SON DAKİKA

Eylül ayının başlattığı değişim ve dönüşüm

Sıcak bir yazı daha uğurlarken içimizden, gönül yapraklarının sarardığını ve döküldüğünü görmek, ancak bunu kabullenmeyecek bir ruh halinde bir deniz kıyısında, güneşin batışını izlemek kadar hüzün verici olması her şeyin…

Dünyada ve ülkemizde onca kötü sonuçlanan olayın yaşanmasına inat her sabah uyanıp umut ettiklerimizin peşinden gitme kararlılığımızı hayranlıkla izleyip şapka çıkardığımı itiraf etmek istiyorum bu vesile ile.

Ancak, yine de çok zor, hayata her gün aynı kararlılıkla kaldığın yerden devam edebilmek… Şimdilerde sadece eylül ayında yaşanabilecek olan, doğanın o hüzünlü ve görkemli dönüşümünü büyük bir hayranlıkla izliyorum. Sonra hiç sebepsizce kaybettiğimiz o güzel insanlar geliyor aklıma ve uzun uzun düşünüyorum şu an nerede olduklarına dair. Oysa, başka bir ayda düşünmüyorum bu hissettiklerimi, nedense.

Okulların tekrar açılması ile başlayan o güzel telaşı görüyorum sokaklarda yürürken. Çocuklarım geliyor aklıma ve o günler. Sonra güzel ülkemde ki bitmek bilmeyen o kaos…

Kimsenin mutlu olmadığı, geçim sıkıntısının adeta toplumun bir grup elit kesimi hariç herkesi rahatsız ettiği bir dönemden daha geçiyoruz. Çoğu insanda hakim olan duygunun hiçbir şeyin düzelmeyeceği, adeta daha da kötüleşeceği yönünde olduğunu görebiliyorsunuz, biraz detaylı baktığınızda insanların gözlerine.

Hırsızlık, ahlaksızlık, insanları Allah ile aldatma ve buna dini alet etmenin yaratmış olduğu tiksinti hissini, duyabiliyorsunuz kulak kabarttığınızda, sohbetlerden. İnsanına değer vermeyen, Rusya, İran, Çin, Azerbaycan, Afrika ve Orta Doğunun tamamında olduğu gibi giderek yalnızlaştığını ve mutsuzlaştığını hissediyorsunuz, insanlarımızın.

Gücü eline geçiren bırakmak istemiyor. Hırsızlık yapanların emekli olmayı asla düşünmedikleri bir düzen kurulmuş sanki. Fakir daha fakir olsun, ölsün yok olup gitsin, nasıl olsa bu malzemeden elimizde çok var deniyor, herhalde.

Oysa, yazılı tarih bize gösteriyor ki arkasında ki halk desteğini tamamen kaybedip, yargı, asker ve polis sopasıyla iktidara tutunmaya çalışan her kimse, mutlaka filmin sonu büyük bir çöküş, hüsran ve yıkımla bitiyor. Çoğunluğun menfaatlerinden uzaklaşan iktidar koltuklarında, her kim oturmuşsa mutlaka sonları kötü bitiyor.

Bunu ben söylemiyorum maalesef, bunu binlerce yıldır insanların kanları, terleri ve göz yaşlarıyla yazılmış olan dünya tarihi bize söylüyor. Elbette ki insanları maksatlı olarak daha az para ile yaşam mücadelesine mahkum ederek, geçim sıkıntısı ile meşgul ediyorlar.

Bu tamamen planlı bir kurgu zira, toplumun büyük bir kısmı zamanının, beyninin, enerjisinin %80’ini geçim sıkıntısından kurtulabilmek için harcarsa, durup bu dünya düzeninin nasıl işlediğini düşünmeye, kafa yormaya da fırsat bulamaz.

Dolayısıyla elitlerin kurduğu bu acımasız düzen devam eder. Kapitalizm ve onun uzantılarının yazdığı bu yasalarda daima zengini fakirden korumak için düzenlenmiştir.

Buradan zengin insanları elbette ki suçlamıyorum ancak bu zenginlik liderler tarafından tabana yayılmadığı sürece, insanlığın yaşadığı felaketler asla bitmeyecektir. 

Düşünsenize pırlantadan, lüks yatlardan ve gemilerden alınmayan verginin, kitaplardan alınması sizce de tuhaf değil mi? Sistem, insanların fazla okuyarak, düşünerek ve sorgulayarak beyninde ki zincirleri kırmasını istemiyor anlaşılan. 

Bu nedenle Ortadoğu da Felsefenin konuşulmasını, okullarda okutulmasını ve yaygınlaştırılmasını hoş görmezler. Bazı cahil dinciler bunu felsefenin dinsizliğin önünü açmasıyla birleştirmeye çalışsa da asıl gerçek hep gizlenir. İnsanların düşünmeyi ve sorgulamayı sistematik bir şekilde dünyanın en önemli filozoflarından öğrenmesi, bu sofu dincilerin ve orta doğudaki kurnaz yöneticilerin asla işine gelmediği içindir.

Bu gibi ülkelerde matematik sevilmez, mühendislik gelişmez ve buluş yapılmaz çünkü bunları yapabilen insanları asla kandıramazsınız. Bu gibi insanların sayısı artarsa toplum uyanır. Bu nedenle bu ülkelerde Fen Liselerinin sayısı maksatlı olarak az tutulur, bunun yerine dağa taşa imam hatip lisesi açılır ki insanlar uyanmasın. 

Artık bize düşen sorumluluk, çoğunluğun menfaatlerine hiçbir şekilde hizmet etmeyen bu kötü sistemi, demokratik yollarla dönüştürmektir. Bu dönüşüm için ise Eylül ayının başlattığı değişim, bana göre en doğru zamandır.

Machiavelli’nin de söylediği gibi;

‘Eğer halk senden nefret ederse, kaleler seni koruyamaz…’