SON DAKİKA

Türkiye'nin Batıya rahatsız edici yakınlaşması

Makalemin başlığını İsrail'in en çok okunan gazetesi olan Haaretz'in manşetinden aldım. Türkiye'nin Batıya her geçen gün artan bir ivmeyle yakınlaştığı muhakkak. Yakınlaşmaya Batılıların bizden daha istekli oldukları da açık seçik gözüküyor ki bu durum Türkiye'nin çok dikkatli olmasını gerektiriyor.

SSCB yıkılmasaydı AB Türkiye’yi bünyesine katabilirdi. Zira büyümek istiyorlardı. Türkiye’den başka alternatifleri yoktu. Fakat SSCB yıkılınca otuza yakın Avrupalı devlet bağımsız oldu. Türkiye’nin ve bu devletlerin eşzamanlı üye olmalarının yükünü kaldırması mümkün olmayan AB, doğal olarak önceliğini taze devletlere verdi. Ankara’yla ilişkiler Türkiye’nin gümrük birliğine katılımı sağlanarak geliştirildi. 

AB’nin Türkiye ile ilgili stratejisi 2009 krizinden sonra değişti. AB hem kısa sürede yüz milyondan kalabalık nüfusu bünyesine kattığından hem de kriz nedeniyle darboğaza girdiğinden Türkiye’nin üye yapılmasından vazgeçti. Brüksel’in önceliği, yeni üyelerle bütünleşmek ve zamana yayarak Balkanlarda (Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna) Doğu Avrupa’da (Moldova, Ukrayna) ve daha sonra Kafkasya’da (Ermenistan ve Gürcistan) genişlemekti.

AB’nin bu tavrı Ankara’nın bağımsız dış politika takip ederek Rusya ve Çin’le yakınlaşmasına yol açtı. Türkiye zaman zaman Ortadoğu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Afrika’da AB devletleriyle karşı karşıya geldi. Bu durum ilişkileri daha da kötüleştirdi ta ki Avrupa’ya göçmen akını başlayana kadar. Batı, göç yoğunlaşınca, ana rotalardan birinin geçtiği Türkiye ile ilişkilerini iyileştirmek zorunda kaldı.

Batıyı, Türkiye siyasetini kökten değiştirmeye, Rusya-Ukrayna savaşı zorladı. AB; ABD ve İngiltere’ye güvenerek doğuya doğru genişliyordu. Bağımsız politikalar izlemekte kararlı olan İngilizlerin AB’den ayrılması ve ABD’nin Ukrayna’ya sadece silah yardımı yapması AB ülkelerini takip ettikleri siyaseti sorgulamaya itti. 

Ordularının ve savunma sanayilerinin özellikle konvansiyonel kategorilerde son derece zayıf olduklarını fark ettiler. Örneğin Ukrayna’nın Rusya’ya attığı üç top mermisinden ikisini Türkiye, birini ABD ve Avrupa üretiyor. Savaşın dar bölgede topçu harbine dönüştüğünü göz önüne aldığımızda ‘’Türkiye olmasaydı Ukrayna çoktan yenilmişti’’ diyebiliriz.

AB’nin yaklaşımını değiştirmesinde kendisinin başarısız olduğu Afrika, Ortadoğu, Türkistan, Kafkaslar ve Balkanlarda Türkiye’nin sonuç alması, enerji ihtiyacı, Doğu Avrupa’daki zengin doğalgaz kaynakları da etkili oldu. Avrupalılar Ankara’nın ABD ve İngiltere ile bütünleşmesini istemiyorlar. Potada olmak istiyorlar.

Trump’ın başkan seçilerek Ukrayna politikasını değiştirmesi, Rusya’yla yakınlaşması ve Avrupa’dan asker çekeceğini açıklaması Avrupalıları gerçeklerle yüzleştirdi. ABD olmadan askeri olarak koca bir hiçtiler. Aslında Trump’ın ilk döneminden beri yani on yıldır Avrupa ordusu kurmaya çalışıyorlar. On yıl geçmiş olmasına rağmen bir arpa boyu yol alamadılar. Daha kötüsü mesafe alamayacaklarını anladılar.

Trump’ın başkan seçilmesi ve Türkiye’nin Suriye’deki başarısı, AB’nin İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a rağmen Türkiye’ye daha da yakınlaşmasını sağladı. AB’nin öncelikle iş birliği yapmak istediği konular savunma sanayi ve ordu. Avrupalılar İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaylamamızdan sonra Türkiye’ye uyguladıkları ambargoları kaldırdılar. Bu tıkanan savunma sanayi projelerimizin hareketlenmesini sağladı. 

Bu gelişmeyi Portekiz’le imzaladığımız iki savaş gemisi ihracatı anlaşması izledi. İlk kez bir AB ve NATO ülkesi Türkiye’den mühimmat dışında savunma sanayi ürünü aldı. Bu anlaşmayı İspanya’yla ortak uçak gemisi yapım sözleşmesi izledi. Baykar iddialı jet motoru üreticilerinden olan İtalyan Piaggio’yu satın aldı. Leonardo’yla İHA fabrikası kurma anlaşması imzaladı. Ardından İsrail ve Yunanistan’ın yoğun muhalefetine rağmen gerçekleştirilen Eorofighter alımı geldi. Bu ilişkiyi iyi yönetebilirsek Eurofighter’in üretim ortağı olabiliriz. İspanya ile imzalanan 45 Hürjet’in 3,2 milyar avroya satış anlaşması, savunma sanayii açısından bir rekor.

AB, TDT ile ilişkilerini geliştirmek istiyor. Türkiye ile Türkistan, Kafkasya ve Ortadoğu’da birlikte hareket etmeyi arzuluyor. Hazar ve Ortadoğu gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasını hedefliyor. Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının çıkarılmasında ve Avrupa’ya ulaştırılmasında iş birliği yapmak zorundalar.  Kaçak göçmenler konusunda Türkiye’nin mevcut siyasetini sürdürmesine muhtaçlar. Zira önceki göçmenlerin yarıya yakını Türkiye üzerinden gelmişken, 2024 yılında bu oran yirmide bire düşmüş.  

AB başlangıç bütçesi 160 milyar avro olan Safe isimli savunma sanayi programı başlatıyor. AB ülkeleri bu program çerçevesinde birbirlerinden savunma sanayi ürünleri alarak ordularını güçlendirecekler. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Türkiye’nin bu programa katılmasını veto etti. Göreceksiniz büyük AB devletleri baskı yaparak onları ikna edecek.

AB ile ilişkilerimizi geliştirmek ve savunma sanayinde iş birliği yapmak bizimde lehimize. AB’nin askeri olmamak şartıyla. İlişkilerimiz durağanlaştığında lağıv ettiğimiz AB Bakanlığını yeniden kurmalıyız. AB Türkiye’ye bu kadar önem verirken Gümrük Birliği anlaşmasını güncelleyerek tarım ve hizmet (yani turizm) sektörlerindeki dezavantajları gidermeliyiz. Sadece bu, her yıl 50 milyar dolar ekstra gelir demek.