SON DAKİKA

Sismik Boşluk bölgelerinde deprem dirençli kentler inşa etmek

1996 yılında Demirtaş ve Yılmaz, Türkiye Sismik boşluk haritasını yayınladılar. Bu haritayı mutlaka görmüşsünüzdür.

Sarı fonda önemli fay zonlarının siyahla çizildiği Türkiye haritası üzerinde, uzun süredir kırılmamış fayların yeşil yara bandı şeklinde işaretlendiği bir harita. Merak edenler Google’a sismik boşluk haritası-1996 yazarak çıkarabilirler. Bu arada Sismik boşluk nedir diye merak eden kıymetli okurlarım için hemen tanımlayalım. Bilim insanlarının araştırmaları sonucunda, bir fayın en uzun süre hareketsiz kalan bölümünün, aynı zamanda deprem olasılığının en yüksek olduğu yerlerden biri olduğu keşfedildi. Uzun yıllar sismik aktivite olmayan ve enerji biriken bu bölgelere ‘sismik boşluk’ adı verildi. Sismik boşluklar, gelecekte deprem oluşturma potansiyeli en yüksek olan yerler olarak tanımlanıyor.

Bu harita üzerinde bulunan 15 sismik boşluk bölgesinde, 1996-2023 arasındaki 27 yılda tam 8 ciddi deprem olmuş. Kalan 7 sismik boşluk bölgesi arasında en ciddi deprem üretme potansiyeli olan, en çok yıkım yaratacak ve en fazla insanın ölmesine neden olacak olan sismik boşluk bölgesi neresidir diye sokakta bir röportaj yapsak sanırım 10 kişiden 9’u Marmara Denizi içinde kırılmasını beklediğimiz bölgeyi harita üzerinde gösterirler. Bakınız kıymetli okurlarım Marmara denizinde, Jeolojik olarak, deniz tabanı sismik fay verisi olarak, deniz tabanı batimetrik haritası olarak, tarihsel depremlerin deniz tabanında bırakabildiği tüm izlere sahibiz. Bu bölgede ki fayların jeofiziksel olarak bakıldığında biriktirdiği enerjiye karşı, kırılma zamanları yani depremlerin tekrarlama periyodu da belli. Bu kadar çok şey biliyorken yapılması gereken tek şey bir seferberlik ilan ederek 7’den 77’ye herkesi bu işin içine alacak bir süreç başlatmak değil midir?

Sanki hiçbir şey bilmiyormuşuz gibi oturup depremi olmasını beklemek, Afrika’da bulunan bir kabile devleti gibi davranmak ya da görmezden gelmek yani deprem olsun bakarız yaklaşımı, bizim için kesinlikle geçerli olmamalıdır. 

Zira ülkemizde, Avrupa da bulunan ülkelerin tamamından daha fazla yer bilimci ve bu işi bilimsel anlamda dünya çapında yapan bilim insanı bulunmaktadır. Diğer taraftan İnşaat Mühendisliği ve Geoteknik uygulamalar olarak yine aynı şekilde önemli bilimsel alt yapımız vardır.

Peki o zaman ne yapmalıyız?

Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce Naci Görür hocamızla birlikte konuştuğumuz deprem dirençli kentler inşa etmek sözünü açmak istiyorum.

Maalesef biz hep deprem olduktan sonra ki arama kurtarma çalışmalarına daha fazla önem veriyoruz oysa önemli olan deprem olduğunda bu binaların yıkılmamasıdır.  

Bunun içinde depreme dayanıklı yapı tasarımı konusunda hesap ve uygulamaları yaygınlaştırmak, TBDY-2018 standartlarında olmayan binaları analiz ederek ya güçlendirmeliyiz ya da yıkıp tekrar deprem güvenli olarak yapmalıyız.

Müteahhitlerimizin herhangi bir konutu üretirken ilk önemsemeleri gereken kriter ise deprem dirençli olmasıdır. Yani deprem olduğunda yıkılmayacak, deprem bittiğinde oturmaya devam edeceğimiz konutlardan bahsediyorum. Maalesef bugün İstanbul’da ki toplam yapı stoğuna baktığımızda %70’lik kısmının yani 793 bin binanın 1999’depremi öncesi inşa edilmiş olan ve zemin etüt hesapları yapılmamış, zeminde ki problemlere karşı gerekli Geoteknik önlemler alınmamış, hazır beton kullanılmamış, nervürlü demir kullanılmamış, herhangi bir yapı denetim kontrolünden geçmemiş binalar olduğunu görüyoruz.

Üzülerek söylüyorum, bu binaların büyük bir kısmı, İstanbul’da beklediğimiz Mw:7,2-7,6 arasında olabilecek bir depremin yaratacağı yıkım gücüne dayanamayacaktır. Bazı vatandaşlarımız 1999 depremi 7,4 Magnitüdünde oldu ama benim binam yıkılmadı diyebilirler. Ancak o depremin merkez üstü, İstanbul şehir merkezine 200 km. uzaklıkta idi oysa bu beklediğimiz depremin merkez üstü, İstanbul şehir merkezine 20 km. uzaklıkta bu nedenle yıkım çok daha fazla olacaktır.

Bizim deprem dirençli kentler yapabilmemizin önündeki en büyük engel, insanlarımızın kaderci bir yaklaşımla başlarına gelecek felaketi önceden kabul etmelerinde yatıyor. Oysa dini açıdan baktığımızda bile, Allah önce, elinden gelen her şeyi yap, sonra kalan kısmı bana bırak diyor.

Şimdi lütfen, artık bu süreci kendi açınızdan başlatın ve binanızın deprem dirençli olup olmadığını analiz ettirin.