SON DAKİKA

Non Scholae, Sed Vitae Discimus

Kıymetli okurlarım uzun bir aradan sonra Türkiye gündemi ve gerçekler serime kaldığım yerden devam etmek istiyorum.

Her hafta farklı bir konuyu ülkemiz ve dünya açısından değerlendirmek istiyorum. 

Bu hafta ise öncelikle eğitim konusu ile başlayalım istedim zira benimde çok fazla önemsediğim ve hatta içinde olduğum önemli bir konu.

Bakınız kıymetli okurlarım, bu ülke eğer bir gün kurtulacaksa insanlar bir sabah uyandıklarında bambaşka bir ülke görmek gibi bir hayalleri varsa bence bu ancak çok iyi eğitilmiş ve beynindeki bilinç pencereleri açılmış insanların gayreti sayesinde gerçekleşecektir.

Öncelikle ülkemizdeki mevcut durumu analiz ederek başlayalım.

İlk okuldan başlayarak devlet okullarına giden bir öğrencinin 8 yıl sonra Lise Geçiş Sınavında başarılı olarak iyi bir liseyi kazanabilme ihtimali, eğer dahi değilse pek mümkün gözükmüyor zira iyi bir Liseye girebilmek için bu öğrencinin %0.5 - %1,5 aralığında bir sıralama yapması gerekiyor.

Yani devlet, kendi okullarında, kendi öğretmenleriyle anlattığı mütevazi müfredata karşılık, sınavda sanki NASA’ya girecek seviyede bambaşka yetenekleri sorgulayarak, bir soruda 3-4 konuyu bilmeyi gerektiren tuzaklar kurarak, adeta öğrencilere nasıl sorarsam bu soruyu yapamazlar dedirten, tuhaf bir beceri arayışı içine giriyor.  

Çocukların yeteneklerini ön plana çıkaracak bir sistemden çok uzak, robotik hatasızlıkta bir beklenti bu.

Elbette ki öğrencilerin %95’i bu sınavla ayrışarak sıradan okullara gönderiliyor. Parası olanlar özel okula giderken olmayan büyük çoğunluk İmam Hatip, Anadolu ve Meslek Liselerine gidiyor.

Türkiye’de bulunan İmam Hatip Lisesi sayısı 4500 iken. Devlete ait FEN LİSESİ sayısı 2023 verilerine göre sadece 365’dir. Sadece bu istatistik bile eğitim sistemimizdeki yanlışı en net görmemizi sağlayacak örnektir.

Oysa bu ülkenin İmam’a değil, Fen Lisesini bitirdikten sonra doktor, mühendis, öğretmen olabilecek kaliteli bir eğitim aldığı için ülkenin gidişatını değiştirecek gençlere ihtiyacı vardır.  

Eskiden 7 sene aralıksız İngilizce eğitimi veren ANADOLU Liseleri ise artık yok. Tüm düz Liselerin tabelası ANADOLU Lisesi olarak değiştirildi ancak bitirenlerin %90’ı İngilizce konuşamıyor. 

Sonra aynı çocuklar Üniversite sınavına girerken bir kez daha eleniyorlar.

Bu sefer daha da fazla alanda bilgiyi aynı anda kullanabilmeleri bekleniyor. 2025 yılında çıkan AYT sorularını incelediğimde ise bu defada soruların HARVARD Üniversitesi tarafından hazırlandığından şüphelendim. Sonuç olarak kazanamayanlar, VAKIF üniversitelerine gitmek zorunda hissediyor kendini. Bu okulları ailelerinin desteği ile bitiren aynı çocuklar bu defada fark yaratabilmek için Yüksek Lisans yapıyorlar başka yabancı dil öğrenmeye çalışıyorlar ve bir genç 30 yaşına kadar çalışmadan hiçbir şey üretmeden hayatının yarısını, sistemin sürekli mayınlar döşediği bu engellerle dolu yolda tüketiyor…

Aklıma hemen Umberto Eco’nun eğitimle ilgili o efsane sözü geliyor:

“Modern üniversiteler, işsizlik probleminin kamufle edildiği park alanlarıdır. 

Tarihte ilk defa insanlar 30 yaşına kadar eğitim görüyor. 

Bu normal değil...”

Oysa eğitim, her insanın kendi yetenekleri doğrultusunda alması gereken, sonunda toplum için bir fayda ve değer üretebilecek hizmete dönüşmesini beklediğimiz, insanların hayata bakış açılarını değiştiren çok önemli bir konudur.

Bu sistemde ise tamamen eleme odaklı garip robotik bir beklenti var. Bu hatasızlık beklentisi çocukları çocuk, gençleri genç olmaktan çıkaracak kadar kaotiktir. Bu nedenle bu kötü sistem mutlaka değişmelidir.

Zira artık insanların bilgileri ezberlemelerine gerek kalmadı. Bu bilgileri kullanarak projeler üretmeleri ve toplumsal problemleri çözmeleri için yapay zekadan destek almaları işlerini kolaylaştırıyor.

Devletin ise bence, eğitime ekstra önem vermesi gerekir. Ülkemizde eğitime ayrılan kaynakların %3.5 olması ise çok yetersizdir. Devletin giderek eğitimi özel sektöre bırakması ise bana göre çok yanlıştır. Zira, parası olmayanın asla okuyamadığı bir eğitim sistemi, eşitlik ilkesine aykırı bir sonucu dayatmaktadır. Bu kötü gidişattan ülkenin menfaatine iyi bir sonucun çıkması, mümkün değildir. 

Köy Enstitüleri sistemi, tekrar irdelenmelidir. Zira günümüzde işe yarayan bilgi daha da önem kazanmıştır.

Bence, Seneca’nın neredeyse 2000 yıl önce söylediği sözün doğruluğu halen geçerlidir.

Non scholae, sed vitae discimus,

OKUL İÇİN DEĞİL YAŞAM İÇİN ÖĞRENMELİYİZ…