SON DAKİKA

Asya Yeni Bir Jeoekonomik Döneme Giriyor...

Geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz ABD Başkanı Trump Asya'ya gitti. Tüm dünyanın gözü de ortadoğudan Asyaya doğru döndü. Asyalı hükümetler ve şirketler, değişen ticaret rüzgarlarına ve artan stratejik rekabete uyum sağlamaya çalışıyor.

Uzmanlar, ticaret politikalarının artık yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi araçlar haline geldiğine dikkat çekiyor. Enerji güvenliği, teknoloji rekabeti ve dijital altyapılar, Asya’nın geleceğinde belirleyici rol oynayacak. Menon ve Natalegawa’ya göre bölgedeki başarı, jeopolitik baskılar karşısında dengeyi koruyabilen, ilişkilerini çeşitlendiren ve uzun vadeli stratejik öngörüye sahip hükümetler ile şirketlerin olacak.

Küresel ekonominin rüzgârı yeniden Asya’ya dönüyor. Fakat bu kez yönü eskisi kadar öngörülebilir değil. ABD’nin uyguladığı tarifeler, Batılı şirketlerin yıllardır üretim üssü olarak gördüğü Asya’yı sarsarken, bölge ülkeleri kendilerini stratejik bir yol ayrımında buldu. Artık mesele sadece ticaret değil; teknoloji, enerji ve güvenlik politikaları da aynı denklemde yer alıyor.

Hindistan bunun en somut örneği. Son dönemde ABD ile ticari gerilimler yaşayan Yeni Delhi yönetimi, bu süreci bir kayıp değil, bir “yeniden yapılanma fırsatı” olarak görüyor. Hindistan’ın eski ulusal güvenlik danışmanı Shankar Menon’un ifadesiyle, iki ülke ilişkileri uzun vadeli bir iyileşme çizgisi üzerinde. Hindistan, bir yandan ABD ile bağlarını korurken diğer yandan Avrupa ve Asya’daki yeni ortaklarla anlaşmalar yapıyor. Ekonomik diplomasi, tıpkı Çin sınırındaki askeri temkin kadar ince bir denge gerektiriyor.

Endonezya da benzer bir tablo çiziyor. Ülke, “bağımsız ve aktif” dış politikasını sürdürerek hiçbir büyük güce tam olarak yaslanmıyor. Yeni Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’nun Endonezya’yı BRICS grubuna dahil etmesi, bu denge arayışının bir yansıması. Ancak Çin’in ülkedeki doğrudan yatırımlar üzerindeki ağırlığı, ekonominin geleceği için dikkatle yönetilmesi gereken bir unsur. Yeni maliye bakanı Purbaya Yudhi Sadewa, büyümeyi hızlandırırken aynı zamanda yatırımcı güvenini tazelemeye çalışıyor.

ASEAN ülkeleri ise bölgesel dayanışmayı öne çıkarıyor. ABD-Çin rekabetinin iki ucuna savrulmak yerine “açık bölgecilik” politikasıyla ticaretin sürmesini hedefliyorlar. ASEAN-Çin Serbest Ticaret Alanı 3.0 ve RCEP gibi anlaşmalar, bölgenin küresel ekonomideki yerini sağlamlaştırma çabasının ürünü. Tıpkı 1998 ve 2008 krizlerinde olduğu gibi, dışsal şoklar bu kez de bölgesel entegrasyon için katalizör görevi görüyor.

Bu süreçte Asyalı şirketler de konumlarını yeniden tanımlıyor. Kimi şirketler “mikroskop”la kısa vadeli riskleri yönetmeye, yani tedarik zincirlerini ve fiyatlamayı optimize etmeye odaklanıyor. Diğerleri ise, “teleskop”la geleceğe bakıyor; enerji dönüşümü, dijitalleşme ve sermaye akımlarındaki değişimi doğru okumaya çalışıyor.

Jeoekonomi ile jeopolitik arasındaki çizgi artık neredeyse silinmiş durumda. Ticaret sadece malların değil, fikirlerin ve güç dengelerinin de değiş tokuş edildiği bir alan haline geldi. Bu yeni düzende başarılı olacak ülkeler, ideolojik değil stratejik davranabilen; korkuya değil öngörüye yatırım yapan ülkeler olacak.

Elbette Asya'dan tekil olarak bahsetmek saflık olur. Asya ülkeleri yaklaşık 45 milyon kilometrekarelik bir alanı kaplıyor; bu da Avrupa'nın neredeyse beş katı büyüklüğünde. Avrupa'nın 300 diline karşılık yaklaşık 2.300 dille muazzam bir kültürel ve dilsel çeşitliliğe ve önemli ölçüde farklı siyasi yaklaşımlara sahipler. Ekonomik açıdan da, hem ölçek hem de yapı bakımından büyük farklılıklar var. Nepal ve Singapur'un kişi başına düşen GSYİH'sini ele alalım: ikincisinin GSYİH'si birincisinin 60 katıdır. Ancak bu ülkeleri toplu olarak değerlendirebiliriz çünkü büyük ölçüde karşılıklı ticari çıkarlar aracılığıyla tamamlayıcı ve birbirine bağlı bir ekosistem oluşturuyorlar. Asya, bu yeni küresel dramanın merkezinde yer alıyor.

Gördüğünüz gibi Asya’nın hikâyesi henüz yazılmadı. Ancak görünen o ki, bu hikâye artık yalnızca “düşük maliyetli üretim” değil; yenilik, dayanıklılık ve diplomatik denge üzerine kurulacak. Ve belki de küresel ekonominin geleceğini, tarifeler değil; Asya’nın bu yeni dönemde nasıl bir rol üstleneceği belirleyecek. Zaten yaşadığımız şu 2025 yılında dünya öyle bir karıştı ki, kim kimdir kim kiminledir nezaman ne oalcak öngrülemiyor. Bakalım bundan sonra Asya dünyanın yeni yıldızı olacak mı?