SON DAKİKA

Türk-Amerikan İlişkileri 19 Eylül 2025

Ankara Trump'ın seçimleri kazanmasını ve göreve başlamasını dört gözle bekledi. Zira Biden gelmiş geçmiş başkanlar içinde en Türkiye aleyhtarı olanıydı. Trump'ın ise Tayyip beyle doğrudan iletişimi vardı.

Trump’ın ilk döneminde Türk-Amerikan ilişkileri, yaşanan krizlere rağmen, Biden dönemiyle mukayese edilmeyecek kadar iyiydi. Mesela Suriye’ye yaptığımız harekatların hepsi Trump’ın ilk döneminde gerçekleştirildi. Trump operasyonlara müdahale etti, hedeflerimizin tamamına ulaşmamızı engelledi belki ama Biden başkanken askeri operasyon yapamadık. Biden döneminde PYD’ ye aktarılan kaynak Trump döneminin on katından fazla.

Trump seçimleri kazandıktan sonra Türkiye ve Erdoğan’la ilgili olumlu sözler sarf etti. Suriye’de Ankara’nın politikalarını destekledi. Öyle ki Körfez seyahatinde Suudi veliahdı ve Suriye cumhurbaşkanıyla yaptığı toplantıya Tayyip Beyinde online katılmasını sağladı ki bu diplomaside ender görülür. Türkiye sefirinin Suriye özel temsilcisi olarak atanması ise bir ilkti. Sefirin Türkiye’nin ABD için önemini vurgulayan ve Türk dış politikasını destekleyen beyanatlarıyla, F-35’ler dışında Türkiye ve Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılması ilk olumlu adımlardı. Fakat bu adımların arkası gelmedi. Güzel söz ve temenniler eyleme geçmedi. 

Amerikan medyasına göre F-16’ları ve modernleşme kitlerini almaktan Türkiye vaz geçti. Bu iddianın kit kısmı doğrudur. Zira aynı işlevi gören son teknoloji kitlerini savunma sanayimizin imal etmeye başladığı ifade ediliyor. Ama fiyatı Eurofighter bedelinin %20’si kadar olan F-16’dan neden vaz geçelim? Kaldı ki hava kuvvetlerimiz savaş uçakları segmentinde çok zayıf. Alabiliyorsak hem F-16 hem de Euroflighter almalıyız. Zira Kaanlar filomuza iyi ihtimalle 2030 senesinde katılacaklar. İran, İsrail karşısında, savaş uçağı filosu eski teknoloji olduğundan madara oldu. Hindistan’ın çok iddialı olduğu savaşı kısa sürede sonlandırmasının nedeni de savaş uçaklarının Pakistan karşısında tesirsiz kalmasıydı. 

Diyelim ki F-16’lardan Türkiye vaz geçti. Peki ya F-35’ler? Güzel sözlerden, temennilerden ve eyleme dökülmeyen vaatlerden başka bir şey yok. En ufak bir gelişme olmadı. Konu çok dillendirilince, muteber kalemler Türkiye’ye F35’lerin verilmekle yetinilmeyeceğini ve projeye üretici-ortak olarak dönüşünün de planlandığını yazınca ve Trump bu minvalde beyanatlar verince, İsrail’in organize ettiği 40 senatör (toplam 100 senatör var) senatoya F35’lerin Türkiye’ye verilmemesi gerektiğini savunan bir mektup sundular.

ABD Dışişleri Bakanlığı mektuba verdiği yanıtta F35’lerle ilgili somut bir gelişme olmadığının, sadece tarafların iyi niyet beyanlarında bulunduklarının altını çizerek, bu konuda senatörlerin hassasiyetleriyle çelişen bir adım atılmayacağına teminat verdi. Yani gelecekte F35’ler verilse bile kullanım alanını sınırlandıracaklar.

Cumhuriyetçilerin ortaya koyduğu ve Türkiye’nin stratejik ortak olarak tanımlandığı dış politika konseptinin Ankara’nın ki ile büyük oranda uyuşması da ilişkilerin süratle iyileşeceği kanaatine yol açmıştı. Bu konsepte göre ABD savaşları bitirecek, Rusya’yı Çin’den koparacak ve Pasifiğe yönelerek süper güç olmaya çok yaklaşan yani ABD’yi tehdit eden Çin’le ekonomiyi merkeze alan bir mücadele yürütecekti. ABD Ortadoğu’daki ağırlığını İngiltere, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi müttefiklerini destekleyerek koruyacaktı. 

Gelin görün ki ABD İsrail’e adeta teslim olduğundan bu konsepti uygulayamıyor. Trump’ın ilk döneminde taktik askeri operasyonlar yapmak için bile izin alamayan İsrail durdurulamıyor. Bırakın durdurmayı Beyaz Saray yaptıkları menfaatleriyle çelişse bile İsrail’i destekliyor. Belki de desteklemek zorunda kalıyor. İsrail’in Ortadoğu stratejisiyle Türkiye’nin ki taban tabana zıt olduğundan Ankara meydana gelen gelişmeleri ulusal güvenlik açısından büyük tehdit olarak değerlendiriyor. 

Trump’ın mevcutları bitirmesi bir yana savaşların ve tek taraflı İsrail saldırıların biri bitiyor diğeri başlıyor. Gazze katliamı ağırlaşarak devam ediyor. Rusya-Ukrayna savaşı tüm hızıyla sürüyor. İran-İsrail anlaşmazlığı çözülemediği gibi İsrail Katar’a saldırdı. ABD Suriye’de Türkiye ekseninden İsrail eksenine kayıyor. Yani ‘’Ortadoğu Bataklığından’’ kurtulmayı hedefleyen ABD, bırakın kurtulmayı çırpındıkça batıyor. ABD’nin dış politikalarını belirleyen odaklar, gidişatın menfaatlerine aykırı olduğunun farkındalar, yazıyorlar, çiziyorlar, yapılanları eleştiriyorlar ama ellerinden başka bir şey gelmiyor.

Trump bugüne kadar Erdoğan dışındaki güçlü liderlerle görüştü. Bu görüşmelerin tamamından bahse konu ülkeler zararla çıktı. Halen planlanmış bir ABD-Türkiye görüşmesi ve seyahat yok. Ankara Trump’ın ilk günlerinde böyle bir seyahat ve görüşme için çok istekliydi. Fakat Trump’ın diğer devlet başkanlarıyla yaptığı görüşmeler bu isteği kırdı. (Yanlış anlaşılmasın görüşmeden kasıt yarım saatlik, birkaç saatlik toplantılar değil. Zira Tayyip Bey ile Trump NATO zirvesinde görüştüler. BM genel kurulu nedeniyle de bir araya gelecekler.) 

Türkiye, ABD’nin İsrail’e teslim oluşunun muhtemelen sonuçlarını öngörerek, diğer büyük güçlerle ve bölgenin başat ülkeleriyle ilişkilerini daha da iyileştirmeli. İttifaklar kurarak İsrail’in hareket alanını kısıtlamalı.