Zamanı Yönetmek Değil, Zamanla Dost Olmak
Zamanı yönetmek… Ne büyük bir iddia. Sanki elimizde bir kum saati varmış da ters çevirecek gücümüz varmış gibi konuşuyoruz. Oysa zaman, bizimle beraber akmıyor çoğu zaman.
Biz bir adım atarken, o üç adım atıyor; ya da biz oturup beklerken, o hiç kıpırdamıyor. Bu yüzden belki de mesele onu yönetmek değil, onunla dost olmak.
Bazı sabahlar, gözünü açtığında odanın içi sana yabancı gelir. Oysa eşyalar aynı yerindedir. Sandalyenin sırtına bıraktığın hırka, masadaki su bardağı, perdeden süzülen ışığın eğik açısı… Hepsi bildiğin şeylerdir ama sen sanki başka bir saatin içine düşmüşsündür. Bir zaman kayması, bir iç boşalması gibi. Belki gece uykunda bir şey olmuş, belki de hiçbir şey olmamıştır. Ama bir şey eksilmiştir senden.
Zaman, hep dışarıdan işleyen bir şey gibi sanılır. Takvim yaprakları yırtılır, dijital saatler ileri sarar. Oysa insanın içinde de zaman vardır. Bir türlü hızına yetişemediğimiz, bazen gerisinde kaldığımız, bazen çok önüne geçtiğimiz bir başka saat. İçimizdeki saat geri kaldığında, dış dünyanın her şeyi acele eder gibi gelir. Konuşmalar kısa, ilişkiler yüzeysel, hayaller ertelemeye mecbur. İçimizdeki saat öne geçtiğinde ise her şey yavaş gelir. Beklemeye başlarız; bir insanı, bir cevabı, bir anlamı.
Bir sabah uyanıyorsun, yapılacaklar listesi gözlerinin önünde uçuşuyor. Kalbin çarpıyor çünkü zamanın senden hızlı koştuğunu hissediyorsun. Ama sonra bir kahve koyuyorsun kendine. Perdeyi biraz aralıyorsun. Dışarıda bir ağaç, hiç telaşsız yaprağını sallıyor. Bir çocuk annesinin elini tutmuş, sabahın telaşına rağmen gülümsüyor. Ve işte o an, zaman biraz yavaşlıyor. Çünkü sen yavaşlıyorsun. Çünkü sen, bir anı seçip orada kalmayı tercih ediyorsun.
Zamanla savaşan herkes yorgun. Ama zamanla yürümeyi seçenler, her şeye yetişemeyeceklerini kabul etmişler ve yine de güzel şeylere yetişmeye çalışıyorlar. Çünkü zaman, aslında bir düşman değil. O, bazen bize fark etmeden büyümemiz için alan açan bir öğretmen. Bazen kabuk bağlamamız için gereken sessizlik. Bazen de yeni bir başlangıç için en uygun an.
Umut, zamanla kurulmuş bir dostluktur belki de. "Henüz değil ama bir gün" diyen bir iç ses. Ve biz, zamanın içine umutla karıştığımızda, hiçbir şey geç kalmış sayılmaz. Belki sadece şimdi olmamıştır, ama bu demek değildir ki hiç olmayacak.
Zamanı yönetemeyebiliriz. Ama onunla barışabiliriz. Ve barıştığımız her an, içimizde yeni bir alan açılır: derin nefesler için, yeni başlangıçlar için, geç kalan ama tam vaktinde gelen şeyler için.