Dolar $
32.22
%-0.07 -0.02
Euro €
34.57
%-0.33 -0.11
Sterlin £
40.29
%-0.11 -0.04
Çeyrek Altın
3909.71
%-0.21 -8.1
SON DAKİKA

Türkiye-AB İlişkileri Neden Önemli: Ekonomik Bir Bakış

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM'nin 78. Genel Kuruluna katılmadan önce havalimanında düzenlediği basın toplantısında Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerine yönelik sarf ettiği "Gerekirse Avrupa Birliği ile yolları ayırabiliriz" cümlesi ve ardından Bahçeli'nin "AB ile müzakere defteri, açılmamak üzere mutlaka kapatılmalıdır. Bizim için AB bitmiştir." açıklaması, Türkiye ile AB ilişkileri tamamen kopacak olarak yorumlandı. Peki gerçekten ilişkiler koparılabilecek kadar basit bir bağ ile bağlı mı, ekonomik açıdan bir bakalım.

Yunanistan’ın Avrupa Ekonomik Topluluğu’na 1959 yılında başvurusunun ardından 2 hafta sonra Türkiye de bu topluluğa ortaklık başvurusu yaparak topluluğa ilk başvuru yapan 2 devletten biri oldu. Her ne kadar başvurunun görünürdeki nedeni, Yunanistan’ın pazar yapısının Türkiye ile benzer olması ve bu nedenle Türkiye’nin dış pazarının önemli kısmını oluşturan Topluluk üyesi ülkelerdeki payını Yunanistan’a kaptırmak istememesi olsa da; asıl neden, Türkiye için bu topluluğa dâhil olmanın ekonomik gerekçeler başta olmak üzere bambaşka anlamlar barındırmasıdır.

Kuruluş dönemine bakıldığında Türkiye zaten cumhuriyetin ilk dönemlerinden beri batının muassır medeniyetinin bir parçası olma gayesine sahipti. Bu gaye, AB gibi küresel bir gücün parçası olma fırsatını kaçırmamayı gerektiriyordu. Bu amaçla Türkiye, ekonomik kalkınma ve büyüme potansiyelini artırarak topluluk üyesi bu ülkelerin pazarlarına herhangi bir engel olmadan ulaşmak, böylece küresel ekonomik bir güç elde etmek amacıyla topluluk ile ilişkilerini başlatacak ortaklık adımını attı.

Nitekim 1963 yılında Türkiye ile AET arasında imzalanan ve günümüzde hala geçerliğini koruyan Ankara Antlaşması’nın temel amacı da bu doğrultuda, “Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmek.” şeklinde belirlendi.

Burada bilinmesi gereken önemli bir detay da, Ankara Antlaşmasının kendisidir. Bu antlaşma, Türkiye’nin gerekli şartları sağladığında topluluğun tam üyesi olacağını açıkça belirtmektedir. Ankara Antlaşması’nın bir süresi olmadığı gibi karşılıklı rıza olmadan tek taraflı feshi de mümkün değildir. Bu açıdan antlaşma, Türkiye’nin Birlik sigortasıdır.

Antlaşmanın içeriğinde Türkiye için bazı önemli kazançlar yer almaktadır. Herşeyden önce bu antlaşma, Türkiye’yi AB pazarının bir parçası haline getirmektedir.  Türkiye antlaşma gereği 1996’da Gümrük Birliğinin bir parçası olmuştur. Gümrük Birliği, önemli eksikliklerine ve sadece sanayi ürünleri ile nihai tarım ürünlerini kapsamasına rağmen, yine de önemli kazanımlar getirmiştir. 

Bu bağlamda değerlendirildiğinde Türkiye’nin bu ilişkilerde ekonomik ve ticari anlamda oldukça kazanç sağladığı bir gerçektir. Örneğin şuan AB, Türkiye’nin % 50’lik payla en büyük pazarı konumundadır. Aynı şekilde Türkiye, AB’nin beşinci büyük pazarıdır. 

Şuanda gündemde olan Gümrük Birliğinin(GB) tam güncellenmesi durumunda, mallarda karşılıklı tam serbestiyet sağlanarak AB’nin tesis ettiği serbest ticaret antlaşmaları ile bu birliğin parçası olunacak ve bunun yanında oldukça eski kalan GB’den doğan sistemik sorunların çözümü ile ticari açıdan mevcut durumdan daha fazla getiri sağlanacaktır. Bunun yanında AB ile tercihli ticari ve ekonomik ilişkilerin tarım, kamu alımları, hizmetler ve e-ticaret gibi yeni alanları da kapsayacak şekilde genişletilmesi ve GB’nin karar alma mekanizmalarında yer alacak olması, Türkiye ekonomisine daha geniş avantajlar ve fırsatlar sağlayacaktır.

Bu doğrultuda değerlendirildiğinde Türkiye, dünyanın en önemli sanayi ülkelerini barındıran ve dünyanın en zengin birliği olan AB ile ilişkilerinde elde ettiği fırsatlardan vazgeçmek yerine karşılıklı kazancı esas alacak daha geniş antlaşmalara AB’yi zorlaması, iki taraf için de sosyal, politik ve ekonomik açıdan avantajlar sağlayacaktır. Yani Türkiye için AB’den vazgeçmek, ekonomik açıdan bir yarar değil, aksine önemli bir kayıp olacaktır. Zaten enflasyonda OECD ülkeleri içerisinde en kötü karneye sahip olan Türkiye için değerlerinden vazgeçmeden böyle bir birlik ile ilişkilerin kesilmesi değil, artırılması faydalı olacaktır.