Dolar $
32.54
%0 0
Euro €
34.79
%-0.11 -0.04
Sterlin £
40.48
%-0.22 -0.09
Çeyrek Altın
3973.83
%-0.01 -0.32
SON DAKİKA

Türkiye nasıl kurtulur?

Bu gün en sevdiğim filozoflardan Karl Popper üzerinden Türkiye'nin nasıl kurtulacağını analiz etmek istedim. Poper , ( 1902 – 1994) , Yahudi kökenli Avusturyalı-İngiliz , filozof, akademik ve sosyal yorumcu.

20. yüzyılın en etkili bilim filozoflarından biri olan Popper'e göre, ampirik bilimlerdeki bir teori asla ispatlanamaz, ancak yanlışlanabilir; yani belirleyici deneylerle incelenebilir.  

Sonuç olarak kendinden önceki düşünürler hangi tür önermelerin doğrulanabilir olduğunu bulmaya çalışırken Popper, tam aksine yanlışlanabilir olan önermelere odaklanmış ve yerleşik yaklaşıma çarpıcı bir bakış açısı getirmiştir. Bu bağlamda tümevarım ve doğrulanabilirlik kriterlerini reddederek pozitivizmin karşılaştığı güçlüklere çözüm önerisi sunmuştur. Yanlışlanabilirlik yöntemini metafiziği bilimden ayırmak için değil, bilim olma iddiasındaki kuramları yani sözde bilimsel kuramları bilimden ayırmak için kullanmıştır.

Popper, doğrulanabilirlik ilkesine karşı yanlışlanabilirlik ilkesini savunarak bilim felsefesinde eleştirel tartışmanın ne denli önemli olduğunu açığa çıkarmıştır. O, bilimsel kuramların çelişkilerden kurtulması için önerdiği yanlışlama yöntemiyle eleştirel tartışmanın oldukça önemli ve gerekli olduğunu gündeme getirmiştir. Bilimsel kuramların gelişmesi için söz konusu kuramlara eleştirel bir yaklaşım benimsenmeli ve onların yanlış ve hatalarını bulmak için özgürce tartışılmalıdır. Yanlış kuramları çürütmenin veya bir kuramın nerede hata yaptığını tespit etmenin en önemli yararı sorunları zenginleştirmektir. Bu nedenle eleştirel akıl, insanları rasyonel bir tutum benimseyerek yanılgıları aramaya ve bu yanılgılardan ders çıkarmaya yöneltir.   Edinilen yeni tecrübeler, yapılan yeni deney ve gözlemler eski problemlere yeni problemler ekleyebilir ve elenen her hata bilim insanını yeni bir soruna götürebilir. İşte bu nedenle kuramları doğrulamaya çalışmak yerine onları rasyonel bir şekilde eleştirmek gerekir. Eleştiri süzgecinden başarıyla geçen, hataları elenen ve açıklayıcı gücü fazla olan kuramları da mutlak doğru kabul etmemek gerekir. Her şeyi açıklama iddiasında olan ve mutlak doğru olduğunu ileri süren kuramlar insanı dogmatizme sürükleyebilir. Bu nedenle Popper’ın yanlışlanabilirlik ilkesi bilimsel etkinliğe yeni ufuklar açan oldukça önemli bir yöntemdir diyebiliriz.

Şimdi gelelim ülkemize; gelişmek için hatalarımızı görüp ders çıkarmak için yapmamız gereken ilk şey eleştiriyi büyük bir olgunlukla karşılayıp sistemde ki hatanın ne olduğunu bulmak bunu kabul etmek ve çözüm önerileri aramak gerekiyor oysa ülkemizde eleştiriyi yapan taraf, define bulmuş gibi davranıp açıkları ifşa etmek konusunda işi şova dönüştürmek isterken, karşı taraf bütün bu eleştirileri kabul etmeyip problemleri halının altına süpürmeye çalışan aman vatandaş duymasın diyen bir yaklaşımla, karşılıklı sinir bozucu bir çatışma ve gerginlik ortamının hakim olmasıyla, acı çeken hakları yenilen ve mutsuz olan insanlarımızın hayatları, kalıcı bir çözümsüzlük ile geçiyor maalesef.

Bakınız amacım işi siyasi bir noktaya çekmek değil çözümsüzlüğün kaynağına inerek, felsefi açıdan yol gösterme gayretidir.  

Zamanında yapılan yapıcı bir eleştiri ve buna karşı oluşturulan çözümlemeler gerçekleşmiş olsaydı eğer;

Sanırım şuan tarım ve hayvancılık adına her hangi bir sıkıntı yaşamaz, 1 kg peynir ile 1 kg kıyma fiyatı, aynı paraya ulaşmazdı!

Ya da, geçen yıl meydana gelen yangınlardan sonra gerekli uçak alt yapısını kurabilseydik, bu gün Marmaris’te 4800 futbol sahası büyüklüğünde orman yanmazdı!

Ya da, inşaat sektörü yerine fabrikalar ve üretime ağırlık verseydik, dünya çapında markalarımız olsaydı, bugün ekonomimiz bu kadar kırılgan olmaz, işsizlik bu kadar ciddi oranlara ulaşmazdı!

Ya da, 1999 depreminden bu güne 23 yıl geçmesine rağmen gerekli dersi çıkarabilseydik, hala İstanbul’da yıkılmayı bekleyen 48,000 bina çoktan dönüştürülmüş olurdu.

Ya da, koca şehir hastaneleri yaparken, sağlık çalışanlarının maaş ve özlük haklarında iyileştirilmeler yapılsaydı, bu gün binlerce doktor ülkemizi terk ederek, dünyanın çeşitli ülkelerine gitmezlerdi.

Bu listeyi çoğaltarak içinizi karartmak istemiyorum ancak nelerin yapılmaması gerektiğinin felsefesi çok net bence…