ABD dış politikasının yeni dinamikleri
ABD yayınladığı strateji belgesiyle jandarmalıktan yorulduğunu, bu külfeti istisnai bölgeler ve vazgeçilemez menfaatleri dışında taşıyamayacağını deklare etti. İstisnai bölgeler, Amerika kıtası ve Tayvan. Vazgeçilemez menfaatler ise başta Ortadoğu'dakiler olmak üzere enerji kaynakları.
Dikkat ederseniz ‘’Uzak Doğu veya Pasifik’’ yazmadım. Zira ABD Japonya ve Kore’ye Avrupa kadar sert olmasa da ‘’Savunmanızı güçlendirin, bana güvenmeyin, bütün yükleri ben taşıyamam’’ mesajını veriyor. Çıkacak savaşlarda aynı Hindistan-Pakistan, Gazze, Tayland-Kamboçya ve Rusya-Ukrayna örneklerinde olduğu gibi arabulucu rolü üstlenmeyi planlıyor. ABD savaş istememesine rağmen müttefiklerinin savunma harcamalarını yani Amerika’dan silah alımlarını katlayarak artırmalarını bekliyor.
Vazgeçilmez menfaat ise enerji kaynaklarının kontrolü. ABD takip ettiği politikalarla enerji ihraç eden bir ülke haline gelmesine rağmen Ortadoğu enerji kaynakları önemini kaybetmedi. Zira ABD süper güç olarak enerji arzını kontrol etmeyi ve enerji fiyatlarını belirlemeyi sürdürmek niyetinde. Yani enerji arzını dolayısıyla fiyatlarını etkilemediği sürece savaşlara ve çatışmalara katılmayacak.
Beyaz Saray insanlık için, daha net ifadeyle beyaz ırk için, en yıkıcı tehlike olarak göçü görüyor. Göç eğer engellenmezse batı medeniyetini ortadan kaldıracak. ABD göçmenleri kategorize ediyor. Avrupa’ya Ukrayna, Gürcistan ve Ermenistan gibi ülkelerden gelenler hoş karşılanırken, Afrika ve İslam ülkelerinden gelecek olanlar istenmiyor. Belgede, Batının esmerleşmesi ve İslamlaşmasıyla mücadele edilmesi gerektiği ifade edildikten sonra, Avrupa devletleri bu mücadeleyi vermemekle suçlanıyor.
Beyaz Saray ABD’ye gelen göçmenlerin ekseriyeti Hıristiyan ve Latin olmasına rağmen, göçle en sert yöntemlerle mücadele etmekte kararlı. Venezüella’nın ablukaya alınmasının üç sebebi var: Dünyanın en zengin petrol yataklarının kontrolünün Çin’den ABD’ye geçmesi, uyuşturucu ticaretinin durdurulması ve göçün engellenmesi. Ekonomik nedenlerle on milyondan fazla Venezüellalı yurt dışında yaşıyor. Bu kalabalık kitlenin nihai adresi yani yaşamak istedikleri ülke Birleşik Devletler. Venezüellalı göçmenler Latin Amerika’da tetikleyici fonksiyona sahipler. Düşük ücretler karşılığında daha uzun saatler çalışmaya razı olduklarından gittikleri ülkelerin vatandaşlarının işsiz kalıp göç etmelerine neden oluyorlar.
ABD hem göçle hem de uyuşturucuyla mücadelede sınırların daha güvenli hale getirilmesi gerektiği tespitini yapıyor. Uyuşturucu ile mücadele sadece Amerika’da değil menşei ülkelerde de ve hukuka bağlı olmaksızın yürütülecek. Teröristlere karşı gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlar artık uyuşturucu üreticilerine ve tacirlerine de yapılacak. Zira onlar artık ‘’narko-teröristler’’ olarak tanımlanacak.
ABD pratikte vaz geçtiği demokrasi ve insan hakları empozesinden Amerika’yı zayıflattığı ve rakip devletleri güçlendirdiği için teorik olarak ta vazgeçiyor. Diktatörlükler ABD ile ilişkilerini geliştirirken çok dikkatli ve tedirgin hareket ediyorlardı. Çünkü ABD ilerleyen süreçlerde rejim değişikliği hedefliyordu. Birleşik Devletlerin ve ona bağlı sivil toplum kurumlarının bahse konu ülkelere insan hakları konularında eleştiriler getirmesi ilişkileri geriyordu. Öyle ki bu devletler ABD’den uzaklaşıp Amerika’nın en güçlü rakibi Çin’e yakınlaşıyorlardı. Çin’in son 25 senede Afrika ve Latin Amerika’da en büyük yatırımcı ve ticaret ortağı olabilmesinin sebeplerinden biri ABD’nin bu yanlış politikasıydı.
Türkistan devletleri ABD’nin bu yanlış politikası nedeniyle Rusya’ya geri dönüş yaptılar. 2000’lerin başında Türkistan devletleri Rusya ve Çin’i ABD ile dengelemeye çalışıyorlardı. Kırgızistan ve Özbekistan’da Amerikan üsleri vardı. Amerika Orta Asya’nın en büyük ve modern havalimanı olan Almatı Havaalanını askeri amaçlarla kullanma hakkını elde etmişti.
Vaziyet buyken ABD Çiçek Devrimlerini başlattı. Kendisine yakın olan Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan yönetimlerini devirdi. Özbekistan’da gösteriler yayılarak isyana dönüştü. Yağmurdan kaçarken doluya tutulan Türkistan devletleri Rusya ve Çin’le birlikte Şangay İşbirliği Örgütünü kurarak Amerika’yı Türkistan’dan çıkardılar. Yani Beyaz Saray takip ettiği yanlış siyasetle hasımları olan Çin ve Rusya’yı güçlendirdi.
ABD caydırıcılığını sürdürmek için savunma harcamalarını artıracak. Özellikle denizlere hakim olmaya öncelik verecek. Menfaatleri gerektirdiğinde ülkeleri ablukaya almaktan çekinmeyecek. Nitekim strateji belgesi yayınlanır yayınlanmaz Amerika Venezüella’yı ablukaya aldı.
Gelinen bu nokta Çin’in ne kadar uzak görüşlü olduğunu gösteriyor. Pekin, 2010’ların başında, henüz ablukanın a’sı yokken, hiçbir ülke ablukaya alınmamışken (abluka ile ambargoyu karıştırmayalım) ‘’ABD Malakka boğazını kapatarak bize abluka uygulayabilir’’ öngörüsüyle Bir Kuşak Bir Yol projesini başlattı. Böylece ABD’nin Çin’e abluka uygulama ihtimali -artık sonuç alınamayacağından-minimize edildi.
ABD lider olduğu alanlarda teknolojik üstünlüğünü sürdürmeyi, geri kaldığı alanlarda yeniden liderliği ele geçirmeyi hedefliyor. Geri kaldığı alanların başında nadir toprak elementleriyle üretilen ileri teknoloji ürünleri geliyor. Bu hedef ABD’nin nadir toprak elementleri yönünden zengin olan coğrafyalara yöneleceği anlamına geliyor.
Türkiye, ABD’nin yeni dış politikasının dinamiklerini dikkate alarak, dış politikasını revize etmeli. Ortaya çıkan fırsatları değerlendirmeli, riskleri azaltmalı ve gelişmelerden ülkemizin zarar görmesini engellemeli.