Alaska Zirvesini Beklerken
Alaska Zirvesini bütün dünya merakla bekliyor. Zirvenin kendisi, yani yaklaşık on yıllık bir süreden sonra iki büyük gücün liderinin doğrudan bir araya gelmesi, sonuçlarından bağımsız bir şekilde önemli.
Zaten bu önemi vurgularcasına sembolik bir yer seçilmiş. Alaska, bir zamanlar Rus toprağı iken satış aracılığıyla -savaş aracılığıyla değil ABD’nin olmuştu. Gerçi satıştan kısa süre sonra altın ve petrol keşfedilmiş ve Rusların işe yaramaz bir toprak parçası olarak gördüğü Alaska ABD için zenginlik üreten bir yer haline gelmiş, Ruslar da kararlarından pişman olmuşlardı. Fakat Rusların memnuniyeti-memnuniyetsizliği sonucu değiştirmedi, Alaska bir zamanlar Rus-Amerikan dostluğunun sembollerinden biriydi. Bugün, mekânın bu sembolik anlamının Trump çok farkında değil, iki-üç kere dili sürçtü ve Alaska’yı Rus toprağı olarak atletti. Fakat ABD başkanı görüşmenin öneminin gayet farkında. Bu görüşme sonuçta Rusya-Batı hattında büyük güç diplomasisine geri dönüş anlamı da taşıyor. Bu durumum farkında olan Avrupalılar ve Ukrayna yönetimi kendilerinin unutulmaması gerektiğini Zirve kararı açıklandığından beri söyleyip duruyorlar. Büyük güç diplomasisi ve pazarlığının kendine has dinamikleri vardır, hiç kimseye fikri sorulmadan paylaşım haritaları cepten çıkıverir.
Aslında Zirve’nin resmi gündemi net olarak belirtilmedi. Trump, bile, bir-iki defa Putin’in aklında olanları öğrenmek için Rus liderle görüşeceğim dedi. Ayrıca hepimizin malumu Trump’ın kişisel bir arzusu var. Nobel Barış Ödülü, Trump için bir arzu nesnesi halinde. Rusya-Ukrayna savaşını sona erdiriyormuş gibi bir tablo çizmek ya da Rusya-ABD arasında gerginliğin kontrolü, Üçüncü Dünya Savaşını önledi iddiasında bulunmak bu arzu nesnesine ulaşma yolunda Trump için ayrıca önemli. Tabi meseleyi sadece kişisel bir arzu olarak görmek de mümkün değil. Zira geçtiğimiz ay Batı-Rusya cephesi sertleşme eğilimine girmiş, bu da tarafları ya kötü senaryoya doğru gideceğiz ya da tansiyonu bir yerlerde düşüreceğiz beklentisine sokmuştu.
ABD ne istiyor?
Gerginliğin bir ayağı karşılıklı el yükseltme-cezalandırma adımlarından kaynaklanıyor. Trump yönetimi Rusya’nın Ukrayna’da masaya yanaşmamasından giderek daha rahatsız olmaktaydı. Ukrayna Savaşı’nın geldiği aşamada sahada bazı gerçekler var: Öncelikle yaz aylarının getirdiği saldırı avantajını Ruslar Kiev ve bazı kritik alanlara yönelik saldırının dozunu artırarak gösteriyorlardı. Batı’nın, özellikle de ABD’nin sağladığı hava savunması olmadan Kiev’in bu yazı atlatabileceği ile ilgili kuşkular belirmeye başlamıştı. İstanbul görüşmeleri çerçevesinde taraflar bir araya gelse de bu görüşmeler düşük profil güven artırma adımlarıyla sınırlı kalmıştı. Dolayısıyla ABD, gönülden olmasa da gereklilikler nedeniyle Ukrayna’ya -Kiev’in düşmemesine yönelik- desteğini artırmış, sanki Avrupalılarla ABD arasında Ukrayna noktasında var olan makas sanki kapanıyor gibi görünmüştü. Öte yandan bu savaşın devamı ABD için riskli ve maliyetli olmaya devam ediyor. Üçüncü Dünya Savaşı kıyılarında blöf yapmak çok kolay değil. Nitekim el yükseltilirken geçtiğimiz haftalarda Medvedev “ölü el” doktrinini hatırlattı ve Moskova ile Washington arasında daha önce çok benzerini -en azından Soğuk Savaş sonrası dönemde görmediğimiz- stratejik seviye bir nükleer restleşme yaşandı. ABD askerî açıdan Rusya’dan güçlü olsa da Rus ikinci vuruşuna karşı tamamen koruma altında değil. Dolayısıyla Trump, dün de Rusya ile Ukrayna yüzünden savaşmak arzusunda değildi, bugün de değil. Bu yüzden de Rusları masaya çekmek için nükleer vuruşu tetiklemeyecek baskı araçları bulmaya çalışıyordu. İşin gerçeği, ABD’nin Ermenistan’a Zengezur koridoru üzerinden girişi olsun, Hindistan’a Rus petrol ve savunma sanayi üzerinden kestiği ceza olsun, ABD’nin güçlü araçlar bulduğunu da görüyoruz. Bu araçlar, Rusya Ukrayna Savaşı’nı böyle kimseyle konuşmadan hiçbir şey olmuyormuş gibi sürdürmeye devam ederse Moskova’nın daha nice kayıpla karşılaşacağını gösteriyor. Zaten Putin’in Alaska görüşmesi konusunda hevesli olmasından yola çıkanlar aslında Rusya’dan gerçek bir tavizden çok Trump’ın gönlünü çelecek akıllıca bir hamle ile zaman kazanma bekliyorlar. Bu zaman kazanma içerisinde Rusya kendini, belki, daha çok diş gösterecek hale getirebilir.
Ruslar nerede duruyor?
Rusya cephesini analiz etmek ABD tarafını analiz etmekten daha zor. ABD’nin kendisine kazanç sağlayan kaba güç kullanımını orada burada görüyoruz. Bu yüzden ABD’nin neye gücü var- neye yok analizi daha kolay yapılıyor. Rusya ise Ukrayna dışında zamanında ulaştığı pek çok cepheyi kaybetti. Büyük ihtimalle tüm cephelerde mücadele edemeyeceğinden tüm çabasını Ukrayna savaşını sürdürmeye yoğunlaştırdı. Bu savaş bağlamında sadece Donbass’ın kontrolünü içermeyen maksimalist hedefleri vardı. Bu hedefleri Alaska Zirvesi arifesinde Rusya terk etmiş değil. Hedefler için savaşı sürdürme kapasitesi üzerinden ABD ile pazarlık yapacak gücü var mı bunu bilmiyoruz. Bu noktada Rusya kapalı bir kutu. Nükleer tehdit ve restleşme üzerinden daha çok şey yapabilir ama bunları yaptığı anda Batı ile arasındaki Soğuk Savaş’ı başka bir boyuta yükseltir ve belki Trump yönetimini kaybeder. Bunu istemiyor. Öte yandan ABD, Donbass’ı filan gözden çıkartmış görünse de Kiev’i gözden çıkartır mı bilemiyoruz. Bugüne kadar Truump yönetimi bile Kiev’in düşmesine neden olacak bir kapıyı Rusya için açmadı. Dolayısıyla büyük güç pazarlıklarında çok konuşulmayan kim ne kadar tavizi neden verecek noktası hala belirsiz. Alaska Zirvesi, dağ fare doğursa da, önemli çünkü bu belirsizliklerin bir kısmını giderecek bir resim elimizde olacak.