Dolar $
32.58
%0.18 0.06
Euro €
34.94
%-0.11 -0.04
Sterlin £
40.74
%-0.14 -0.05
Çeyrek Altın
4001.59
%0.23 9.26
SON DAKİKA
Son Yazıları

Finansçı ile üretenin kucaklaşma zamanı!

17 Aðu 2019

Küresel resesyon tüm ülkeleri endişelendiriyor. Her ülke genel durgunluktan kendi ölçüsünde payını alıyor. Büyümeler düşüyor, sanayi verileri geriliyor, işsizlik artıyor, üretim istenilen düzeyin çok altında seyrediyor. Faizler ve enflasyon ciddi manada seviye kaybederken, insanların satın alma paritelerinden tutun, tüketici güvenine kadar tüm ekonomik veriler olumsuz bir trend çiziyor.

Dünya Bankası’ndan IMF’sine, OECD’den G7, G20’lere ve merkez bankalarına kadar her teşkilat ve birlik resesyondan çıkma projeksiyonları, planları ve programları yapıyor. Hatta sistem değiştirme bile zihinlerinin ardında yatan çareler arasında. Büyümelerdeki bu menfi gidişat elbette Türkiye’yi de yakından etkiliyor ve ilgilendiriyor.

Reel sektör veya üretimde resesyonun en fazla etkilediği alan sanayi ve tarım. Kapasite kullanımındaki gerilemeler hiç kimsenin beklemediği şekilde sanayi verilerini aşağı çekiyor.

***

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) bildirdiği son Haziran datasındaki sanayi üretimi de dünyayı yaklaşık 1 yıl etkileyen resesyon rüzgârlarından nasibini almış durumda. 2018 yılını baz etkisiyle yüzde 1,3 artıda kapattık ama geriye dönük tam 10 aydan bu yana hem de derin dalgalanmalarla ekside giden bir sanayi üretimi yaşıyoruz. 2018 Eylül 3,4, Ekim yüzde 6,2, Kasım yüzde 7, Aralık yüzde 9,9, 2019 Ocak yüzde 7,4, Şubat yüzde 5, Mart yüzde 1,9, Nisan yüzde 3,8, Mayıs yüzde 1,3 ve Haziran yüzde 3,9… Bu oranların hepsi eksi…

Ayrıca geçen yılın Haziran’ından bu yılın Haziran’ına projeksiyon yapıldığında arındırılmamış sanayi üretiminde yüzde 9,56’lık bir daralma göze çarpıyor.

Talebin gerilediği yerde elbette arz da zorlanacak. İki dipli resesyon riski dillendirilmeye başlandı. Yılın ilk çeyreği ile ikinci çeyreği karşılaştırıldığında sanayi üretiminde bir yataylık gözlenebilir ancak bir yıllık periyotta yüzde 3’lük daralmayı da görmezlikten gelemeyiz. Yılsonunda büyümede sanayideki gerileme paralelinde yüzde 1 veya yüzde 1,5 daralma ile karşılaşma ihtimali giderek yükseliyor. Zira dış talepte de bir gerileme söz konusu olabileceği gözleniyor.

***

Sanayi üretimini bayramlardaki az çalışma gününe bağlamak doğru bir değerlendirme olmaz. Neticede halen dünyayı kasıp kavuran bir durgunluk söz konusu. Türkiye’nin de bundan etkilenmemesi mümkün değil. Mevcut verilere genel olarak bakıldığında kuvvetli bir toparlanmaya dair bir sinyal de yok.

Türkiye’de sanayi üretiminin sağlıklı yürümesi için öncelikle kredi aktarım mekanizmasının çalıştırılması gerekiyor. Merkez Bankası 425 baz puan faiz indirmişse, bankaların da faizlerini düşürerek kredi hacmini büyütmesi lazım. Bankaların kredi hacimlerini genişletirse elbette zayıf talep de normale dönecek ve küresel şartlara rağmen Türkiye bu kadar negatif bir seyirde yürümeyecek.

Ama asıl reel olan ne biliyor musunuz? Anlatayım…

Geçen bayramda gazetemiz Analiz’de yayımlanan Aslandağ Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Aslandağ röportajında mesajı vermiştik... “Sermaye ortaklığı, sanayiyi düzlüğe çıkarır” başlığıyla yayınlanan röportaj, aslında Türkiye’nin bir bakıma gitmesi gereken yolu gösteriyor. Dünyanın resesyona koştuğu, üretene de paranın lazım olduğu bu dönemde bankalar, sanayiciye sermaye ortağı olmanın yollarını aramalı, diyorum. Katılım bankalarını da daha agresif olmaya davet ediyorum.

***

Bakınız, gelişmişler dahil tüm devletlerde PMI sanayi üretimleri düşüyor. Küresel merkez bankaları üretimi desteklemek ve tıkanan piyasaları açmak için patır patır faiz indiriyor… 2008 küresel krizinden sonra dünyaya paraya boğdukları gibi yeniden genişleme politikalarını devreye almaya çalışıyorlar. Hakikaten işin şakası yok… Gelecekte üretim durursa paranın hükmü kalır mı? Ürün yoksa, para da olmaz!

Bankalar ve sermaye sahipleri kesenin ağzını şimdiden açmalı ki üretim normale dönsün. Aksi halde geç kalınmış bir sürece girersek, işin geriye dönüşü de olmaz.

Haziran verisi de gösteriyor ki, ekonomik faaliyetteki toparlanma henüz yeterince güç kazanmış değil. Tüm dünya geri çekilirken bizim de aynı manada geri çekilmemiz uygun düşmez diye düşünüyorum. Bu noktada OYAK’ın satın almasını örnek olarak gösteriyorum.

OYAK, küresel resesyonu hiçe sayarak İngiliz çelik devi British Steel’i satın aldı ve hem kendi geleceği için önemli bir adım attı, hem de ülkenin istikbaline ışık tuttu…

Finans sektörü ile reel sektörüne bir kez daha sesleniyorum…

Bugün kucaklaşma zamanı…

Bugün Türkiye’nin geleceğine yatırım yapma zamanı.

Yazarın Son Yazıları
Yazarın En Çok Okunan Yazıları