Türkiye ekonomisi 2025 yılının ikinci çeyreğini yüzde 4,8'lik bir büyüme oranıyla kapattı. İlk bakışta kulağa olumlu gelen bu rakam, aslında ekonomideki kırılganlıkları gizlemeye yetmiyor. Çünkü mesele sadece büyümek değil, nasıl büyüdüğümüzdür.
Türkiye ekonomisi son yıllarda yüksek enflasyon, faiz dalgalanmaları ve öngörülemez piyasa koşullarının ağır baskısı altında.
Üç yıl önceydi… Dövizin tırmandığı, ekonominin adeta nefessiz kaldığı bir Aralık günü hükümet bir mucize ilan etmişti: Kur Korumalı Mevduat. 'Paramızı dövize kaptırmayacağız, TL'ye güven geri gelecek' denildi.
Türkiye ekonomisinin nabzını tutan en önemli göstergelerden biri hiç kuşkusuz bütçe dengesi.
Dünya ekonomisi önümüzdeki on yılda önemli bir dönüşüm sürecine girecek. Küresel güç dengelerini belirleyen yalnızca siyasi hamleler değil, aynı zamanda ekonomik büyüme oranları da olacak. Bu bağlamda öne çıkan ülkelerin listesi, klasik batı merkezli ekonomik düzenin yavaş yavaş yerini çok kutuplu bir yapıya bıraktığını gösteriyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF), geçtiğimiz günlerde Türkiye ekonomisine yönelik büyüme tahminini yukarı yönlü revize etti.
2025 yılının ilk yarısı, Türkiye ekonomisi açısından karmaşık ancak umut vadeden bir dönemi temsil ediyor.
Orta Doğu'nun iki kadim düşmanı olan İsrail ve İran arasındaki gerilim, zaman zaman sıcak çatışma boyutuna ulaşma potansiyeli taşıyordu ve bu 13 Haziran'da gerçekleşti.