Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 02 Mayıs 2022 02:17

KAZAKİSTAN DAĞLARI'NDA BİR HUN KÖYÜ

Kazakistan dünyanın en büyük yüzölçümüne sahip dokuzuncu ülke ve bu nedenle inanılmaz zenginlikler içinde barındırıyor. Oldukça yüksek sıra dağların yanı sıra ülkede yaklaşık kırk sekiz bin göl ve yedi bin civarında nehir bulunuyor.

Kazakistan Dağları'nda bir Hun köyü

Dünya genelinde yaptığımız gezilerimiz sırasında bazı bölgeler hakkında aslında ne kadar az bilgi paylaşıldığını fark ediyorum ve gün gelip de bu tarz lokasyonlara gittiğimizde oraların güzelliğine bayılıyorum.

Orta Asya gezimiz de böyleydi. O kadar muhteşem tarihi ve doğal mekanlar gördük ki.

Hepsini çok beğendim ve sayfalarımda yer vererek sizlere de biraz olsun anlatmaya karar verdim. Bu yazımda size Kazakistan ve Kazak geleneklerinden bahsetmek istiyorum.

Kazakistan, ülke olarak uçsuz bucaksız dağların, bozkırların, asil atların ve güzel insanların ülkesi benim için. Biz Nisan ayında Kazakistan’a geldiğimizde bozkırlar bile yemyeşildi.

Gözümüzün alabildiği kadar sonsuz ve bakir olan bu bozkırlarda birçok yerde yabani atların koşuşturduğunu, koyunların ve ineklerin otladığını izleyebiliyorduk. İnsan nüfusu ve yerleşim çok az ve dolayısı her yer pırıl pırıldı. Her yer bir masal kitabı için çizilmiş kadar mükemmeldi. Dağların eteklerinde bu mis gibi iklimde ağaçların ve çimlerin yeşili pırıl pırıl parlıyordu. Gözlerimiz ve ruhumuz bayram ediyordu adeta.

Kazakistan dünyanın en büyük yüzölçümüne sahip dokuzuncu ülke ve bu nedenle inanılmaz zenginlikler içinde barındırıyor. Oldukça yüksek sıra dağların yanı sıra ülkede yaklaşık kırk sekiz bin göl ve yedi bin civarında nehir bulunuyor. Toprakları ise çok kıymetli madenlerle dopdolu.

Eski başkent

Kazakistan’ın Almata şehirine vardığımızda çok şaşırmıştım. Eski bir başkent bu kadar mı güzel olurdu. Almata Kazakistan’ın iki milyon nüfusu ile en büyük kenti ve koskoca yemyeşil bir ormanın içinde bulunuyor. Yaklaşık on altı milyon ağaçlık bir alan bu şehri kendi içinde barındırıyor. Tek kelimeyle muhteşem!

Biz ise Almata şehrine yaklaşık kırk kilometre uzaklıkta bulunan ve Tien Shan veya diğer adıyla Tanrı Dağları’na bağlı “Alau Tau” dağın eteklerinde ve Talgar Geçidi’nde bulunan bir Hun köyünün ziyaretine gidiyoruz. Hava bu kadar mı güzel olur. Tam bir ilkbahar havası ve aracımızla güzel sohbetler eşliğinde yavaş yavaş yemyeşil köylerin içerisinden dağın eteklerinden yukarıya doğru tırmanıyoruz. Her yerde meyve ağaçları beyaz veya pembe çiçek açmış. Karşımızdaki dağların tepelerinde bembeyaz kar var ve muazzam bir manzaraya karşı yol alıyoruz.

Yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuğun sonunda köyümüze varıyoruz. Bu ethno köyde bizi misafir olarak kapıda “Shashu” dedikleri gelenekleriyle yani renkli şekerler atarak karşılıyorlar. Kazak halkı için misafir çok önemli ve misafiri ‘tanrının gönderdiği kişi ‘olarak kabul ederler. Sizde misafir olarak üstünüze bereket gibi attıkları bu rengarenk şekerleri toplar ve saklarsınız çünkü onlar size uğur getirsin diye üstünüze serpiştirilmiştir.

kazak-1

Göçebe olarak yaşıyorlardı

Kazaklar yakın bir zamana kadar göçebe olarak bu sonsuz bozkırlarda yaşıyorlardı ancak bölgede Sovyet devrimi ile birlikte 21inci yüzyılın başlarında yerleşik hayata geçmeleri zorunlu oldu. Kazak halkı normal şartlarda steplerde kurdukları ve yurt dedikleri, yuvarlak, kendilerine has çadırlarda yaşıyordu. Yurtlar ise tamamen doğal malzemeler örneğin ahşap, yün ve atın saç kılları kullanılarak yapılıyordu ve her aileye bir yurt düşüyordu. Yurdun büyüklüğü ailenin konumuna ve ailenin büyüklüğüne göre değişiyordu. Yurtların giriş kapısı daima doğuya yani güneşe karşı açılır. Yurt buradan gün ışığını alır. En başköşeye yani kapının karşısına en önemli konuk oturtulur. Yurdun tepesi ise pencere gibi açıktır ve gökyüzünü görür ve isteğe göre de kapatılabilir. Yurdun içerisinde ise tavandan rengarenk püsküller sarkar. Onlarda hem nazardan korur hem içerdeki rüzgarın hareketlerini yani hava akımını gösterir.

Köy halkı bizim için hamur yoğurmuş ve açık ateşte yağda pişi gibi pişirip reçel ve çay ile birlikte bize ikram ediyorlar. Biz pişilerimizi yerken buğdayı 900 yıllık hala kullanımda olan taş değirmende nasıl ezdiklerini ve un haline getirdiklerini ve diğer yandan kımız sütünü nasıl dövdüklerini anlatıyorlar. Kımız sütü bildiğiniz üzere at sütü ve mevsimsel olarak sadece ilkbaharda bulunuyor. Kazaklar bu at sütünün şifasına ve genel olarak vücut bağışıklığını güçlendirdiğine inanıyorlar.

Atlar değerli birer yaren

Köyü gezerken yaşlı köylü bir hanım elindeki sazı ile bize yerel bir ezgi söylüyor. Şarkının sözleri aşağı yukarı şu şekilde: “Canını sıkma, canın sıkılırsa, en kötü zamanında ben aklına geleyim ve kendini iyi hisset” diyor. Ezginin melodisi, sözleri ve yaşlı hanımın icrası o kadar duru ve o kadar güzel ki, bu ezgisi ile yüreğime dokunuyor.

Köyümüzü gezerken köyün gençleri ise atları hazırlıyorlar. Elbette atlar steplerde yaşayan Kazak halkı için çok değerli birer yaren. Özellikle Kuzey Kazakistan bölgesinde at kültürü milattan önce 3500 yıllarına dayanıyor. At ve insan bu hırçın coğrafyada hep beraber olmuş ve hayat mücadelesini birlikte vermiş. Günümüzde Kazakistan’da üç milyondan fazla at yaşıyor. At Kazak halkı için güvenliğin, gücün ve refahın sembolü. 

Göçebe olan Kazak halkın hayatının odağında at bulunuyor çünkü gerek ulaşım konusunda gerek tarımda kullanılan bir hayvan, eğlencelerinde ise yarıştırdıkları ve kutlamalarında etini ve sütünü yedikleri bir hayvan. Steplerde yaşanan yoğun karlı günlerde ise ancak at gibi iri bir hayvan karı yarıp diğer hayvanlara ve insanlara yolu açabiliyor. At her anlamda çok önemli.

Genç biniciler atlarıyla pistin başında büyük bir hızla atlarını sürerek gösterilerine başlıyorlar. Atların uzun yeleleri havada uçuşuyor ve atlar binicileriyle adeta bütünleşiyorlar. Biniciler ata ters oturuyor, atın yanında koşu esnasında takla atıyor, atın üstünde büyük bir hızla ayakta gidiyor ve kız kaçırma oyunu oynuyorlar.

Atraksiyonlar birbirini kovalıyor. İçlerine birde bir kız binici var ki atına o kadar hakim ve estetik ki anlatamam. Adeta gözlerimizi bu yetenekli binicilerden ve güzel hayvanlardan alamıyoruz.

kazak-2

Ayak bağını kesme geleneği

Bir sonraki öğrendiğimiz Kazak geleneği ise ‘Tusau Kesu’ dedikleri yaklaşık iki yaşındaki çocuklara uyguladıkları ‘ayak bağını kesme’ geleneği. Bu gelenekte özel uzun beyaz bir örtü yere seriliyor ve yeni yürümeye başlayan bebek ailesi ile birlikte örtünün başında yerini alıyor. Bebeğin ayakları siyah ve beyaz ipek iplerle birbirine bağlı. Bu siyah ve beyaz renkteki ipler çocuğun hayatta göğüsleyeceği zorlukları sembolize ediyor. Köyün en saygın kişisi özel bir makas ile çocuğun ayağındaki bu ipleri keserek çocuğun hayattaki yolunu açar, engelleri ortadan kaldırır ve iyi dileklerde bulunur ve çocuk yürümeye başlayarak hayatın önemli bir yeni evresine geçmiş olur.

Ben şahsen bu geleneği çok etkileyici bulmuştum. Genel olarak Kazakların her geleneğinde bir iyi dilek dileme ve iyi niyetin bulunması çok dikkatimi çekmişti ve çok hoşuma gitmişti. Her şeyde iyiyi aramak, her konuda birbirine iyilik dilemek, misafir etmek ne güzel bir kültür. Günümüzdeki hırçın dünyanın çoktan unuttuğu değerler değil mi bunlar?

Doğaya yakın olan halkları hep gıpta ile izlemişimdir. Doğa ve hayat ile örnek biçimde ne kadar bir bütünlük ve barış içindeler.

Köydeki ziyaretimiz, misafir edilişimiz, insanların ve doğanın güzelliği, geleneklerine olan bağlılıkları– hepsi ruhumuzu o kadar okşadı ki anlatamam. Gördüklerimiz bize mutluluk kaynağı olmuştu.

İnanın ki ne bu dağlara, ne bu sonsuz steplere, ne bu özgürce koşan asil atlara ve bu güzel insanlara doyamadım.

Ala Tau Milli Parkı kuşkusuz çok daha detaylı gezmeye değer bir bölge. Burası kar leoparın yaşam alanı ve Büyük Almata Gölü’nün bulunduğu bir coğrafya.

Özellikle trekking, hiking yapmayı ve doğayı seviyorsanız mutlaka buraları görmelisiniz.

Burada yaşayan insanların geleneklerini, göreneklerini daha yakından tanımalısınız, harika yemeklerini tatmalısınız ve bizimle ortak olan tarihlerini ve kültürlerini keşfetmelisiniz.

Burası da dünyadaki henüz keşfedilmemiş muhteşem güzellikteki cennet köşelerinden bir tanesi. Ne mutlu bize ki buraları tanıma fırsatı bulduk.

Benim de Kazak halkına en içten iyi dileğim bu uçsuz bucaksız diyarların sonsuzluğa kadar  böyle el değmemiş kalması ve bizden sonraki nesillere tüm güzellikleriyle aktarılmasıdır.


ABONE OL

EN ÇOK OKUNANLAR