Dolar $
32.42
%-0.32 -0.1
Euro €
34.96
%-0.34 -0.12
Sterlin £
40.51
%-0.75 -0.3
Çeyrek Altın
4092.28
%0.61 24.65
SON DAKİKA
Turizm Pazartesi 25 Nisan 2022 02:11

ÖZBEKİSTAN'IN ANTİK KENTİ HİVA

İpek Yolu deyince eminim hepimizin yüreği ışıldar ve 1001 gece masallarındaki o rengarenk ambiyans gözümüzün önüne gelir. Bu sefer size İpek Yolun üzerinde bulunan harika antik bir diyara götüreceğim

Özbekistan'ın antik kenti Hiva

İpek Yolu Mısırlılar döneminde başlangıç noktası Çin’in kuzeydoğusunda Xian kenti olan ve doğu ile batı arasındaki bağlantıyı sağlayan ticari yollardı. Xian kentinden başlayan bu zorlu yol Çin Seddi boyunca uzanır, Pamir Dağları’ndan Afganistan’a doğru devam eder ve oradan Anadolu topraklarından Akdeniz’ e ulaşırdı. İlk dönemlerde bu yol aslında Baharat Yolu’ydu ve daha sonra Çin’den taşınan ipek sayesinde İpek Yolu adını aldı.

Milattan yüzyıllar önce Mısırlılar, daha sonra Romalılar ve en son Avrupa’daki krallıklar ve Çin arasında bu doğu – batı eksenindeki ticaret devam etmişti ancak 15inci yüzyılda deniz yollarının keşfi ile önemini yavaş yavaş yitirmeye başladı. Bu rotanın uzunluğu yaklaşık 6400 kilometre ve ticaret her iki yönde yapılıyordu. Avrupalı tüccarlarda İpek Yolu vasıtası ile doğuya yün, altın ve gümüş satıyorlardı.

Bu rota sayesinde sadece ticari ürünler değil aynı zamanda kültürel alış verişler de yapılıyordu.

Ürünler develerle taşındı

Örneğin, din ihraç ediliyordu. Hindistan Çin’e Budizm’i taşıyor, Avrupalılar ise Asya’da Hristiyanlığı yaymaya çalışıyorlardı. Aynı şekilde bulaşıcı hastalıklarda bu yollardan ülkeden ülkeye yayılıyordu. İpek Yolu’nda ürünler deve kervanlarıyla taşınıyordu çünkü develer buradaki iklime ve çöllerdeki güzergahlar için en elverişli hayvanlardı.

İşte biz de bir Orta Asya keşfi yapmak için kendimizi bir anda Özbekistan’ın Urgenç kentine giden bir uçakta buluyoruz. Urgenç’e vardıktan sonra sırasıyla İpek Yolu’ndaki antik Hiva, Buhara, Semerkant ve Taşkent şehirlerini ziyaret etmek için yola koyuluyoruz. Mevsimlerden bahar, Nisan ayı ve baharda burası o kadar güzel oluyor ki. Hava yaklaşık 20-25 derece, yani şehri dolaşmak için ideal bir sıcaklık. Urgenç’den yarım saatlik bir araba yolculuğundan sonra Özbekistan’ın Horazm Eyaleti’nin Hiva şehirine ulaşıyoruz. Sabah saatlerinde güneş daha yeni doğuyor ve karşımızda Içhan Kale’nin (Itchan Kala) antik, toprak rengindeki surları yükseliyor. Surlar yaklaşık on metre boyunda ve onuncu yüzyılda yapılmış ve on yedinci yüzyılda yenilenmiş. Şehir henüz uyuyor fakat biz güneşin bakir ışıklarında bu antik kenti hayranlıkla izlemeye başladık bile. 

ozbek-2

Şaman bayrakları dalgalanıyor

Surların bir kenarında eski bir türbenin ve mezarlıkların üstünde şaman bayrakları rüzgarda dalgalanıyor. Eşyalarımızı Hiva’daki butik otelimize bırakır bırakmaz şehri karış karış gezmeye başlıyoruz ve kentin uyanışına tanık oluyoruz.

Hiva kenti 1991 senesinden beri İpek Yolu üzerindeki eski ticaret merkezlerinden biri olarak bir UNESCO Dünya Mirası olarak kabul ediliyor ve bu antik şehrin içinde yerli halk aynı eski günlerdeki gibi yaşamını sürdürüyor.

Yürüyüşümüz esnasında sabah namazına giden, küçük tarihi dükkanlarını açan esnaf ile, ahşap kapı işlerinin başına geçen marangozlarla, dükkanların önünde yerini alan kadın tüccarlarla ve sokak başındaki ayakkabı boyacısı ve tamircisi ile karşılaşıyoruz.

Şehir çok sessiz, insanlar güler yüzlü ve çok sakin. Güneş yavaş yavaş yükseliyor ve hava ısınmaya başlıyor.

Ickale’de devasa ahşap ve bol işlemeli 11 ana kapısından birinden eski Hiva kentin içine giriyoruz ve antik şehir tüm haşmeti ile karşımızda duruyor. Hemen girişte bize keçi tüylerinden yapılan bölgeye has kemik rengi, kahverengi, gri ve siyah çeşit çeşit berelerden gösterip satış yapmaya çalışıyorlar. Bu bereler kışın insanın başını soğuktan koruduğu gibi esas yazın güneşin çok yoğun etkisinden de koruyor. Antik kentlerin Arnavut kaldırımlarından yürümek oldum olası çok severim. Sokak araları burada kısmen dar ama meydanlar çok geniş. Her yerde küçük çocukların keyifle oynadığını görüyoruz. Sırasıyla Muhammed Amin İnak Medreselerini, Allah kulu Han Medresesini, Taş Havlu Sarayını, Pehlivan Mahmud Mozolesini, İslam Hoca Minaresini, Ak Camii ve sayısız antik taklar, kubbeler, kuleler, minareler ve devasa han kapılarını görüyoruz. Tüm şehir kum renginde ve Özbek çinileri ile mavi, yeşil ve beyaz tonları ile süslenmiş. Hiva’nın tam ortasında Kalta Minor Kulesi masmavi tonlarda göğe doğru yükseliyor. Hiva kentinin yaklaşık bin beş yüz yaşında olduğu ve İpek Yolun üzerinde çok varlıklı bir şehir olduğu tahmin ediliyor.  Kale’nin iç kısmında elli adet tarihi bina ve yaklaşık iki yüz elli tarihi dükkan bulunuyor. Buradaki tarihi binaların çoğunlukla burada çalıştırılan on binlerce Pers ve bir kısım Rus köle tarafından inşa edildiği ileri sürülüyor.

ozbek-3

Binalar 10. yüzyıldan kalma

Birçok bina 10’uncu yüzyıldan kalma fakat 17inci ve 18inci yüzyılda restore edilmiş. Örneğin meşhur Cuma Camii yüz 12 ahşap işlemeli çok süslü sütunları ile büyülüyor. Medreseler ve Hiva Hanlığına ait saray binaları masmavi çinileri ile muhteşem.

Hiva bir dönem Pers etkisinde, onuncu yüzyıldan itibaren ise Türk etkisi altında kalıyor.

Kuşkusuz bu güzel kentte yüzyıllar içinde önemli düşünürler, şairler ve bilim insanları yetişiyor.

19. ve 20. yüzyılda ise bölge Rus Çarlık etkisi altına giriyor ve Bolşevik Devrimi’nden sonra 1925 senesinde Sovyetler Birliği’nin bir parçası olarak Özbek Sovyet Cumhuriyeti ilan ediliyor.

1991 senesinde ise Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Azerbaycan ve Özbekistan eski Türk devletleri olarak peş peşe bağımsızlıklarını ilan ediyorlar ve bu vesile Hiva kenti de özgürlüğüne kavuşuyor.

Günümüzde yaklaşık yüz bin kişi kale içinde Hiva’da yaşıyor. Kentin Ceyhan Nehir’in kenarında bulunmasından dolayı bu mevsimde Hiva sokaklarını kiraz ağaçların ve kayısı ağaçların bembeyaz çiçekleri süslüyor.

Çevresi çöl ama tertemiz

Hiva’nın çevresi çöl olmasına rağmen her yer tertemiz. Sokaklar çok bakımlı. Hiç bir yerde çarpık bir yapılaşma yok. Hiç bir yerde çöp, plastik veya sigara izmariti de yok. Sadece kentin zeminin kum olmasından dolayı bazı minareler veya kuleler veya komple kompleksler hafif yan yatmış olabiliyor veya tekrar dikleştirilmeye çalışılıyor. Tüm yapılardaki kapılar ahşap ve zengin işlemeli ve hepsi birbirinden güzel. Hafif bir meltem esiyor. Bizim haricimizde çok az yabancı turist var.

Akşam vakti ise harika bahçesi olan bir tarihi yapının içinde yemeğe gidiyoruz. Çok güzel bir sofra hazırlanmış ve arkada yerel ezgiler çalıyor. Narlı salatalar, çeşit çeşit mantılar, kuru meyveler özellikle kuru üzüm, etli çorbalar, baharatlı mezeler, etli samsalar ve buraya has ekmekler zengin soframızda yer alıyor.

Önümüze gelen hafif yağlı Hiva Pilavını ise tadarken ki içinde bol havuç, biraz baharat ve kırmızı et var gözümün önüne yüzyıllar önce bu baharatları, pirinci, ipek ürünleri, porselenleri taşıyan deve kervanları ve arkalarında bıraktıkları çok meşakkatli yolculuklar geliyor.

O günden bugüne sanki hiç bir şey değişmemiş, hiç bir el değmemiş gibi. Özbekistan 90’lı yıllarda bağımsızlığına kavuştuktan sonra dahi çok kapalı bir ülkeydi. Daha yeni yeni kapılarını ve bu kültür miraslarını yabancı turistlere açmaya başladı. İtalyanlar ve Fransızlar buraları yavaş yavaş keşfetmeye başlamış bile. 

Keşfedilmesi gereken yer

Henüz bu güzelim antik kentlere el değmemişken yani dünya değişmeden mutlaka Özbekistan’ın bu bölgesine gelip buraları keşfetmenizi öneririm.

Doğu’nun gizli kalmış köşelerini ve başınızı gece kaldırdığınızda minarelerin ve kulelerin üstündeki parlayan ay ve yıldızları görmenizi isterim. Buralara bayılacaksınız ve gözlerinize inanamayacaksınız. Bütün şehir sanki bir 1001 gece masallarının sahneleneceği bir film platosu gibi. Eski İpek Yolu üzerindeki Hiva kentindeki renkli yaşamı, buraya gelen tüccarları ve kervanları kolaylıkla hayal edebilirsiniz.

Eminim bu seyahatin devamındaki diğer masal şehirleri de merak edeceksiniz. İpek Yolunda geçmişte seyahat edercesine hepsini birlikte gezeceğiz. 


ABONE OL