SON DAKİKA

Barışın ve vicdanın sınavı

Donald Trump'ın Gazze için hazırladığı barış planı, görünenden çok daha karmaşık bir tabloyu ortaya koyuyor. Anlaşmanın yirmi maddesine bakıldığında, Hamas'tan silahlarını teslim etmesi isteniyor.

Oysa bu, temel bir soruyu gündeme getiriyor: Soykırımcıdan mı silah alınır, yoksa mağdurdan mı? Filistin halkı yıllardır sistematik saldırılara maruz kalırken, onların güvenliği nasıl sağlanacak? İsrail’in bir daha saldırmayacağına dair uluslararası bir güvence var mı?

Filistin devleti gerçekten kurulacak mı? Bu en kritik soru hâlâ yanıtını bulabilmiş değil. Bu şartlarda Hamas’ın silahlarını teslim etmesi ne kadar gerçekçidir? Hiçbir halk, güvenliği garanti altına alınmadan savunma hakkından vazgeçmez.

Trump ile görüşen bazı Müslüman ülkeler, planı Filistin devletinin kurulması ve halkın güvenliğinin sağlanması koşuluyla desteklediklerini açıkladı. Görünürde herkes “barış” çağrısı yapıyor; ancak bunun samimi olduğuna inanmak zor. Çünkü planın içeriği, İsrail’in tarihsel tutumu ve ideolojik hedefleriyle çelişiyor.

1948’den bu yana yapılan hiçbir anlaşmaya uymayan İsrail, Siyonist bir ideoloji üzerine kurulu. Bu ideolojinin hedefi, “Büyük İsrail” sınırlarını oluşturmak; Mısır, Irak, Lübnan, Türkiye, İran ve Suriye gibi ülkeleri kapsayan geniş bir bölge üzerinde hâkimiyet kurmaktır. Dolayısıyla bu plan, İsrail açısından bir barış adımı değil, sadece zaman kazanma stratejisidir.

İşte böyle bir dönemde, Filistin halkına destek olmak isteyen vicdan sahipleri denizlere açıldı.

Sumud Filosu: Vicdanın denizlere açılan yüzü

Gazze’ye uygulanan insanlık dışı abluka karşısında sessiz kalmak istemeyen 46 ülkeden yaklaşık 500 aktivist, “Sumud Filosu” adıyla bir araya geldi. Aralarında 56 Türk gönüllü vardı. Bu insanlar, sadece insani yardım ulaştırmak ve Filistin halkının sesini dünyaya duyurmak amacıyla yola çıktı. Yaklaşık 40 gemi, dünyanın dört bir yanından gelen vicdan sahiplerini aynı hedefte buluşturdu: Ablukayı barışçıl yollarla aşmak ve insanlığa bir vicdan çağrısı yapmak.

Ne var ki İsrail, bu barışçıl girişimi tehdit olarak gördü. Uluslararası sularda gemilere müdahale etti, aktivistleri alıkoydu. Bu tutum, sadece uluslararası hukukun ihlali değil, aynı zamanda İsrail’in yıllardır sürdürdüğü baskı politikasının bir yansımasıydı.

Tüm baskılara rağmen filo gemilerinden biri, tüm engellemelere rağmen Gazze sınırlarını geçmeyi başardı. Bu yalnızca bir geminin yolculuğu değil, insanlığın onur mücadelesiydi. Çünkü bu başarı, ablukaların aşılabileceğini, duvarların yıkılabileceğini gösterdi.

Bazıları “Benim vatanım değil, beni ilgilendirmez” diyebilir. Oysa acının sınırı yoktur; vicdanın pasaportu da olmaz. Bir çocuğun gözyaşı, hangi toprakta düşerse düşsün, insanlığın kalbine dokunur.

İnsan olmak, coğrafyadan değil, yüreğin adaletinden geçer. Çünkü kalbini kapatan, sesini susturan her insan, hangi millete ait olursa olsun artık insanlığın bir parçası değildir.

Abluka kırıldı; Sumud Filosu kaybetmedi, aksine insanlığın direncini ve umudunu dünyaya göstererek kazandı.