SON DAKİKA

Kazanımların kutuplaşması

Son yıllarda ekonomideki en tartışmalı konulardan biri, kazanımların toplum içinde giderek kutuplaşmasıdır.

Gelir ve servet açısından bazı kesimler hızla yükselirken, diğer kesimlerin kazançları adeta durma noktasına geliyor. Bu durum, sadece ekonomik bir mesele olmaktan öteye geçiyor; sosyal, kültürel ve politik alanlarda da derin etkiler yaratıyor.

Ekonomik eşitsizlikte yeni bir dönem

TÜİK ve Dünya Bankası verileri, Türkiye’de üst gelir grubunun toplam gelirden aldığı payın giderek artığını ortaya koyuyor. Üst gelir grupları toplam gelirden yaklaşık %50 pay alırken, alt gelir grupları toplamdan çok küçük bir payla yetinmek zorunda kalıyor. Bu, sadece gelir değil, servet dağılımında da benzer şekilde gözlemleniyor: Yüksek gelir grupları servetlerini hızla artırırken, alt gelir grupları borç yükü ve düşük tasarruf oranları nedeniyle ekonomik olarak geride kalıyor.

Kazanımların kutuplaşmasının temel nedenleri arasında teknolojik dönüşüm, küreselleşme, finansal piyasaların yapısı, eğitim eşitsizliği ve sermaye gelirlerinin çalışma gelirlerine göre daha hızlı artması bulunuyor. Dijitalleşme ve yapay zekâ gibi yenilikler, yüksek beceriye sahip çalışanları zenginleştirirken, düşük vasıflı işgücünü geri bırakıyor. Bu durum, toplumda adeta bir “kazananlar ve kaybedenler” ayrışmasını güçlendiriyor.

Sosyal ve kültürel yansımalar

Ekonomik kutuplaşma sadece gelir farkı ile sınırlı kalmıyor; toplumsal ilişkileri de derinden etkiliyor. Zengin ve yoksul arasındaki fark büyüdükçe, sosyal gerilimler, aidiyet sorunları ve güven eksikliği artıyor. Eğitim, sağlık ve konut gibi temel hizmetlere erişimdeki eşitsizlik, sosyal hareketliliği sınırlandırıyor. Özellikle genç kuşaklar, ekonomik fırsatlara ulaşmada sınırlı imkân bulduklarında, toplumsal adaletsizlik duygusu derinleşiyor.

Politik açıdan da kutuplaşma etkili oluyor. Ekonomik gücü yüksek gruplar, kendi çıkarlarını koruyan politikaları desteklerken, dezavantajlı kesimler kırılgan kalıyor. Bu durum, demokratik süreçlerde temsil sorunlarına ve oy tercihlerinde dengesizliğe yol açıyor. Sosyal ve politik kutuplaşma, ekonomik kutuplaşmayı daha da pekiştiriyor; bir kısır döngü oluşuyor.

Küresel perspektif ve Türkiye’nin konumu

Kazanımların kutuplaşması yalnızca Türkiye’ye özgü değil; ABD, Avrupa ve Asya’da da benzer eğilimler gözlemleniyor. ABD’de üst gelir grubunun servetteki payı son 30 yılda neredeyse iki katına çıkarken, alt gelir gruplarının serveti sabit kaldı. Avrupa’da sosyal devlet uygulamaları kutuplaşmayı sınırlasa da küreselleşme ve teknolojik değişim nedeniyle farklılaşmalar gözlemleniyor.

Türkiye’nin durumuna bakıldığında, hızlı ekonomik büyüme ile gelir eşitsizliği arasındaki çelişki dikkat çekiyor. Büyüme rakamları yüksek olsa da kazançlar tüm topluma eşit dağılmıyor. Bu durum, refah artışının toplumun küçük bir kesimiyle sınırlı kalması riskini ortaya çıkarıyor.

Çözüm önerileri ve geleceğe bakış

Kazanımların kutuplaşmasını önlemenin yolu, sadece büyümeyi artırmak değil, eşitlik odaklı bir kalkınma modeli benimsemekten geçiyor. Bunun için önerilen bazı adımlar şunlar:

Eğitim ve beceri yatırımları: Dezavantajlı grupların teknoloji ve dijital ekonomi alanlarında beceri kazanması, gelir fırsatlarını artırır ve ekonomik eşitsizliği azaltır.

Vergi ve sosyal politikalar: Gelir ve servet üzerinden adil vergi politikaları uygulanması, düşük gelirli grupların yaşam standartlarını yükseltir.

Finansal kapsayıcılık: Bankacılık ve yatırım araçlarına erişimin yaygınlaştırılması, küçük tasarruf sahiplerinin ekonomik kazanımlarını artırır.

İstihdam ve iş gücü politikaları: Yeni iş alanları ve esnek çalışma modelleri ile düşük vasıflı işgücüne fırsatlar sunmak, ekonomik kutuplaşmayı azaltabilir.

Bu adımlar, sadece ekonomik değil, toplumsal ve politik açıdan da sürdürülebilir bir çözüm sunuyor. Kazanımların kutuplaşması önlenmezse, toplumsal gerilimler, aidiyet sorunları ve ekonomik kırılganlıklar derinleşebilir. Ancak eşitlik odaklı politikalar ve kapsayıcı büyüme stratejileri ile toplumun geniş kesimleri ekonomik refahın bir parçası haline gelebilir.

Sonuç: Kapsayıcı Büyüme Zorunluluğu

Kazanımların kutuplaşması, ekonomi ve toplum için ciddi bir uyarıdır. Gelir ve servet uçurumu büyüdükçe, sosyal barış ve demokratik süreçler tehlikeye girer. Bu nedenle politika yapıcılar, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları, ekonomik büyümeyi sadece miktar açısından değil, eşitlik ve kapsayıcılık boyutunda da değerlendirmelidir.

Gelecekte refah, yalnızca kazananların değil, tüm toplumun kazanımları üzerinden şekillenecek. Kazanımların kutuplaşmasını önlemek, ekonomik büyümenin adaletli ve sürdürülebilir olmasının temel koşulu olarak karşımıza çıkıyor.