Dolar $
32.19
%-0.26 -0.08
Euro €
34.99
%-0.42 -0.14
Sterlin £
41.18
%-0.05 -0.02
Çeyrek Altın
4094.65
%1.76 69.77
SON DAKİKA

Marmara Denizi'nde meydana gelen depremler ne anlama geliyor?

Marmara Denizi'nin tarihi ve jeolojik geçmişinden bahsettiğimde şu an meydana gelen depremleri daha iyi anlamamızı kolaylaştıracağını düşünüyorum.

Marmara Denizi, Karadeniz'i, Ege Denizi ve Akdeniz'e bağlayan bir iç denizdir. Türkiye'nin Asya ve Avrupa kısımlarını da birbirinden ayırır. 

Marmara Adası’nda bol miktarda mermer bulunması yüzünden adaya ve denize, Yunanca mermer anlamına gelen "Marmaros" denmiştir.

Denizin bir diğer eski adı da “Propontis”tir.  

Yaklaşık olarak 240 km uzunluğa ve 70 km genişliğe, 11,500 km2 yüzölçümüne sahip  ve en derin yeri -1.270 metre olan Marmara Denizi'nde, görülen akıntı tipi, normal deniz ve okyanuslardaki dairesel tip yerine, doğu batı yönünde bir akıntıdır.  

Marmara Denizi'nin kuzeyinde yer alan en derin noktalar doğudan batıya:

Çınarcık Çukuru

Marmara Ereğlisi Çukuru

Tekirdağ Çukuru

Marmara Denizi, jeolojik dönemler içinde özellikle Buzul Çağ dönemlerinde göle, kimi zaman da denize dönüşerek sürekli bir değişim yaşamıştır. Denizin yakın jeolojik dönemi incelendiğinde 12 bin yıl öncesinde deniz seviyesinin -85 m olduğu ve Marmara'nın bir göl olduğu anlaşılır. Marmara’nın son kez denize dönüştüğü dönem 6500-7000 yıl öncesine tarihlenir. Bu dönemde İstanbul Boğazı'nın suyla dolması sonucu oluşan Karadeniz Tufanı ile Marmara Denizi, göl olan Karadeniz'de su seviyesinin yükselmesine ve denize dönüşmesine aracılık etmiştir.

Marmara Denizi altında Marmara fayı ya da fayları olarak da bilinen, Kuzey Anadolu Fayının batısında yer alan sismik olarak hareketli bir fay bölgesi vardır. Tarih boyunca ürettiği depremlerle büyük bir yıkıma ve can kaybına yol açan bu fayların, 1509 Büyük İstanbul Depremi, 1766 depremi, 1894 depremi, 1912 Tekirdağ Ganos depremi ve 1999 Gölcük Depremi gibi depremlerin meydana gelmesinde, bölgede bulunan sedimanter kayaçların önemli bir katkısı vardır.

Son zamanlarda Marmara Denizi içinde ki sismik aktivitenin artması tüm Türkiye’nin gündeminde iken gerçekte ne olup bittiği konusunda çok az kişinin bilgi sahibi olduğu ancak insanları paniğe sevk etmemek için konuşurken kelimeleri seçerek kullanmak zorunda olduğu tuhaf bir dönemden geçiyoruz.

1999 depreminden sonra Marmara Denizi çok detaylı şekilde karelajlanarak sismik araştırma gemileri ile tüm fayların en son durumu detaylı olarak çıkarılmış ve deniz tabanı batimetrik haritası netleştirilmiştir. Ayrıca Marmara deniz tabanındaki ivme ölçerlerin sayısı arttırılarak daha yakın izlemeye alınmış ve hatta deniz tabanındaki faylardan jeolojik örnekler alınarak laboratuvar ortamında incelenirken, fayların belli kısımların da radon gazı çıkışları gözlenmişti.

Marmara Denizi içerisinde meydana gelen her deprem ile adeta uyumakta olan fayın “şu an uyuyor olabilirim ancak uyandığımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dediğini duyar gibiyim.

2021 yılında İstanbul için açıklanan İl Risk Azaltma Planında yer alan 4 farklı deprem senaryosunda en dikkat çekici olan kısım bence 3 numaralı senaryonun gerçekleşme ihtimalidir. Zira, 1894 fayının geçtiği hatta meydana gelecek bir kırılma, devamında enerjisini orta Marmara çukurunda bulunan kilitlenme zonuna aktararak, toplamda 174 km uzunluğunda bir kırık oluşturabilir. Bu sonuçta, tıpkı 6 Şubat depreminde olduğu gibi 7,7 magnitüdün de bir felakete yol açabilir.

İstanbul şehir merkezine sadece 22 km. uzaklıkta bulunan bu fay zonu yaklaşık 20 milyondan fazla insanın yaşadığı kadim şehri geri dönüşümsüz bir şekilde yasa boğabilir.

Peki tüm bu ihtimallere karşı riskimiz nedir diye soracak olursanız? 

İstanbul da bulunan 1,2 milyon binanın %23’ü yani 276 bin bina, 1980 öncesi yapılmış beton sınıfı C-10’un altında, zemin etüdü olmayan, mühendislik hizmet almamış, yapı denetim hizmeti almayan, kısaca cahil müteahhit yapımı binalardır. 

İşte bu nedenle artık bu binaların incelendikten sonra eğer güçlendirme yapılarak kurtarılabiliyorsa güçlendirilerek eğer güçlendirme ihtimalleri yoksa boşaltılarak insanların daha güvenli konutlara en kötü kiraya çıkma vakitlerinin geldiğini düşünüyorum.