Dolar $
32.48
%-0.11 -0.03
Euro €
34.72
%-0.72 -0.25
Sterlin £
40.75
%-0.43 -0.17
Çeyrek Altın
3985.41
%-0.17 -6.73
SON DAKİKA

İklim krizi

Türk kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve her geçen yıl şiddetini daha da artıran iklim krizi hakkındaki görüşlerini öğrenmek için 2018’den bu yana düzenli anketler yapılmaktadır. “Türkiye İklim Değişikliği Algısı 2023” kapsamında Türkiye çapında 2833 kişiyle hanelerinde görüşme yapılarak gerçekleştirilen anket, giderek derinleşen iklim krizinin Türkiye’deki etkilerine, rekor sıcaklıklara, ülkemizde iklim değişikliğine karşı gösterilen çabaların nasıl algılandığına ve bu kapsamda neler yapılması gerektiğine odaklanarak oluşturulmuştur. Yerel seçimlerin arifesinde yapılan ve yayımlanan çalışmaya göre, ankete katılanların %55’i iklim kriziyle mücadele konusunda en fazla sorumluluğun Cumhurbaşkanı / Hükümet’e, %22’si Belediyeler / Yerel Yönetimler’e ait olduğunu düşünüyor. 

İklim krizi; sürdürülebilir insanlık neslini tehdit eden en önemli unsurların başında geliyor ve iklim değişikliğinin gerçekliğiyle ilgili sorgu aşaması geçilmiş durumda. Krizin insan faaliyetlerinden kaynaklandığı ve endişe verici boyutlar taşıdığı da iyice anlaşılmış durumda. Yaygın farkındalık yayınları ve eğitim yapılmadığı halde, toplumun bu konuda ulaştığı farkındalık düzeyinin %80’leri bulduğunu, bu düzeyin herhangi bir Avrupa ülkesinde dahi yakalanamadığı da bir gerçek. Halkımız, toplumun geleceğini ilgilendiren iklim krizinin bilimsel yöntemlerle ölçülmesinin, değişimlerin raporlanmasının, sektörlere, bilim dünyasına rehber niteliğinde olduğunun da farkında. Büyük ölçekli önlemlerin ancak Cumhurbaşkanı ve bağlı bakanlıklar, yerel yönetimler, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları ve sektörlerin katkısıyla olabileceğini, bireysel önlemlerin yetersizliğinin de farkında.  Toplum, iklim mücadelesine yerel yönetimlerden beklentilerini ve daha fazla sorumluluk almaları yönündeki talebini de dile getiriyor. 

İklim kriziyle mücadele konusunda yasalarımız sorumluluğu hangi kurumlara ne kadar yüklüyor? 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sosyal hukuk devleti olduğu, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahi olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devlete ve vatandaşlara ödev olarak yüklendiği Anayasamızda yazılıdır. Temel itibarıyla iklim kriziyle mücadele Devletin ve vatandaşların görevidir. Ayrıca; Devletin temel amaç ve görevlerinin başında, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğuna engel olan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek olduğu, tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlaması gerektiği de yine Anayasamızda yazılıdır. Herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ve sağlıklı bir çevre talep etme hakkına sahip olduğu da Anayasamızda yazılı. Yine Anayasamız; Anayasal temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkese, geciktirilmeksizin yetkili makamlara başvurma olanaklarını sağlamak zorundadır. Dolayasıyla Çevre Hakkı’nın korunmasının birinci sorumlusunun Devlet olduğunu Anayasamız açıkça söylemektedir. Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde 1 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1 inci maddesi kapsamında; “Cumhurbaşkanlığı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı’na aittir.”  Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olması hasebiyle; atadığı bakanlar ve bakanlıklar dahil bu sorumluluğun birincil unsurunu oluşturmaktadır. 

Belediyeler Kanunu kapsamında; belediyelerin çevre ile ilgili sorumlulukları, mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla; imar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı hizmetleri, çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi daha yüzeysel hizmetleri içermektedir. 

Elbette iklim krizi gibi küresel ölçekli ve derin bir soruna yönelik önlemler, vatandaşın iş birliği olmadan alınamaz. Toplumsal farkındalığımızın iklim krizi noktasındaki yüksekliği dikkate alındığında, devletin her sektördeki ve her yaştaki vatandaşıyla el ele vermesi, iklim krizine karşı gerçekçi, bilimsel politikalar ve stratejiler üreterek ulusal ve uluslararası iş birliklerini geliştirmesi, bilim yuvalarının desteğiyle kararlarını acilen uygulamaya koyması gerekmektedir.