Dolar $
32.26
%-0.01 -0
Euro €
34.68
%-0.06 -0.02
Sterlin £
40.3
%-0.23 -0.09
Çeyrek Altın
3929.7
%0.08 3.27
SON DAKİKA

İÇ borçlanma ekonomi üzerinde nasıl bir etkiye sahip?

1950'den başlayan süreçte Türkiye'nin dışa bağlı hale gelmesi, sermaye birikimini tamamlayamaması, tasarruf düzeylerinin düşüklüğü, 3. ve 4. sanayi üretim mantığı ile bant usulü üretim yapmaya çalışan bir ekonomiye sahip olunması ve bunun sonucunda üretim yapamayan yapsa da katma değer yaratamayan bir ülkenin her geçen gün biraz daha borca batması ve tabii bütün bunların sonucunda finansmana ihtiyaç duyulması...

Yeteri sermaye birikimi olmayınca Türkiye her geçen gün dış borca yöneldi ve bu yaklaşımın sonunda ciddi oranlarda yükü arttı. Ama bunlardan daha tehlikeli durum ise iç borçlanmanın da artması…

İç borçlar, kamu bütçesinde yer alan hizmetlerin finansmanı için yurt içi kaynaklardan elde edilen ve alınması ve ödenmesi durumlarında ülkenin toplam kaynaklarının artması ya da azalmasını sonuçlandırmayan kamu borçlanması türü şeklinde tanımlanabilir. Bu kapsamda 1980’den başlayan süreçte Türkiye’nin iç devlet borçları ve bunlara karşılık ödenen faizler hem nominal hem de reel olarak artmıştır. İç borçlardaki bu artışlar bazı makro büyüklükleri etkilemiştir. Bu durum yani iç borçlanma faiz oranlarının yüksek olması özel yatırımlar üzerinde azaltıcı bir etkisini de ortaya çıkardı.  Ayrıca iç borçlanma arttıkça gelir dağılımının bozulduğu da ortaya çıkmıştır.

Modern devlet anlayışı çerçevesinde devletin kendisinden beklenen klasik görevlerinin yanında sosyal anlamda da sorumluluklarının ve toplum beklentilerinin artması, kamu harcamalarını arttırmaktadır. Artan kamu harcamalarını karşılamada, devletin olağan geliri olan vergilerin yetersiz kalması ise bütçe açıklarını beraberinde getirmektedir. Bu sebeple, iktisat ve maliye politikası aracı olarak yararlanmanın dışında, kamu gelirlerindeki yetersizliğin giderilebilmesi ve bütçe açıklarının kapatılabilmesi amacıyla kamu borçlanma yoluna gitmektedir. Türkiye’de bütçe açıklarının finansmanında iç borçlanma, özellikle 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Dış borçlanma kaynaklarının azalması, kamu harcamalarında etkinliğin sağlanamaması, vergi tabanının genişletilememesi ve vergi gelirlerinin yetersiz kalması gibi nedenlerden dolayı Türkiye’de iç borçlanma sürekli artış göstermektedir. Bu durum borçlanmanın ekonomik değişkenler üzerindeki etkilerini artırmaktadır. Söz konusu etkilerin belirlenmesi ekonomi politikalarının oluşturulması açısından son derece önemlidir.

En basit anlatımla iç borçlanmayı ve gereksinimini şöyle anlatabilmek mümkündür:

İç borçlar, kamu bütçesinde yer alan hizmetlerin finansmanı için yurt içi kaynaklardan elde edilen ve alınması ve ödenmesi durumlarında ülkenin toplam kaynaklarının artması ya da azalmasını sonuçlandırmayan kamu borçlanması türü şeklinde tanımlanabilir. İç borçlanma devletin ya da kamunun ülke içindeki kaynakları kullanarak para ve sermaye piyasalarından kendi harcamalarını karşılamak amacıyla genelde yüksek faizle aldığı borçlardır. Bilinçli bir borçlanma politikasında kullanılan ödünç fonların karlı yatırımlara dönüştürülebilmesi önemlidir. Türkiye’de iç borçlanma toplam talebi kontrol etmek amacıyla değil, Merkez Bankası kaynaklarına ek olarak bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılan bir finansman yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin iç borç yönetiminin diğer bir özelliği de yüksek tutarlı borçlanmalar yoluyla özel kesimden kamu kesimine net kaynak aktarımı yapılmasıdır. Kamu kesimi, açıklarını finanse etmek için piyasa ortalamalarının üzerinde yüksek reel faiz ödeyerek fon teminine çalışmaktadır. Bundan ötürü, Devletin ek borçlanma gereğinin hızla artması, kamu maliyesinin ve mali disiplinin bozulmasını hızlandırmaktadır. Bu çerçeveden hareketle Türkiye’de iç borçlanmanın nedenlerini şöyle sıralamak mümkündür;

 - Kamu gelirlerinin yetersizliği

 - Kamu harcamalarının artışı

- Kamu israfının büyüklüğü

 - Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler Türkiye’de kamu gelirleri genelde milli gelirdeki büyüme ve enflasyondaki artış oranında artmamaktadır.