Dolar $
32.19
%-0.26 -0.08
Euro €
34.99
%-0.42 -0.14
Sterlin £
41.18
%-0.05 -0.02
Çeyrek Altın
4094.65
%1.76 69.77
SON DAKİKA
Çevre ve Doğa Pazar 28 Ocak 2024 07:48

OSLOB KÖPEKBALIKLARI İLE YÜZMEK...

O kadar mutlu ve heyecanlıyım ki, çünkü Filipinler'de ilk defa denize gireceğim ve Oslob' un meşhur balina köpekbalıkları (whale sharks) ile birlikte yüzeceğiz. Bu hayvanlar sanıldığı gibi bir memeli olup bir balina türü değil. Cinsleri bir balık türü olup köpekbalığı sınıfına giriyorlar

Oslob Köpekbalıkları ile yüzmek...

Deniz DİKMEN

Seyahatlerimizde bazı günler gerçekten çok özeldir. Geçen haftalarda Filipinler’de Oslob kasabasında geçirdiğimiz gün de öyle çok özel bir gündü. Gelin sizi o güzel güne ve yaşadığımız o heyecanlı anlara götüreyim.

Başkent Manila üzerinden Filipinlerin orta kesiminde bulunan Visayas Bölgesi’ndeki Cebu kentine gelmiştik ve burada konaklıyorduk. Cebu’yu kendimize bir üs olarak belirlemiştik ve çevreyi bu noktadan keşfediyorduk. O günkü hedefimiz Cebu’nun 120 km güneyinde bulunan Oslob’tu. Mesafe kısa gibi görünse de gidiş dönüş sekiz saat yol yapacaktık. Çünkü, hem köy yollarından gidecektik, hem trafik hem de yol çalışmaları olacaktı. Bu nedenle sabah saat beş gibi yollara dökülmüştük. Hava karanlık, şehir henüz uyuyordu. Fakat sabah saatlerinde Oslob’ta olmamız gerektiğinden erkenden yola çıkıyoruz.

Balina köpekbalıkları

O kadar mutlu ve heyecanlıyım ki, çünkü Filipinler’de ilk defa denize gireceğim ve Oslob’ un meşhur balina köpekbalıkları (whale sharks) ile birlikte yüzeceğiz. Bu hayvanlar sanıldığı gibi bir memeli olup bir balina türü değil. Cinsleri bir balık türü olup köpekbalığı sınıfına giriyorlar. Kendileri kopekbalıkların en büyük türü olduğundan ve balinaları boyut olarak hatırlattıklarından balina kopekbalığı olarak adlandırılıyorlar. Bizim birlikte yüzeceğimiz köpekbalıkları bu türün 6-7 metre boyundaki yavruları olacak. Balina köpekbalıkların yetişkinleri 14-18 metre uzunluğa ve 80 ile 130 yaşa ulaşıyorlar.

Bu balina köpekbalıkları dünyanın her yerinde tropikal denizlerde suyun en az 21 derece sıcaklıkta olduğu her bölgede yaşıyorlar. Bir çocuk gibi heyecanlıyım gerçekten çünkü, neticede bu hayvanlarla kendi doğal ortamlarında bir araya geleceğiz. Çok keyifli bir deneyim olacağına eminim.

Balina köpekbalıklarının ağzı oldukça geniş ve ağızlarının iç kısmı bir filtre gibi. Bu filtre tipi ağızlarından okyanuslarda plankton ve küçük balıklarla besleniyorlar. İnsan için ise tamamen zararsızlar, kesinlikle saldırgan veya tehlikeli değiller.

Deniz kremi yasak

Aracımıza biniyoruz ve yol boyu köylerin içinden yol alıyoruz. Yollar yemyeşil. Palmiyeler, hindistan cevizi ağaçları ve bilimum tropikal bitkiler yolumuzu süslüyor.

Gerçekten üç saat sonra sabah saat sekiz de Oslob kasabasına varıyoruz. Deniz kıyısında günün ilk ışıkları beliriyor, kıyılarda yerel ahşap tekneler hafif dalgalarda sallanıyor. Burada hayat ne kadar doğal, yalın ve huzurlu. Her yer sessizce sabahın güneşini karşılıyor.

Oslob kasabası, köpek balıkları ile ünlendiği için dünyanın her yerinden turistler bu balıklarla yüzmeye geliyor. Bizim de erken gelmemizin sebebi bu. Yoksa her yer çok kalabalık olup aktivite biraz eziyete dönüşebiliyor. Oslob’un merkezinde aracımızdan iniyoruz. Denize inen yolda sağlı sollu organizasyonu yapan şirketin ofisleri, ufak tefek dükkanlar ve meyve satıcıları bulunuyor. Yaşam burada hareketlenmiş bile. Biz de biletlerimizi alıp sıramıza giriyoruz ve balina köpekbalıkları ile yüzme aktivitesinin tanıtım toplantısına katılıyoruz.

Öncelikle güneş kremi sürerek denize girmek yasak. Çünkü bu hem denizin dibindeki mercanlara hem de köpekbalıklarına zarar veriyor. Bu uygulamayı çok sevdim. Demek ki doğal ortamı ve özellikle hayvanları korumak için bazı tedbirler alınıyor.

Köpekbalıklarına en fazla beş metrelik bir mesafe kadar yaklaşabiliyorsunuz. Sonuçta hayvanın da kendisine ait bir aurası var. Hayvanlara dokunmak veya herhangi bir şekilde rahatsız etmek ise tamamen yasak.

Can yeleği şart

Teknede can yeleklerini giymek şart.

Yarım saatlik sürelerle grupları yöresel ahşap teknelere bindirip kıyıya yakın köpekbalıkların olduğu bölgeye götürüyorlar. Orda yüzmeyi biliyorsanız can yeleklerinizi çıkarabiliyorsunuz. Her teknede 6-7 yolcu varken aşağı yukarı 4-5 kişi de can güvenliğiniz için teknede bulunuyor.

Nasıl davranmamız gerektiği ile ilgili Briefing bitince sıra bize gelmiş oluyor. Ufukta bizden önce gitmiş olan grupların siluetlerini görüyoruz. Sevinç naraları attıklarını duyuyoruz. Suyun rengi muhteşem bir açık mavi. Deniz sakin gibi görünse de aslında hafif bir dalga ve ciddi bir akıntı var. Teknemize biniyoruz ve denize açılıyoruz. Tekneye binerken yanımıza hiç birşey almamamızı tavsiye ettiler. Bu nedenle ayağımızda deniz ayakkabıları, üstümüzde mayo ve can yeleklerimiz var ve tabii ki sualtı kameramız ve deniz gözlükleri yanımızda. Geri kalan herşeyi sahilde emanete bırakıyoruz.

İyi ki de öyle yapmışız. Çünkü, bu deniz yolculuğu esnasında her yer sırıl sıklam oluyor, teknenin içi zaten hafif suyla dolu. Denizin ilerisinde teknemiz diğer gruplara yanaşıyor ve tekneleri iplerle birbirlerine bağlıyorlar. Yoksa sanırım bu akıntıda tekneleri kontrol etmek çok zor.

Bize işaret verip denize girmemize izin veriyorlar. Teknemizin yandaki ahşap kanatlarına ve birbirimize çarpmadan bir merdivenden denize iniyoruz. Su ılık ve o kadar güzel ki, yumuşacık ve tertemiz.

Zarif ve munisler

Önümüzdeki alanda bizden sadece birkaç metre uzaklıkta birkaç teknede mavi yelekli birer balıkçı sessizce denize köpekbalıklarına yemeleri için küçük balıklar, karidesler vs atıyorlar. Köpekbalıkları da bu besinlere ulaşmak için balıkçı teknelerinin yanına gelip bu besinleri filtre ağızları ile yutmaya çalışıyorlar.

Yüzdüğümüz yerden köpekbalıklarını suyun üstünde ve suyun altında çok yakından görme fırsatımız oluyor. Siyah ve füme rengindeler ve üstlerinde beyaz benekleri var. Gerçekten çok büyükler. İnsanların boyutlarına göre 6-7 metrelik boyutları çok etkileyici. Fakat hayvanlar o dev boyutlarına göre o kadar zarif ve o kadar munis ki.

Sanki insanlara çarpmamak veya zarar vermemek için özellikle çaba sarf ediyorlar gibi. Hareketleri çok yumuşak ve çok zarif. Dalıp dalıp çıkıyoruz ve bu güzel hayvanları suyun altında izliyoruz. Biz de onları rahatsız etmemeye ve çarpmamaya özen gösteriyoruz. Bu eksersiz çok basit gibi görünsede aslında zor çünkü bir yandan akıntı, bir yandan denizin farklı kıvamı, bir yandan teknemiz ve ahşap kanatları, bir yandan bizimle birlikte yüzen arkadaşlarımız ve bir yandan bu hareketli dev köpekbalıkları....

Ayrıca, tabii bu anları bir de kameraya çekmeye çalışıyorsunuz, gördüğünüz birşeyi yanınızdaki dostlarınızla paylaşmaya çalışıyorsunuz ve can kurtaranların seslenişlerine kulak veriyorsunuz.

Tabii ne kadar iyi bir yüzücü olursanız olun, kafanızı tekneye çarpmamanız, su yutmamanız, akıntıdan sürüklenmemeniz mümkün değil gibi... Ama bu edinilen tecrübe herşeye tabii ki değer!

Benim en çok sevdiğim an köpekbalığın benim yanımdan çok yakın geçtiği ve kuyruğu ile bana çarptığı an oldu. Sanki bana selam veriyor gibiydi. Benim için aramızda bu harika bir dokunuş oldu çünkü hayvana yaklaşmamak ve aurasına girmemek için gerçekten çok çaba sarf ediyordum ama bu sefer o benim yanıma gelmiş oldu. Okyanus’tan gelen dostane bir selam gibiydi. Olağanüstü güzel bir duygu.

Defalarca okyanusun o güzel denizine daldık çıktık. Sanırım aynı anda bu bölgede 7-8 tane balina köpekbalığı yavrusu vardı. Hepsini birçok perspektiften tek tek, gruplar halinde, suyun üstünde, suyun altında, her türlü görme ve deneyimleme fırsatımız oldu.  Şükürler ettim bu güzel günü yaşayabildiğime.

Tumalog Şelalesi

Ne yazık ki otuz dakika çabuk geçiyor. Tekneye tekrar bindiğimizde aslında akıntı ile birlikte bayağı bir yer değiştirdiğimizi ve aslında yorulduğumuzu fark ediyorum.

Tekne ile kıyıya çıkıp buralara kadar gelmişken bir de çok yakında bulunan Tumalog Şelalesi’ne uğrayalım diyoruz. Muhteşem bir doğanın içinden geçen bir yoldan küçük bir araçla yukarıya Oslob’un tepelerine tırmanıyoruz. Diğer araçlar yokuş dik olduğundan buralara pek çıkamıyor. Belli bir noktadan sonra ise, görevi motosiklet taksiler! alıyor ve bizi şelaleye kadar götürüyorlar. Burası o kadar güzel bir yer ki. Cenneti hayal etseniz ancak böyle bir yer olurdu herhalde.

Şelale çeşit çeşit harika bitkilerin arasından doğal bir göletin içine akıyor ve göletin rengi sütlü cam göbeği mavisi gibi. 

Tumalog Şelaleleri’nde de güzel bir vakit geçirdikten sonra tekrar kasabaya iniyoruz. Deniz kenarında kumsaldaki bir restoranda bize muhteşem bir sofra hazırlamışlar. Bahçede hala yeni yıl süslemeleri duruyor – çam ağacı, kağıttan rengarenk yıldızlar, balonlarla süslenmiş.

Bahçede bir masada muz ağacın yapraklarından masa örtüsü yapmışlar ve bu yaprakların üstüne muazzam bir sofra kurmuşlar. Pilav ile “Oslob” yazmışlar ve bize balık, karides, ahtapot, salata, sebzeli noodle, tavuk, mango, karpuz ve ananas hazırlayıp sofrayı süslemişler.

O kadar acıkmışız ki, hemen sofraya oturup bu güzellikleri afiyetle yemeye başladık. Manzaramız müthiş.

Bir yandan yemek yiyip bir yandan denizin şahane rengini ve dalgaları seyrediyoruz. Hafif rüzgar denizin tuzlu kokusunu beraberinde getiriyor. Ortam sessiz ve dingin. Çok hoş.

Bu harika günün ardından Cebu’ya 120 km’yi gerçekten beş saatte tekrar geri dönüyoruz fakat o müthiş günün okyanustaki yüzen dev dostlarımız ve yaşananlar en keyifli haliyle aklımızdan çıkmıyor. 


1)

2)

3)

4)

5)

6)

7)

ABONE OL