Trump ve Netanyahu'nun Gazze planı
Donald Trump'ın Gazze'ye dair son çıkışı, yalnızca bölgesel siyaseti değil, uluslararası düzenin temel prensiplerini de sarsan bir girişim olarak okunmalı.
Trump, İsrail’in, savaşın ardından Gazze’yi ABD’ye “devredeceğini” ve ABD’nin burada yeniden yapılanmayı üstleneceğini öne sürüyor. Dahası, Gazze halkının bölge ülkelerine yerleştirileceğini iddia ediyor. Ancak bu açıklamalar, yalnızca bir restorasyon projesi mi, yoksa bölgede yeni bir siyasi mühendislik hamlesi mi?
ABD’nin Gazze üzerindeki yeni oyun planı
Trump’ın söylemleri, klasik Amerikan dış politikasının ötesine geçen ve neo-emperyalist tasarıma işaret eden bir karakter taşıyor. Uluslararası hukuk perspektifinden bakıldığında, bir devletin, başka bir devlet veya halkın topraklarını “yeniden yapılandırma” bahanesiyle el koyması açıkça sömürgeci bir refleksi temsil eder.
Trump’ın ajandasında Gazze’nin bir “ölüm ve yıkım sembolü” olmaktan çıkarılması gerektiği vurgulanıyor. Ancak bu, Trump’a göre, Gazzelilerin bölgeden ayrılması ve başka bir yere yerleştirilmesiyle mümkün olacak. Bu, tarihsel olarak bakıldığında bir tür etnik temizlik ve zorunlu nüfus transferini çağrıştırıyor. Üstelik, bu süreç, Gazze halkının rızasına dayalı değil, onların adına belirlenmiş bir yol haritası üzerinden ilerliyor.
ABD’nin bu hamlesi, klasik anlamda bir işgal ya da sömürgecilik pratiği mi? Trump’ın söylemleri, “ABD Gazze’yi devralacak” ifadesiyle şekillenirken, bunun uzun vadeli bir “koruyucu yönetim” modeli mi olacağı yoksa İsrail’in bir tür vekalet rejimi mi kurmayı amaçladığı net değil. Ancak burada açık olan şey, bu tür bir hamlenin uluslararası hukuka ve Filistin halkının kolektif haklarına açık bir meydan okuma olduğu.
Netanyahu’nun hesabı ne?
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Trump’ın Gazze’ye dair açıklamalarına büyük bir destek veriyor. Peki, Netanyahu için bu senaryo ne anlama geliyor?
Birincisi, İsrail, uzun yıllardır Gazze’yi bir “güvenlik riski” olarak tanımlıyor ve burada İsrail’in egemenliği dışındaki her türlü yapıyı bir tehdit olarak algılıyor. Eğer ABD gerçekten Gazze’yi devralırsa, İsrail, doğrudan yönetim maliyetlerinden ve Gazze’deki askeri varlığının getirdiği ekonomik-siyasi yükten kurtulmuş olacak.
İkincisi, Netanyahu için bu plan, İsrail’in uluslararası arenadaki yalnızlığını kırmak için bir fırsat sunuyor. Trump’ın ikinci başkanlık döneminde İsrail’le olan ilişkilerini daha da güçlendirmesi, Netanyahu’yu hem iç siyasette hem de uluslararası kamuoyunda daha güçlü bir pozisyona taşıyacaktır.
Ancak buradaki kritik soru şu: Netanyahu, Trump’ın önerdiği gibi Gazzelilerin kitlesel olarak bölgeden çıkarılmasını gerçekten destekliyor mu? İsrail’in uzun vadeli stratejisinde, Gazze’nin tamamen boşaltılması ve buranın farklı bir aktöre devredilmesi gibi radikal bir planın uygulanabilirliği oldukça düşük. Bölge ülkeleri, Gazzelileri kabul etmek istemediklerini defalarca ifade etti. Suudi Arabistan ve Mısır gibi bölgesel güçler, Filistin meselesinin bu şekilde çözülmesine sıcak bakmıyorlar.
Uluslararası hukuk ve Filistin halkının geleceği
Trump’ın Filistin halkını bölgeden sürme fikri, uluslararası hukuk açısından ve daha birçok açıdan problemli. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Bürosu (UNHRC), işgal altındaki topraklardan halkın zorla çıkarılmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu açıkça belirtti. Trump ise bu hukuksal gerçekliği göz ardı ederek meseleyi bir “yeniden yerleştirme” projesi olarak pazarlamaya çalışıyor.
Filistinli yetkililer ve Hamas, bu öneriyi kesin bir dille reddetti. Hamas, Trump’ın bu açıklamalarını “Ortadoğu’daki yangına benzin dökmek” olarak nitelendirirken, Filistin yönetimi de bunun bir “etnik temizlik planı” olduğunu vurguladı.
Ancak uluslararası tepkinin Trump’ın hesaplarını değiştirmeye yetip yetmeyeceği belirsiz. Daha önce de ABD, Trump’ın ilk başkanlık döneminde Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) yönelik yaptırımlar uygulamıştı. Şimdi ise ICC’nin İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski İsrail Savunma Bakanı hakkında tutuklama kararı alması, Trump’ı tekrar harekete geçirdi. Trump’ın, ICC’ye yaptırım kararı imzalaması, uluslararası hukuk mekanizmalarına karşı bir meydan okuma olarak okunmalı.
Emperyal tasarım mı, siyasi tiyatro mu?
Trump-Netanyahu ortaklığı, Gazze özelinde yeni bir bölgesel mühendislik planına mı işaret ediyor yoksa Trump’ın siyasi manevralarının bir parçası mı? Ortadoğu’da zaten son derece kırılgan olan dengeler düşünüldüğünde, Trump’ın bu çıkışlarının jeopolitik bir domino etkisi yaratması muhtemel. Ancak bu planın uygulanabilirliği hem uluslararası hukuka hem de bölgesel aktörlerin tutumlarına bağlı.
Şayet Trump’ın söylemleri yalnızca iç kamuoyunu konsolide etmek içinse, bu bir “siyasi tiyatro” olarak kalacaktır. Ancak bu öneri, Washington ve Tel Aviv ekseninde daha somut bir stratejiye dönüşürse, Gazze yeni bir emperyal tasarımın deneme tahtasına dönüşebilir.
Şimdi gözler bölgesel aktörlerde: Trump ve Netanyahu’nun bu radikal planına hangi ülkeler karşı duracak, hangileri sessiz kalacak? Ve en önemlisi, Filistin halkı bu plan karşısında nasıl bir direnç gösterecek?