Bu bir savaş: Ağaçlar yanıyor, ama asıl hedef toprak
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son kabine toplantısında orman yangınları için "Bu bir savaş" dedi. Artık bu felaketler sadece çevresel değil, toprağımıza, tarımımıza ve bağımsızlığımıza yönelik planlı saldırılardır.
2002-2012 arasında yaklaşık 4,4 milyon hektar, 2013-2023 arasında ise yaklaşık 9,4 milyon hektar ormanlık alan yandı. Toplamda 13,8 milyon hektara yakın alan kül oldu. Bu, tesadüf değil; ülkemizi çölleştirmeye yönelik uzun vadeli bir operasyonun izleridir.
145 kişi gözaltına alındı, 36’sı tutuklandı. İçlerinden bazıları FETÖ bağlantılı. Ancak asıl mesele, bu kişilerin kimin adına hareket ettiğidir. Çünkü yanan bölgeler aynı zamanda verimli tarım alanları. Bu da gelecekteki gıda krizinin işareti olabilir. Amaç, toprağı yakarak halkı teslim almaktır.
Devlet, artık bazı ormanlık bölgeleri komandolarla koruyor; 14 İHA ve 776 gözetleme kulesiyle 7/24 izleme yapılıyor. Ancak buna rağmen yangınlar sürüyor. Bu da gösteriyor ki, mesele sadece tedbirsizlik değil, istihbarat zaafı. Bu süreç sadece Orman Genel Müdürlüğü'ne bırakılamaz; askerî ve istihbarî bir mesele olarak ele alınmalıdır.
Bursa’daki bir yangının MOSSAD’a yakın bir sitede zafer işaretiyle paylaşılması, bu saldırıların uluslararası boyutunu ortaya koyuyor. Bu, sıradan bir “yangın” değil; mesajlı bir eylemdir.
Yangınlar sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı hedef alıyor. 2021'de dünya genelinde aynı anda 26 milyon farklı noktada yangın çıkması tesadüf olabilir mi? Paris İklim Anlaşması sonrası yangınlar, küresel iklim politikalarının arkasındaki derin ajandayı sorgulatıyor. Amaç: tarımı ve üretimi durdurup halkı bağımlı hâle getirmek.
Terör suçu kapsamında yargılanmalıdır
Bir haftada 670 yangının çıktığı bir ülkede artık olağan durumdan söz edilemez. Yangın çıkan bölgelerde OHAL ilan edilmeli, sabotajcılar terör suçu kapsamında yargılanmalıdır.
Bu bir savaşsa, biz de savaş ciddiyetinde hareket etmeliyiz. Ormanlarımızı sadece ağaç olarak değil, vatan toprağı olarak görmeliyiz. Çünkü bu topraklar yanarsa, sadece ormanlarımızı değil; geçmişimizi, geleceğimizi, bağımsızlığımızı da kaybederiz.
Ancak mesele sadece yangınların çıkmasını engellemekle sınırlı kalmamalı. Yanan alanların bir daha geri dönülmez şekilde yok edilmemesi için, yangın sonrası atılacak adımlar da en az öncesi kadar önemlidir. Öncelikle bu alanların orman statüsünden çıkarılarak başka projelere tahsis edilmesine kesinlikle izin verilmemelidir. Çözüm süreci veya farklı gerekçelerle, yanan topraklar birilerine “başkalarının çıkarına bırakılmamalı””, bu alanlar yeniden ağaçlandırılarak doğaya kazandırılmalıdır.
Devletin bu konuda ciddi bir yeniden ağaçlandırma seferberliği başlatması, vatandaşların da bu sürece gönüllü ve bilinçli şekilde katılması teşvik edilmelidir. Her yangın alanı, ertesi yıl daha gür bir ormana dönüşmeli ki bu topraklara olan sadakatimiz hem düşmana hem doğaya gösterilmiş olsun. Aksi takdirde her yanan orman, sadece bir çevre kaybı değil, bir vatan toprağının sessizce el değiştirmesi olur.