Dolar $
32.95
%-0.01 -0
Euro €
35.9
%-0.21 -0.07
Sterlin £
42.46
%-0.28 -0.12
Çeyrek Altın
4144.88
%0.99 39.96
SON DAKİKA

Tolstoy'un bisikleti ve Nazım'ın Zeytin Ağacı'nın felsefesi

Tolstoy ona hediye edilen bisikleti, kar beyazı sakalıyla 67 yaşında sürmeyi öğrendi.

Tolstoy ona hediye edilen bisikleti, kar beyazı sakalıyla 67 yaşında sürmeyi öğrendi.

67 yaşında bisikleti öğrenmesinden esinlenerek “Tolstoy’un bisikleti” denilen bir kavram oluşmuş, “hiçbir şey için geç değil” anlamına gelen bir manifesto kök salmıştır insanların yüreklerinde. Ne zaman bir şeyler için geç kaldığımı düşünsem, Tolstoy’un bisikletini aklıma gelir. Kahvemi içerken gökyüzüne bakar ve gülümserim.

Oysa, yeni nesil emeklilerin 45-50’li yaşlarda kendilerine asla yetmeyecek bir emekli maaşıyla Ege’de bir sahil kasabasına yerleşerek dünya ile bağlantılarını minimum seviyeye indirip huzurlu olabilme hayali bana hep aşırı iyimser gelmiştir… İnsanın kendi uzmanlık alanında Dünyaya faydalı olmayı sürdürebilmesi için Tolstoy’un iyi niyetli kararlılığına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Peki onlarca Rus yazar varken neden Tolstoy diğerlerinden fazla öne çıkmıştır şimdi gelin bunu anlamaya çalışalım.

Tolstoy, zengin bir ailenin çocuğu olarak Rusya'nın Tula şehrinde bir konakta doğdu. İki yaşındayken annesini, dokuz yaşındayken de babasını kaybetti. Tolstoy ve kardeşleri akrabaları tarafından büyütüldü. 1844'te Kazan Üniversitesi'nde hukuk ve doğu dilleri okumaya başladı ve burada öğretmenler onu "öğrenmekten aciz ve isteksiz" olarak tanımladılar. Tolstoy, eğitiminin ortasında üniversiteden ayrıldı ve yoksul köylülerin arasına katıldı. Ardından Moskova, Tula ve Saint Petersburg'da çok zaman geçirerek rahat bir yaşam tarzı sürdü.

Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve Jean-Jacques Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kalmıştı. Bu dönemde yazmaya başladı ve 1852'de yayımlanan ilk romanı Çocukluk, kendi gençliğinin hayali bir anlatımıdır. Kafkas halkının yoksulluk dolu hayatlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862 yılında evlendi. Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 18 yaşındaydı ve aralarında 16 yaş fark vardı. Bu evlilik, onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten 13 çocukları oldu. Bu çocuklardan 3'ü bebek iken, biri 5, diğeri de henüz 7 yaşlarında iken öldü. Eserlerinden en kuvvetli iki romanı olan "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina"yı bu dönemde yazdı. Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır.

Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaratılışını, yaşayışını büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof ve bir eğitimci olarak da ün kazanmıştır. Marksizm'den etkilenerek oluşturduğu mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Bu sebeple ailesiyle arası açıldı. Kış ortasında evini terk edip de hasta düştükten sonra, Astapovo'da bir tren istasyonunda zatürreden öldü. Polis, cenazesine katılmak isteyenlere ulaşımı sınırlandırmak için çalıştı, ama binlerce köylü cenazesinde sokakları doldurdular. 82 yaşında vefat eden Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır. Ancak yine de inandığı değerlerin ışığında yürüyerek ömrünü tamamlamıştır.

Tıpkı Nazım Hikmet gibi; Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı. Yetmişinde bile mesela , zeytin ağacı dikeceksin. Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil. Ölmekten korktuğun halde, ölüme inanmadığın için… Ülkemizin şuan içinden geçtiği çok kötü durumdan kurtulabilmesi için deneyimli insanların 45-50’li yaşlarda emekli olup Ege’de bir sahil kasabasına yerleşerek tüm bilgi ve tecrübelerini mezara götürmek yerine, bence okullarda gençleri eğiterek yada şirketlerinde üretime katkıda bulunarak hayatlarını sürdürmeleri gerekir. Tolstoy ve Nazım’ın yaşadığı dönem şu an bizim zorluk dediğimiz ve vazgeçmeyi düşündüğümüz sıkıntılardan çok daha kötüydü. Savaş, yokluk ve haksızlıkta onların hayat koşullarıyla şu an, karşılaştırılamaz bile…

Buradan ülkemizin gidişatını değiştirecek bilge insanlara seslenmek istiyorum ; Ne emekli olup kabuğunuza çekilmeyi ne de tüm mal varlığınızı paraya çevirip yurt dışına gitmeyi düşünün.

Zira, bu güzel ülkeyi, bu kadar borçlu bir şekilde çocuklarımıza bırakma ihtimalimiz maalesef yok.

İhtiyacımız olan tek şey, Tolstoy’un bisikletine binerek, Nazımın zeytin ağacını dikecek kararlılıkta olmaktır.

“Muhtaç olduğunuz kudret, damarlarınızda ki asil kanda mevcuttur…”