SON DAKİKA

Plagiarism davalarının bedeli

Murat Ingin 14 Eyl 2025

Müzik tarihine baktığımızda en ses getiren davalardan biri Robin Thicke ve Pharrell Williams'ın "Blurred Lines" şarkısı üzerineydi.

Marvin Gaye’in mirasçıları, şarkının Gaye’in “Got to Give It Up” eserinden izinsiz alıntılar taşıdığını iddia ederek dava açtı. Sonuç: 5 milyon doları aşan bir tazminat. Bu karar, müzik endüstrisinde adeta bir şok etkisi yarattı çünkü mahkeme, melodiden çok “hissiyatın” benzerliğini esas aldı. Bu yaklaşım, yaratıcı sürecin sınırlarını daha da tartışmalı hale getirdi.

Benzer şekilde Katy Perry’nin “Dark Horse” şarkısı, Christian rap sanatçısı Flame’in eserine benzerlik gerekçesiyle dava edildi. İlk aşamada Perry 2,8 milyon dolar tazminata mahkûm oldu; her ne kadar karar sonradan bozulsa da dava süreci, ciddi bir hukuki ve finansal maliyet yarattı. Buradaki kilit nokta şu: dava sonucunda beraat etmek bile müzik ekonomisi açısından kayıpları telafi etmiyor. Zira dava süresince yapılan hukuk masrafları, imaj kaybı ve kariyerin ticari performansına yansıyan olumsuz etkiler uzun vadede hesaplanması güç zararlara yol açıyor.

Müzik ekonomisinde telif davaları, adeta görünmez bir “işletme maliyeti” haline gelmiş durumda. Büyük plak şirketleri, artık hukuk departmanlarını yalnızca sözleşme denetimi için değil, olası telif risklerini en baştan önlemek için kullanıyor. Şarkılar piyasaya sürülmeden önce müzikologlar ve hukukçular tarafından analiz edilip “benzerlik raporları” hazırlanıyor. Bu raporlar, olası davaların önüne geçmek için kritik önem taşıyor. Dijitalleşmeyle birlikte yapay zekâ da bu alanda rol almaya başladı. Bazı şirketler, yeni şarkıları piyasaya sürmeden önce yüzbinlerce eserle karşılaştırarak olası benzerlikleri saptayan algoritmalar kullanıyor. Böylece dava riskleri minimize edilmeye çalışılıyor. Bu yaklaşım, yalnızca büyük şirketlerin değil bağımsız sanatçıların da ihtiyaç duyduğu bir sigorta işlevi görüyor.

Telif davaları yalnızca tarafları etkilemekle kalmıyor; müzik ekonomisinin geniş çarklarında zincirleme bir etki yaratıyor. Örneğin dava konusu olan bir şarkının dijital platformlardan kaldırılması, milyonlarca dinlenmenin kaybı demek. Bu da sadece sanatçının değil, dağıtımcıların, yayıncıların ve reklam gelirlerinin de darbe alması anlamına geliyor. Konser gelirleri, marka iş birlikleri ve lisans anlaşmaları da bu süreçte sekteye uğruyor.

Öte yandan, bu davaların sigorta sektöründe yeni bir niş pazar oluşturduğunu da görüyoruz. Bazı şirketler, sanatçılara ve yapımcılara “telif ihlali sigortası” sunarak dava kaynaklı maliyetleri güvence altına alıyor. Bu da müzik ekonomisinin risk yönetimi tarafında büyüyen bir alanın göstergesi.

Müzik endüstrisi, fikirlerin özgünlüğü üzerine kurulu. Ancak fikirlerin özgünlüğünü ölçmek, özellikle popüler müzikte giderek zorlaşıyor. Çünkü küresel ölçekte yüzbinlerce şarkının üretilip dolaşıma girdiği bir ortamda benzerlikler kaçınılmaz hale geliyor. Bu noktada hukukun çizdiği sınırlar, kimi zaman sanatçılar için “ilhamı sınırlayan bir duvar” gibi algılansa da aslında ekonomik düzenin sürdürülebilirliği için kritik bir rol oynuyor.

Telif davalarının milyon dolarlık maliyetleri, müzik sektörünün artık yalnızca sanatsal değil, finansal bir disiplinle de yönetilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Kısacası, bir şarkının yazımı sadece notalarla değil; aynı zamanda risk hesaplarıyla da yapılmak zorunda. Yaratıcılık ile hukukun bu ince dengesi, müzik ekonomisinin önümüzdeki yıllarda da en tartışmalı başlıklarından biri olmaya devam edecek.