizilerek mahkemenin verdiği ölüm kararıyla infaz edilmişti.

Romen halkı için çok feci olan bu dönem sona ermişti. Fakat yarım asır süren bu siyasi düzen halkın üzerine öyle bir çökmüştü ki bittikten sonra bile uzun seneler boyunca halkın üzerinden etkisi eksik olmamıştı.

romanya-1

Batının etkisi

2007 senesinde Romanya bir Avrupa Birliği ülkesi statüsüne geçmişti ve artık batının etkisinde doğrulmaya çalışıyordu. Çavuşesku ailesinin yaptırmış olduğu ve yaşadığı saray bugün Pentagon binasından sonra dünyanın en büyük idari binası konumunda ve Romanya’nın parlamentosuna ev sahipliği yapıyor.  Romen halkın dilinde burası artık “Casa Poporului” yani halkın evi olarak geçiyor.

Sarayın önünden ilk defa geçtiğim zaman burası bana bir korku sarayı gibi gelmişti.

Gerçekten çok çirkin mimarisi, heybeti ve enerjisi ile yaşanan Çavuşesku korku dönemini inanılmaz derecede yansıtıyordu.

Çavuşeskuların yaşadığı diğer mekanlar günümüzde birer tarihi müze olarak artık görev yapıyor.

Eskiden saray meydanı olarak bilinen fakat halkın 1989 da ayaklanıp da bu devrin çökmesini sağladıkları ve ayaklanmanın vuku bulduğu meydanın ismi ise artık “Piaka Revolukiei” yani devrim meydanı olarak geçiyor.

romanya-6

Sokaklar özgürce geziliyor

Artık her yer normalleşmiş ve masmavi bir gökyüzünün altında Bükreş’in o tarihi, nefis neoklasik binalarını, caddelerini, sokaklarını özgürce gezmek mümkün ve o eski devir ve yıllar çok geçmişte kaldı. Halk ve gençler artık çok farklı bir umutla geleceğe bakabiliyor ve batılı bir Avrupa vatandaşından farksız bir yaşam sürüyor.

Romanya’nın ise diğer yüzü iç kısımlarında yol aldığınızda o muhteşem yeşilliği, o harika Transsilvanya ormanları, yollardaki Bran’da olduğu gibi o güzel ortaçağ şatoları ve küçük ama sevimli köyleri. İnsanlar artık dik yürüyorlar ve yüzlerinde renkte var, tebessümde var.

Braşov gibi ortaçağ kentlerine geldiğinizde bu küçük şehir merkezini, tarihi gotik kilisesini, minik renk renk dükkanlarını ve az ilerdeki kayak merkezini bembeyaz karlar altında ziyaret edebilirsiniz.

Hava mis gibi tertemiz, doğa henüz bozulmamış.

Eğer Braşov tarafına giderseniz çevredeki yerel küçük restoranlara gitmenizi tavsiye ederim.

Biz oraları gezdiğimiz dönemde her akşam başka bir restorana davetliydik. Buralar aslında bir restorandan çok birer yerel dağevi havasındaydı ve ortamları çok sıcak ve sevimliydi. Hepsi ahşap ve yerel av eşyaları ile süslenmişti. Bu kış günlerinde bahçede mutlaka bir ateş yakılıyor ve içerdeki yemek faslından önce bu ateş başında hem sohbet ediliyor hem küçük bir barbecue partisi yapılıyordu. Etler ahşap şişlerin ucunda ateşte pişirilip tadımlık olarak yeniyordu.

romanya-4

İnanılmaz atmosfer

İçerde ise inanılmaz güzel bir atmosfervardı. Şömineden sıcacık bir ateş yükseliyordu. Yerel halk dansçıları o rengarenk güzel kıyafetleriyle her akşam bize hem şarkılar söyleyip hem folklorik danslar sunuyordu. Masalara dekoratif ahşap servislerin üzerinde turşular, salatalar ve çeşit çeşit etler geliyordu. Çoğunlukla dana eti ve geyik eti ama burada ayı eti de yeniyordu. Yemeklerin hepsi çok leziz ve bu güzel ortama doyum olmuyordu gerçekten.

Son akşamımızda ise bize çok güzel bir sürpriz hazırlamışlardı.

Akşam yemeğimizi gene çok güzel bir av evinde aldıktan sonra bizi kapının önünde bir güzellik bekliyordu. Ormanın içindeydik ve av evin kapısına çıkmıştık. Hava geç olmasına rağmen alacakaranlık vardı. Ağaçların bu güzel ambiyansta karlar altında o güçlü gövdelerini ve incecik dallarını görebiliyorduk. Ormandaki bazı hayvanların sesleri kulağımıza geliyordu.

Günün yorgunluğu ve bu tatlı akşamın huzuru üstümüze çökmüştü.

romanya-2

Kapının önünde bizi bekleyen

Fakat kapıda bizi ne bekliyordu dersiniz? O an bir hayal gibi ama gerçek.

Kapının önünde atlı bir kızak bizi bekliyordu. Bizi bu eski kızağa bindirip üstümüzü kalın yünlü battaniyelerle sarıyorlardı ve kızak bir anda hareket ediyordu. Atlar geldiğimiz yoldan dönmüyorlardı. Onun yerine ormanın içine dalıp ve ormanın gizli kalmış onlara has patikalarından bizi karlarla kaplı ağaçların arasından otelimize götürüyorlardı.

Romanya deyince her daim bu inanılmaz güzellik ve duygu dolu masalımsı ve özgürlük dolu an aklıma gelir ve bu ülkenin özündeki bu çok özel doğal ve kültürel güzelliğini hatırlarım.

ABONE OL