SON DAKİKA

Plazalardaki Kalabalık, 'Birlikte Çalıştığımızı' Gösterir mi?

Selamlar sevgili okurlar, Bu hafta sizlerle, hepimizin bir yerinden muzdarip olduğu, "Biz neden birlikte iş yapamıyoruz?" sorusunu masaya yatırmak istiyorum.

Şimdi, bu soruyu duyunca eminim bir kısmınız hemen itiraz edecek: "Olur mu canım! Bak plazalara, fabrikalara... Binlerce kişi aynı çatı altında tıkır tıkır çalışıyor."

Peki, gerçekten öyle mi?

Gelin, o kalabalığa biraz daha yakından bakalım. O binlerce kişinin bir arada durmasının altındaki asıl motivasyon, çoğu zaman "birlikte başarma" heyecanı mı, yoksa ay sonunda hesabına yatacak o düzenli geliri, yani maaşı kaybetme korkusu mu?

Patronun ya da müdürün çizdiği sınırlar içinde, "aman düzenim bozulmasın, gemi batsa da önce ben atlamayayım" diyerek kendi fikirlerini yutmaktır o. Bu, birlikte çalışmak değil, mecburiyetten "yan yana durmaktır." Asıl düşüncelerini değil, sadece işini yapmak için gerekenleri konuşmaktır.

Yani plazadaki o kalabalık görüntü, bir "birlikte çalışma kültürü" olduğunu değil, sadece "zorunlu bir birliktelik" olduğunu gösteriyor.

Asıl sınav: Pazardaki girişimciler

Bu kültürün asıl sınavı nerede veriliyor biliyor musunuz? O "maaş güvencesi" olmadan, kendi başına pazarda var olmaya çalışan girişimcilerde.

Ne ilginçtir ki, etrafınıza bir bakın; fikri olan herkesin fikri "paha biçilmezdir." Herkes, dünyayı tek başına kurtaracak o müthiş icadı bulduğuna inanır. Biz de buna inanırız, destekleriz, ne güzel!

Ama sonra o "paha biçilmez" fikir sahibi girişimcileri pazarda izleriz...

Potansiyel o kadar büyüktür ki, adeta dev bir süpermarkettir pazar. İçeride aradığınız her şey var: Et, süt, sebze, teknoloji, fırsat... Bizimki, bu dev markete büyük bir heyecanla girer.

Ve biz onu, kasadan eline sadece bir paket ciklet alıp çıkarken görürüz.

Neden?

Çünkü o koca markette, o anki heyecandan ya da yalnızlıktan, gözü sadece o anlık ihtiyacına, en kolay ulaşabileceği şeye takılır. "Aman şunu bir alayım da, gerisine sonra bakarım" der. Sepeti doldurmak aklına gelmez. Çünkü o koca sepeti tek başına doldurmak zordur.

Markat arabasını birlikte itmek

İşte tam burada, "birlikte çalışma kültürü" devreye giriyor.

O marketten bir paket cikletle (yani küçücük bir başarıyla) çıkıp, ertesi gün tekrar gelmek zorunda kalmak yerine... Yanına birini alsa?

Biri market arabasını itse, diğeri raflara uzansa? Biri "Aman şunun son kullanma tarihine bakalım" dese, diğeri "Dur, ileride indirim var!" diye uyarsa?

O marketten bir paket cikletle değil, bir aylık erzakla, dopdolu bir sepetle çıkarlar.

Ama biz ne yapıyoruz? "Ya fikrimi çalarsa?" "Ya o benden çok kazanırsa?" "En iyisi ben kendi cikletimi alıp çıkayım, kimseye de minnet etmeyeyim."

Sonuç? Elimizde bir sürü "paha biçilmez fikirli" ama kasadan sadece ciklet alabilmiş insan... Ve o koca markette hâlâ doldurulmayı bekleyen binlerce sepet.

Uzun lafın kısası: Plazadaki zorunlulukla, pazardaki yalnızlığı birbirine karıştırmayalım. Birlikte çalışmak; egoları bir kenara bırakıp, daha büyük bir sepeti doldurmak için o market arabasını birlikte itebilmektir.

Yoksa hepimiz o marketin kapısında, elimizdeki cikletleri çiğneyerek birbirimize "ne kadar paha biçilmez" fikirlerimiz olduğunu anlatır dururuz.

Haftaya görüşmek üzere, sepetiniz dolu olsun!