Yapay zekâ, reklamcılığı nasıl ele geçirdi?
Aristoteles'e göre retorik ne bir bilimdir ne de bilgi öğretme yöntemidir. O sadece "ikna etme sanatı"dır.
Yüzyıllar sonra bu sanat, reklamcılıkla birleşti; dijital çağda ise yapay zekânın ellerinde yeniden şekillendi. Artık bir paletin üstünde dağınık duran renkler değil bu çağ; tuvalin üstünde algoritmalarla anlam kazanan, sizi sizden iyi tanıyan bir sistem sunuyor. Hazırsanız bu yeni dünyanın kapılarını aralayalım.
Reklamcılığın dünü: Duvar yazılarından televizyon spotlarına
Reklamcılık, tarih boyunca insanlara ulaşmanın yollarını aradı. Antik Mısır’da papirüsler, Asya’da duvar yazıları, Çin’de kaligrafik tabelalarla başlayan bu serüven, yüzyıllar boyunca şekil değiştirdi. 20. yüzyılda ise televizyon, radyo, gazete ve dergi gibi geleneksel medya araçlarıyla zirveye ulaştı.
Bu dönemde reklamlar, herkese aynı mesajı veren, tek yönlü iletişim biçimleriydi. Afişlerle göz yakalayan, televizyonla kulağa fısıldayan, radyoyla bilinçaltına ulaşan bu sistem, dijital çağın gelişimiyle birlikte eksik kalmaya başladı. Neden mi? Çünkü artık bireyin “ben”i merkeze alınmak zorundaydı.
Dijital çağda bir devrim: Yapay zekâ sahneye çıkıyor
Ve o gün geldi: Reklamcılık yapay zekâ ile tanıştı. Artık bir tüketici olarak sizin hangi marka ayakkabıyı tercih ettiğinizi, ne tür kahve içtiğinizi, gece kaçta telefona baktığınızı bilen bir sistem var. Üstelik sadece bilmekle kalmıyor, bu bilgilerle özel içerikler hazırlıyor ve sizi satın alma kararına hiç fark ettirmeden yönlendiriyor.
Yaşınız, cinsiyetiniz, ilgi alanlarınız, sosyal medya hareketleriniz… Yapay zekâ tüm bunları analiz ediyor ve sizi algoritmik bir aynada yeniden inşa ediyor. Böylece siz daha bir şey istemeden karşınıza çıkan reklamla ihtiyaç duyduğunuz şeye zaten karar vermiş oluyorsunuz.
Popkek ve Albeni: Algoritmanın lezzetle dansı
Markalar bu gücü fark etti. Örneğin Eti, Popkek ürünü için yapay zekâdan yardım alarak “PopGPT” adını verdiği bir kampanya başlattı. Sadece bir reklam değil, aynı zamanda bir lezzet tasarımıydı bu. “Frambuazlı Cheesecake” aromalı yeni Popkek, hem damaklara hem de zihinlere hitap etti. Tam anlamıyla algoritmik bir tat!
Ülker’in Albeni markası ise ambalaj değişikliği için yapay zekâya başvurdu. “Eğlenceli”, “trend” ve “heyecanlı” kelimeleri üzerinden binlerce yeni ambalaj tasarlandı. Sonuç? Daha genç, daha dinamik bir görünüm ve tüketiciyle kurulan yepyeni bir bağ.
Peki ya etik? Bilgiden tüketime uzanan ince çizgi
Bu kadar güçlü bir sistemin etik sorumluluklar doğurmaması mümkün mü? Yapay zekâ, ikna edici ve gerçekçi içerikler üretmede o kadar başarılı ki, sınır aşıldığında tüketici aldatılabilir. Abartılmış vaatler, manipülatif görseller ve sizi sizden gizlice yönlendiren içerikler… Bu noktada, reklam verenlerin sorumluluğu büyük.
Yapay zekâya ne kadar veri verirsek o kadar “bizi” öğreniyor. Ancak burada durmamız gereken yer var. Her ne kadar mükemmel sonuçlar sunsa da yapay zekâ insan yaratıcılığı ve duygusunun yerini tamamen alamaz. Unutulmamalı: O bir araç, karar verici değil.
Son söz: Satın alan siz misiniz, sizi satın alan bir algoritma mı?
Gelecekte belki de satın alma kararlarımızın tamamını yapay zekâ verecek. Belki bu yazıyı bile sizin adınıza yazılmış bir bilinçaltı okuyor. Ama durun bir saniye… Bu ihtimal sizi korkutmasın. Çünkü büyük ihtimalle farkında bile olmayacaksınız.
İşte tam da bu yüzden, bir tüketici olarak mesafeyi korumalı, bir üretici olarak teknolojiyi kucaklamalıyız. Çünkü hiçbir insan, kendi adına düşünen, karar veren ve satın alan bir algoritma tarafından yönetilmek istemez. Ama belki de… çoktan yönetiliyor.